Karaman’a en son 1996 Şubat sonunda geldik. Kültür Sokağındaki Karamanoğlu Sürücü Kursunun en üst katındaki bir daireye taşındık.
Karaman Sağlık Meslek Lisesine atanmıştım. Askere gideceğim, memleketim de Karaman olunca memleketime gelmek istedim, atamam da yapıldı...
Ankara'dan eşyaları yükledik, Karaman’a geldik. O zamanlar cep telefonu filan yok. Yokluktan değil yani... Daha icat edilmemiş.
Sağlık Müdürlüğünün bütün personelleri birlik olmuşlar bizi bekliyor. Şaşırdık... Biraz mahcubiyetle ev eşyalarını kamyondan indirip binanın en üst katına kadar taşımışlardı. Birçoğuyla ilk olarak böyle tanışmıştık...
Beni tanımıyorlardı, bir çıkarları da yoktu hâlbuki. Oturup konuşmuşluğumuz, çay içmişliğimiz de yoktu ama bana yardım etmişlerdi. Hiç unutur muyum o dostlarımı, arkadaşlarımı?
Aklıma geldi... O zamanlar öyleydi... Şimdi sordum "personeller böyle bir şey yapar mı?" diye...
Kesinlikle yapmaz...
Öyleyse değişen ne?
Bir müdür düğüne davet edilir, onun için düğünde bir masa ayrılırdı. Müdürler de personellerinin düğünlerine katılırdı. Düğünler için yahut bir doğum olduğunda, birinin başına bir şey geldiğinde kurumda para toplanır, yardımlaşılırdı.
Düğünlerde çeyrek altın takmak sıradan bir şeydi mesela... Şimdi yok! Niye?
Değişen ne?
Çocukken anacığım bizi hastaneye, doktora götürürken temiz iç çamaşırlarını giydirir, banyo yaptırır öyle götürürdü. Şimdi böyle bir şey yok! Kadın ağzında sakızla geliyor, pislik paçadan akıyor, doktora, personele saygısızca konuşuyor ve yardım bekliyor.
Ne değişti o zamandan bu zamana?
Esnaf sıkıştığında yanındaki komşusundan, memur arkadaşından, komşu komşusundan borç alırdı. Döviz değil, Türk Lirası... Şimdi niye yok?
Değişen ne?
Birçok ilde, birçok kurumda çalıştım... Mesela Ereğli’de, Karaman’da tek sağlık ocağı varken bütün personel birlikte yemek yer, birlikte eğlenirdik... Pikniğe giderdik, birlikte ağaç dikerdik... Hep beraber iş yapar, birlikte oyunlar oynar, hep beraber sevinir, hep birlikte üzülür, ağlardık. Sadece biz değil her kurumda böyleydi...
Bir köye aşı için veya bir çalışma için gittiğimizde köylüler karşılar evlerinde yemek ikram etmek için yarışırlardı. Bir devlet yetkilisi gelmiş çünkü...
Devlet her şeydi...
Ama devletin memurlarının da bir önemi, değeri ve ağırlığı vardı. Memurlar kanun ve kurallara uyan, halkın da uyması için çalışan görevlilerdi. Devletin kendisiydi yani... Giyimi kuşamı, konuşması ile devletin vakarını taşırdı. Bu yüzden de değerliydi.
Eminim ben yaştakilerin gözlerinin önünden geçti benzeri güzellikler...
Niye şimdi kimse kimsenin umurunda değil? ^
Ne değişti?
Doktorun hastasına, hastanın doktora saygısı vardı. Bırakın doktoru, öğretmeni, dövmeyi, hakaret etmeyi veya şiddeti, hiç bir devlet memuruna bir laf etmezdi kimse... Suç değildi ama kimse yapmazdı, ayıptı...
Bu insanları kimler bu hale getirdi?
Niye?
Her yaz Kur'an hatmi için camilerde hocaların yanında okurduk. Ailelerimiz imamlardan korkmazlardı. Şimdi çocuğunu sakınıyor, göndermiyor kardeşim!
Sorumlusu kimler?
Öğretmen ve öğrenci arasında bir sevgi vardı ama bir seviye de vardı. Öğrenci öğretmenin çocuğu gibiydi. Çocuğu gibi severdi, kollardı. Şimdi niye küçücük çocuğu sevemiyor?
Komşular birbirlerine yaptığı bir tas çorbadan götürürlerdi... Bir yerde ailesinden ayrı, bekar, öğrenci çocuklar kalıyorsa "annesinin yemeğini özlemiştir çocuklar" diyerek onlara komşular yaptıkları ne varsa verirlerdi.
Hastalar evlerine gidilerek ziyaret edilirdi... Giderken süt, su ne varsa bir şeyler götürülürdü.
Cenazelerde anacığım bir sini yemek hazırlar bizde cenaze evine götürürdük...
Ekmeğin bir önemi ve değeri vardı. Yere düştüğünde alır, öper başımıza koyardık. Ekmekti yani... Ayakta ekmek yenmezdi. Nimete saygı olmazsa olmazdı yani...
Dışarıda ekmek yiyemezdik. Çünkü başkaları da görür ve canı çekerse diye düşünülür, sen yağ-şeker-ekmek yiyorsan, bütün çocuklar çağırılır, onlara da aynısından verilirdi. Yoksa asla dışarıda yenmezdi. Kendisi kadar başkalarını düşünürdü insanlar çünkü...
Birisi bir büyüğüne bir saygısızlık yapsa etraftaki büyükler hemen müdahale eder, engellerlerdi. Ayıplarlardı... İki kişi kavga etse, büyükler hemen gelir ayırırlar, barıştırırlardı. Birbiriyle dargın iki esnafı diğer esnaflar araya girer bir araya getirip bir şekilde aralarını bulmaya çabalarlardı.
Sevginin, aşkın bile bir güzelliği bir edebi vardı. Vıcık vıcık değildi...
Yahu ne değişti?
Herkesin bir siyaseti vardı ama bir nezaket de vardı. İnsanların birinci önceliği siyaset değildi yani... Devletimiz zengin fakir, güçlü güçsüz ayırt etmeyen, herkese eşit olan bizim devletimizdi.
Kaymakamın, muhtarın siyaseti olmazdı ki... Olursa da kendine olurdu, kimse bilmezdi ki!
Farklı siyasi partilerden, dünya görüşlerinden farklı kurum amirleri tarafsızca görevlerini yapardı...
Adalet herkes içindi. Herkes paşa paşa askere gider, gururla köyüne, memleketine döner, kutsalları için herkes gözünü kırpmadan ölürdü. Askerliğini yapmayan ayıplı görülür, kız bile verilmezdi.
Hani mahallelerde eski sokaklarda komşularla birlikte erişte kesilen zamanlardan bahsetmiyorum. O zamanlar daha bir farklı muhabbet vardı. Ben sonrasını söylüyorum, yakın geçmişi söylüyorum.
Dünü yani...
Kısacası;
Utanmak diye bir şey vardı...
Günah diye bir şey vardı!
Şimdi niye yok?
Ne değişti?
* * *
Yazık ki bunlar bir daha geri gelmeyecek. Suyu tersine akıtamazsın! Kaybettiğimiz o kadar değerimiz var ki! Bunlar kendiliğinden değişmedi. Bilerek ve kasıtlı olarak bu hale getirildik.
Bizi biz yapan değerlerimizi yok ettiler. Sessizce, farkında olmadan. Ve başka başka insanları içimize, mahallemize sokarak. Bizim olmayan kültürleri televizyonlarla, bizim değerlerimizi yok eden programları evimize sokarak. Çocuklarımıza dayatarak, zorlayarak...
Aile yapımızı bozdular. Türk'ün en önemli çekirdeği aileyi yok ettiler!
Düzeltme, iyiye götürme yönünde bir çaba da görmüyorum!
Düşman başarıya ulaştı.
Hâlbuki ne diyorduk; "Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz. Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!"
Ama artık Türk, Türk gibi değil, Töre de Türk töresi değil... İnanç, kültür ve değerlerimiz "biz" değil, biz de Türk gibi değiliz... Üzgünüm...
Yeni Türkiye Türklerin kendi inanç kültür ve değerlerini özgürce, korkmadan ve hep birlikte yaşadığı, zorlukları birlikte göğüsleyen, acılara birlikte üzülen, sevinçleri birlikte paylaşan hayalimizdeki o gelişmiş, büyük bir Türkiye olmalıydı. Gelişmişlik derken, hızlı trenlerden bahsetmiyorum. Onlar sizin olsun! Kültür ve değerlerden bahsediyorum.
Yeni Türkiye buysa, bu benim Türkiye’m olmaktan çıktı...
Ben sorumlu aramıyorum çünkü kimlerin bundan sorumlu ve suçlu olduklarını çok iyi biliyorum.
Ve ne yazık, ne acı ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Hızlı trenler, duble yollar sizin olsun, bana eski Türkiye'mi geri verin!