İstiklal harbi öncesi de sonrası da düşmanların düşündüğü bir şey vardır;
“Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyebilsen…”
Bunun için de Türklük düşmanları, ülke içindeki farklı görüşlerden taşeronluk yapan biraderleri ile Türk milletini ayrıştırırlar, bölerler, sürekli olarak başımıza belalar çıkarırlar ki Türk milleti başını kaldıramasın.
“Kurt başını kaldırırsa!” korkusunu hep taşırlar.
* * *
Cumhuriyetin 100. yılında bilimde, sanatta, eğitimde, teknolojide, siyasette, her alanda 100 yıl daha ileri olmamız gerekirken, neredeyse Cumhuriyetin kuruluş şartlarına geri dönüyoruz...
Hâlbuki ne yokluklar çekti de nelerini feda etmediydi ki o kahraman dedelerimiz! Nâmını, şânını kazıdıydı tarihe o yüce Türk milleti!
Bütün dünyanın gözleri senin varlığında... Mondros demişler almışlar, Sevr demişler parça parça etmişler, paylaşmışlar vatanını! Saray saltanatın uğruna "Sizin olsun alın, sizin olsun!" demiş vermişsin neyin varsa! Ordun yok, silahın yok.
Ama bir yiğit çıkmış dünyaya meydan okumuş, milli bir mücadele başlatmış!
Ardı arkasınca, bir doğuda, bir batıda aralıksız savaşmışın... Aziz vatanının sınırlarını başkasının cetvelle çizmesine izin vermemişin, kan döke döke, can vere vere dantel işler gibi işlemişsin de yeni bir medeniyet yolunda yeni bir devlet, Cumhuriyeti kurmuşsun.
İnsanların kırılmış, yoksul, yorgun ve bitkin haldesin...
Yolun yok, sanayin, fabrikan yok, dahası sırtında koskoca bir imparatorluğun enkazı var ve sıfırdan başlayacaksın her şeye!
Şimdikilerin yaptığı gibi olanı satamazsın zaten olan bir şeyin yok! Olan yalnızca Türklük ruhun, toprakların ve mukaddesatın. Onlar da düşmana satılmaz, vazgeçilmez, ölünür de satılmaz!
Bu haldeyken yapacak tek şey var, çalışmak ve ekonomik bağımsızlığını elde etmek! Çünkü tam bağımsız olman için ekonomik olarak güçlü olmak şart!
Türk milleti zengin olmalı, devleti zengin olmalı, kimseye muhtaç olmamalı... İğneden ipliğe her şeyi kendin üreteceksin, gelişecek, büyüyecek ve güçlü olacaksın!
Birlikte bir seferberlikle herkes bir çalışıyorsa beş çalışacak, üretecek, biri beş yapacak ve teslim etmeyecek namusunu, şerefini gavurun döllerine!
Kısacası düşmana teslim olmanın acı sonucunu bilen Türk milletinin ortak bir ülküsü vardı; düşmana galip gelmek için tam bağımsız olmak, bunun için de çok çalışmak!
"Öğün, çalış ve güven"
Bu azim ve kararlılıkla çalıştılar işte... Ürettiler, fabrikalar kurdular, hep birlikte büyük bir atılımla çağdaş medeniyeti yakalamaya gayret ettiler.
Ne fedakârlıklarla geldik bizler bu günlere!
* * *
Atatürk tarihte bir soruya cevap verememişti…
Milli mücadele yılları Türk milleti yokluk içinde düşmanla savaşırken o zamanlar askere alınmayan gayri Müslimler de zenginliklerine zenginlik katıyorlardı.
Sağına bakıyorsun zengin Ermeni, soluna bakıyorsun varlıklı Rum, Yahudi... Hepsi gayri müslim.
Sen savaşırken bunlar kazanmışlar. Ülkenin zenginlerinin ekseriyeti bunlardan oluşuyor.
Atatürk, Mersin’e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret eder ve sorar:
- Bu köşk kimin?
- Kirkor’un...
- Ya şu koca bina?
- Yargo’nun...
- Ya şu?
- Salomon’un...
Atatürk sinirlenir:
- Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz? Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur:
- Biz mi nerede idik? Biz Yemen’de, Tuna Boyları’nda, Balkanlar’da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslar’da, Çanakkale’de, Sakarya’da savaşıyorduk paşam...
Atatürk bu anısını anlatır ve "Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu aksakallı ihtiyar olmuştur" der.
* * *
Yıl 1942.
Şükrü Saraçoğlu Başbakan.
Saraçoğlu "Varlık vergisi" ile durumu iyi olanlardan vergi almak amacıyla bir kanun çıkardı.
Resmi olarak gerekçesi; "olağanüstü savaş koşullarının yarattığı yüksek kârlılığı vergilemek" olarak izah ediliyordu.
Herhangi bir dini veya etnik grup hedef alınmıyordu. Ama bundan en çok da gayri Müslimler etkileniyordu. Birlikte yaşayacaksan, sen canından fedakârlık ederken onlar da mallarından, paralarından biraz fedakârlık edeceklerdi. Can parayla satın alınır mı?
Haliyle karşı çıktılar. Bugün bile bu alınan vergiye karşı çıkıp taa o günlerdeki alınan vergiler şimdi mecliste araştırılsın diye meclise teklif verenleri var.
"Bizi Hitler’den kurtardı İnönü, Varlık Vergisi’ni de affettim böylece. Eğer bizi Hitler’e verseydi sabun olacaktık. Parayla hayat ölçülmez. İnönü sayesinde hayatta kaldık. Bunu unutmadım." diyenleri de var.
Sonuç olarak Varlık Vergisi kanunu ile toplam 314.900.000 TL vergi tahsil edildi. Bu sayının %70'i Anadolu'dan toplandı. Toplam tahsilat, 394 milyon TL olan 1942 devlet bütçesinin %80'ini buluyordu.
* * *
O gün bir savaş vardı ve yokluktan ayağa kalktık!
Bugün varken yokluğa doğru sürükleniyoruz.
Ülkenin ekonomisi böyle gitmez!
Bunun için ülkenin ekonomik sıkıntısını dar ve orta gelirli gariban vatandaşın üstüne zam olarak yağdırmak yerine zengin-varlıklı olanlardan vergi alınmalıdır.
Vatandaş imkânları ölçüsünde çalışacak, üretecek, görevini yapacak, yapıyor... Tek yanlışı yanlış tercihte bulunması! Bunun da acısını çekiyor. Hep beraber çekeceğiz!
Yönetenler öncelikle kendi saltanatlarından biraz taviz vermeli, tasarrufa gitmeli, halkı açken tok yatmamalıdır. Ve sermaye ülkeden kaçmasın diyerek varlıklıların vergilerinin üzeri çizilmemelidir. Belli bir oran üzerinden "varlık vergisi" alınmalıdır.
Evet, sermaye kaçabilir ama ülke bizim ve bizim de gidecek başka bir yerimiz yok!
O fedakârlık, parasının haddini, hesabını bilmeyenlerden beklenmelidir. Bu ülke yok olursa veya başka ülkelere yem olursa sonuçta bundan sadece gariban vatandaş etkilenmeyecek, yoksul olanlar da, varlıklı olanlar da etkilenecek!
Maksat "Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyemesinler..." düşüncesi ise, diyecek de çok fazla bir şey yok!
Sürekli bu kadar zam yaparak sosyal bir patlamaya neden olmak filansa Allah korusun!
Katılıyorum. Ne hallere geldik