İnsanı “insan” yapan geçmişten bugüne edindiği
birikimleridir.
* * *
Er öğretmen olarak gönderildiğim Urfa'nın Ceylanpınar
İlçesinin Boğalı Köyüne bir kaç otobüs ve araba değiştirerek zar zor ulaştım,
karakol komutanı Astsubayı buldum...
Komutan ısrarla benim diğer öğretmenler gibi karakolda
kalmamı istiyordu. Güvenliğimi sağlamak için istiyordu biliyorum ama ben de
ısrarla köyde kalacağımı söyledim. Her gün kendilerinin köye götürüp
getireceklerini söylese de inadım inattır, kabul etmedim...
Mecburen beni alıp köye getirdi.
Karakol Komutanı oranın her şeyidir. Hakimidir, Valisidir,
Savcısıdır... Haliyle bir köye gittiğinde herkes karşılamaya çıkar. Bütün köylü
sanki karşılamıştı şaşırmıştım.
Köy muhtarının evine hep birlikte girdik. Komutan
botlarını çıkarmadan içeri girdi, ayakta ve köylülerin önünde dedi ki; “Hocam
sana G3'mü vereyim, keleş mi vereyim?, tabanca mı?”
Şaşkınlığım arttı... Bir öğretmenin bunlarla ne işi
olur ki!... Hiç birini istemediğimi söyledim. “Al hocam bunların birini,
tabancayı bari al...” dedi. Silahla işim olmadığını söyleyince, silah
istemediğime dair tutanak tuttu, bana imzalattı... Sonra komutanın her
söylediğine baş sallayan köylülere dönerek; “Bakın hoca silah istemedi. Eğer
ayağı taşa takılıp düşerse bile bir tarafına bir şey olursa hepinizin ben
......” deyince, şaşkınlığım iyice arttı. “Nereye gelmişim ben?” dedim kendi
kendime...
Aslında askerde eğitim alanında komutan beni yanına
çağırmış ve demişti ki;
- Oğlum sen asker öğretmen olmak istiyormuşun.
- İstiyorum komutanım.
- Korkmuyormusun öldürüleceğinden... Bak öğretmenleri
öldürüyorlar.
- Korkmuyorum komutanım.
- Aferim oğlum...
“Aferim...” demişti... Yüzbaşı benimle aynı yaştaydı
ama bana “Oğlum” diyordu... Askerlik elbette... O uyarmıştı aslında beni... Ama
bu kadarını da beklemediydim hani...
Biliyorsunuz... PKK 1990’lı yıllarda öğretmenleri
hedef seçmişti. Öğretmenleri öldürerek bitirmek değildi hedefleri...
Öğretmenlerin doğuya gitmesini engellemek idi... Çünkü çocukların öğrenim
görmesini istemiyorlardı.
Sonrası uzun...
Hepsi yaşanmış ayrı ayrı hikayeler...
* * *
Suyun, yolun olmadığı, elektriklerin sürekli kesildiği
köylerde kasabalarda, kimbilir kaç öğretmen yaşadı...
Kaçı sürgün yedi buralara...
Öğretmeni PKK tarafından öldürülmüş bir okulda
öğretmenlik yaptınız mı?
Kaçınızın öğretmen arkadaşı, teröristler tarafından
diz çöktürülüp, ağzına bir sigara verilerek, beynine sıkılan bir kurşunla
katledildi?
Tek başına kaldığınız köy okulunun lojmanında her gün
teröristlerin diz çöktüreceği korkusu ile kaç öğretmen yaşadı da, terörün her
an karşınıza çıkacağı endişe ve korkusu ile yaşama mecburiyetinde olan kaç
öğretmen öldürüldü...!
“İstiklal Marşı ve Andımızı okutmayacaksın, Okulun
girişinde kapısının üstünde yazılı bulunan Türk-Öğün-Çalış-Güven yazısını
sileceksin, Bayrağı çekmeyeceksin...” pazarlığı yaptınız mı hiç Pkk ile...
Seçimde sandık başkanlığı yapıp da torbayı ilçeye
teslim etmek için askeri araçların gelmesini beklediniz mi?
Teröre aldırmaksızın ekmek almak için ilçeye mobiletle
gittiğiniz, yanında bir sürü gazete alıp köye döndüğünüz oldu mu?
Sizin de ayaklarında ayakkabısı olmayan, yalın ayak,
terlikle gelen çocuklarınız var mıydı?
Birinci sınıfa gelen, hiç Türkçe bilmeyen çocuklara,
beş sınıf bir arada kaç öğretmen önce Türkçeyi öğretti de sonra okumaya,
yazmaya geçebildi...
Kaçınız taşla taharet yapılan köyün okuluna plastik
bidon alıp musluk taktırdı da çocuklara su ile taharetlenmeyi öğretti?
İlçe Milli Eğitim Müdürünüz sizi hiç 4 yaşındaki bir
kız çocuğunu kayıt yapmanız için zorladı mı mesela?
Beşinci sınıftan bir kız çocuğunu “Büyüdü artık” diyerek
okuldan almak isteyen babaya kırk dil döküp ikna edemediğiniz oldu mu?
Eminim ki hiç biriniz lavabodaki musluğun kurnasını
çevirmenin zevkini tatmamışsınızdır. “Bu da ne, böyle zevk mi olur?” dersiniz.
Karaman’a geldiğimde en büyük zevklerimden biri idi çeşmeyi açmak, kapatmak...
Siz bunlarla uğraşırken suyu olmayan köyü denetleyen
ilköğretim müfettişlerine yangın kovalarında neden su yerine kum koyduğunuzu
izah etmeye çalıştınız mı? Atatürk resminin yanlarında asılı olan “İstiklal
Marşı ve Gençliğe Hitabenin” yerlerinin neden ters asıldığının hesabını
verdiniz mi?
Geceleri yalnız başına okulun bahçesinde simsiyah
gökyüzüne bakıp, oranın dünyanın en çok yıldızının bulunduğu yer olduğunu
düşünüp, kayan yıldızları seyrettiniz mi?
Yalnızlıktan günde bir kaç kitap okumak, suyu olmayan
lojmanda banyo yapmak, çocukların her gün bir köy ekmeği getirmesi, köyün
köpekleri....
Anlatmakla bitmez, daha bir sürü şey...
* * *
Zor şartlarda ama güzel köylülerle yaşadığım güzel
günlerde ben çok şey öğrendim...
Çocukluğumda bir kitap okumuştum hiç unutmam. “ÜLKÜ
YOLU” idi adı. Orada ülkücü bir öğretmen bir köye atanıyor. Köyde bir çok şeyi
değiştiriyor, geliştiriyordu. Bana okumayı sevdiren, ülkücü olmamda katkısı
olmuş bir kitaptı... Boğalı köyü deyince hep o aklıma gelir...
Geçenlerde o köyden biri arıyor...
Hocam nasılsın? Ben şu an Irak'tayım. Var mıdır bir
emrin... Sağol Rıdvan Akkuş kardeşim dedim... Gözlerim doldu...
Başarılı öğretmenler bir yıldızdır bana göre... Her
yıldız kaymasında bir öğretmen göçer dünyadan....
Çok güzeldir lakin...
ZORDUR ÖĞRETMEN OLMAK...