Bir düğüne gittim. Bir ara dışarı çıktım hava alayım diye... Tanıdık birini gördüm dışarıda. Fakir, gariban biri... Okuma yazması var mı bilmiyorum. O da düğüne gelmiş. Dışarıda bana kendince siyaset yapmaya başladı...
Dedi ki; "Bak hocam... Bu arabaları görüyon mu... Hepsi yeni arabalar... Sıfır... Ülkemiz gelişti, büyüdü... Otoyollar, köprüler... Yeni Türkiye şöyle, Yeni Türkiye böyle..."
Baktım, baktım, dedim ki;
-"Senin araban var mı?"
-"Yok" dedi...
-"Evin Var mı?"
-"Yok"
-"Kirada oturuyon demi?" dedim...
-"Evet" dedi...
-"Çalışıyon mu, işin var mı?"
-"Yok"
-"Sosyal Yardımlaşmadan para alıyon demi?" dedim.
-"Evet" dedi...
Ne deyim ki?
Hani bunu ben söylesem, söylediklerim anlaşılabilir. Mantıklı ve tutarlı olur. Evim, arabam, yatım, katım var çok şükür... Ama bu adamın söylemesi garip... Hayatında hiç o övündüğü köprüden geçmemiş, hiç uçağa değil, hızlı trene bile binmemiş...
Baktım, baktım; "Hayırlı olsun vatana millete... Benim malımla sen övünmeye devam et" dedim... Ne deyim?
* * *
Bir tarihlerde bir arkadaşın emlakçı dükkânında bir imam-din görevlisi siyaset yapıyor, bağıra bağıra ölümüne iktidarı savunuyordu. Tartışmanın üzerine geldim. Sakinleştirdim ortamı ve iki soru sordum, cevap alamadım. Tamamen bağnaz-tutucu... Duydukları ile konuşuyor, araştırmamış, sorgulamamış... Değişime, doğru bir düşünceye açık değil. Dedi ki;
-- "Sen, hiç televizyonlarda o koca koca adamları seyretmiyon mu?"
-- "Seyrediyorum" dedim.
-- "Kocaman adamlar yalan mı söylüyorlar?" deyince,
Kalktım ve "ben böyle bir ortamda bulunamam, sağlığıma zarar veriyor üzgünüm, eyvallah kardeşler" dedim, çıktım... Allah o cahil olamayan bilgili, birikimli işyeri sahibi kardeşime yardım etsin... Kim biliri böyle kaç adamı görüyor...
* * *
Yine bir esnaf bir gün "Saraya dinimize göre bir kılıf olsun diye"; "O Anıtkabir'i Atatürk niye yaptırmış?" demişti de, Anıtkabir'in temelinin bile Atatürk'ün ölümünden 5 sene sonra atıldığını, inşasının 15 sene sonra tamamlanıp na’şının nakledildiğini anlatamamıştım. Anlatmıştım da o anlamamıştı.
Sonra "çimen sarıdır" diyen eşeğe karşı, çimenin yeşil olduğunu anlatmaya çalışan Kurt’a, Eşekle tartıştığı için 1 ay hapis cezası veren Aslan'ın hikâyesini anlatmıştı arkadaşlar...
O zamandan beridir bu tiplerle sohbeti kestim...
* * *
Psikiyatri hastası kendisinin psikiyatrik bir vaka olduğuna inanmaz. Zaten bundan dolayı psikiyatriktir.
Aynı onun gibi cahile "cahil" dediğin vakit zıplar... Sakın cahile cahil olduğunu söyleme! "Bakmaz kılığına, kına yakar gözüne" denir Anadolu'da... Öyle... Kaç kilo ederi olduğunu öğretemezsin!
Hele kimileri var senin ne yazdığını anlamaz itiraz eder durur, haklılığını, doğruluğunu göstermek için konu dışına çıkar... Ön yargı ile seni bir yerlere yerleştirir, kendini bir yerlere yerleştirir, kendince seni suçlar filan...
Cahil derken okumuş yazmış olmayı, üniversite bitirmiş olmayı kast etmiyorum. Okumuş yazmış zır cahil dolu memleket...
Eğitimli olmak ayrı bir şey, okumuş yazmış olmak ayrı bir şey...
"Ben üniversite bitirdim, cahil değilim, akıllıyım" demekle insan cahillikten kurtulamaz çoğu vakit. Bu ayrı bir şey. Ama üniversite bitiren, okumuş, yazmış insandan cehalet beklenmez...
Hani Müslümanım demek ayrı bir şey, Müslüman olmak ayrı bir şey... Bunun gibi.
Benim rahmetli anacığım okuma yazmayı kendisi öğrenmiş. Ama tam bir Türk ve İslam kültürü ile yetişmiş, kendini bilen bir kadındı. Yıllar öncesinde kendinde keramet arayanların olduğu dönemlerde bile anacığım yeni fikirlere, gelişmelere açıktı, asla bağnaz değildi. Şalvarlı haliyle onunla oturup siyaset konuşabilirdiniz, yönetim sistemlerini, herhangi bir devlet meselesini tartışabilirdiniz. Böyle de takip ederdi gündemi... Babam böyle değildi mesela... Aldığı eğitimi, kültürü, birikimi farklıydı babamın.
Kast ettiğim;
Düşünmeyen, sorgulamayan, başkasının aklıyla hareket eden, kelime hazinesi 100 kelimeyle sınırlı, öründe bir tek kitap okumamış, her konuda bilgisi olan, büyük laflar eden, kulun kulu olmayı, fakir yaşamayı erdem sayan, kanan, kandırılmaktan mutlu olan, dün dediği ile bir gün sonraki dediği birbirini tutmayan, dün ne dediğini unutan tiplere diyorum cahil diye...
Sen çok mu akıllısın? diyenleri duyuyorum.
Tabii ki değilim ama cahil de değilim kardeşim.
Cahillik ile aptallık, salaklık arasında ince bir çizgi var. Ayrıca cahil olmamak da akıllı, zeki olmak anlamına gelmez. Ben bu ayırımı yapmaya uğraşmayacağım. Ama bunlar piramidin tabanı oluşun, çok var bunlardan. Sivri kısmını da bunlar belirliyor.
Hani eğitimli, kültürlü, birikimli insan diyoruz ya... Bunlar sayı olarak çok değil.
* * *
Eski Mısır devlet başkanı Enver Sedat'ı suikast düzenleyip öldüren adama hâkim sorar:
-- "Neden öldürdün?" Katil:
-- "Çünkü laikti"
-- "Laik ne demek?"
-- "Bilmiyorum!!!"
Mısır'ın en iyi edebiyat adamlarından Necip Mahfuz'u öldürmeye çalışıp başarısız olan sanığa hâkim sorar:
-- "Neden vurdun?" Sanık:
-- Sokak çocuklarının hayalleri adlı kitabı yazdığı için"
-- "Peki sokak çocuklarının hayallerini okudun mu?"
-- "Hayır!!!"
Hâkim, yazar Faraç Foda'yı öldüren üç teröriste sorar:
-- "Neden Faraç Foda'ya suikast düzenleyip öldürdünüz?" Suçlular:
-- "Çünkü kâfir!"
-- "Onun kafir olduğunu nereden anladınız?"
-- "Onun kitabından..."
-- "Hangi kitabından anladınız onun kafir olduğunu?"
-- "Biz okuma yazma bilmiyoruz"
* * *
Hani bir tarihlerde bir hanım sanatçı "Benim oyumla dağdaki çobanın oyu aynı mı?" diye söylemişti de çok tepki almıştı.
Ben böyle demiyorum ama bunu diyeni çok da haksız bulmuyorum...
Biraz bencilce biliyorum ama akıl sağlığım için böyle tiplerden kendimi uzaklaştırmaya uğraşıyorum.