Maraş’tan bir haber geldi
Dediler ki Meyrik öldü
Keşke Meyrik Ölmeseydi
Kesileydi Elim Kolum
Oy Meyrik Meyrik Meyrik
Ben Kurbanım Sana Meyrik
Genç yaşta yakalandığı verem hastalığından hayatını kaybeden Maraşlı Meyrik için yakılan bu ağıt çoğumuzun zihninde yer edinmiş bir türküydü.
6 Şubat Pazartesi sabahı Maraş’tan bir haber daha geldi. Keşke gelmeseydi dediğimiz hem de ne haber… Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi merkezli 7.7’lik depremin daha şoku atlatılamamışken birkaç saat sonra bu kez 7.6 ile Elbistan merkezli ikinci bir depremle sarsıldı Türkiye. Bu iki büyük deprem Kahramanmaraş’la birlikte 10 şehri yerle bir etti.
Deprem sabahı televizyon kanallarından depremin vurduğu bölgelerde yürek yakan görüntüleri izledikçe kendimi hiç bu kadar çaresiz, aciz hissetmedim. Yediğim yemekten, içtiğim çaydan, uyuduğum uykudan utandım. Dışarıdaki soğuk hava nedeniyle üşüdüm demekten utandım.
O günden beri duygularımı ifade etmekte zorlandığım, yazıp yazıp sildiğim çok yazı oldu. Yazacak kelime, atacak başlık bulamadım. Böyle bir felaket sonrasında ne yazılır, nasıl teselli verilir inanın hiç bilmiyorum, bilemem de. Çünkü o anı yaşayan, sevdiklerini toprak altından çıkaranların yaşadığı dehşeti, hissettiği duyguları hiç birimiz anlayamayız. Bu iki büyük deprem yalnızca 10 şehri değil, tüm Türkiye’yi göçük altında bıraktı.
6 Şubat’tan itibaren gözümüz, kulağımız, kalbimiz deprem bölgelerinden gelecek güzel haberlere çevrildi. Enkaz altından çıkan her canlıda tüm Türkiye gözyaşlarına boğuldu. Yüreğimizde bir yumru oluştu. Yaşları küçük, yürekleri kocaman çocukların enkaz altından çıkarılırken ki sakinlikleri, metanetleri beni derinden sarstı. Kendisini enkaz altından çıkaran kurtarma ekibinin “Susadın mı, su ister misin?” sorusuna “Yok. Daha muayene olmadım. Su içemem” diye cevap veren küçük kız, bir saat annesini emmese ağlamaktan çatlayacak duruma gelen 2 aylık bebeğin çıkarıldığı karanlıktan etrafa saçtığı gülücükler, kurtarma ekibinin “Şimdi seni kurtarmak için kolonu keseceğiz. Korkma” deyişine “Kolumu mu keseceksiniz” diye sakince yanıtlar veren küçük çocuk, kendisi enkazdan çıkarılırken "kardeşimle annemi de kurtarın" diyen minik yürek, 17 yaşındaki kızını enkaz altında kaybeden ve yıkıntılar arasındaki elini bırakmayan baba, kendisini kurtarmaya gelen ekibe "eve nasıl girdiniz siz" diye soran küçük çocuk ve daha birçok buna benzer görüntüleri biz ekran karşısında yüreğimiz sıkışarak, gözlerimizden yaşlar süzülerek izlerken kendimi onların yerine koymaya bile utandım. Hiç birimiz kendimizi o dehşeti yaşayan depremzedelerin yerine koyamayız. Onları en iyi anlayan yine onların durumunu yaşamış insanlar olabilir ancak.
Bugün asrın felaketi olarak nitelendirilen depremin 12. Günündeyiz. 38 bin canımız gitti. Bu sayı önümüzdeki günlerde daha da artacak ne yazık ki. Bölgede arama-kurtarma çalışmaları aralıksız devam ediyor. En ufak bir yaşam belirtisi alınan enkaz başında mucizelere şahit oluyoruz zaman zaman. Bu mucizeler kimi zaman bizleri umutlandırsa da, zaman ilerledikçe umut da yavaş yavaş tükenmeye başlıyor.
Depremlere alışık olan (!) Türkiye’nin yaşananlardan hala hiçbir ders çıkarmadığını görmek hepimizin canını daha fazla yakıyor. 1999 yılındaki Marmara depremi sonrasında söylenen sözlerin, alınan tedbirlerin havada kaldığını bir kez daha çok acı şekilde görmüş olduk. Depremle yerle bir olan binaların altında umutlarımız, yarınlarımız, geleceğimiz kaldı.
YARDIMLAŞMADA TEK YÜREK
6 Şubat Pazartesi sabahıyla birlikte ülkede artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Depremin vurduğu yerlerdeki vatandaşların yaralarına merhem olabilmek, onların manen ve madden yanlarında olduğumuzu hissettirmek adına ülkece yardım seferberliğine girişildi. Yurdumuzun en büyük şehrinden, en ücra köşesine kadar her yerden karınca kararınca bölgeye yardım yağdı. Kimimiz bir battaniyeyle, kimimiz sıcak bir çorbayla depremde her şeyini kaybeden kardeşlerimize destek olmak adeta yarıştık. Yapılan yardımlar için insanların canla başla, dışarıdaki soğuğa aldırış etmeden çalıştığını görünce ne kadar güçlü, vicdanlı ve merhametli bir ülkenin vatandaşı olduğum için gurur duydum. Bizim ülkemiz tarihinde birçok acıyla, felaketle sınandı. Her felaketten de omuz omuza, el ele vererek çıktı. Elbet bu zor günler de geçecek. Yine el ele birliğimizle, beraberliğimizle bu büyük felaketinde üstesinden kalkacağız.
Depremin ilk gününde Karamanlılar da yardımda zamanla yarıştı adeta. Aktekke 15 Temmuz Demokrasi Meydanına gelen tırlar, yağan yoğun kara rağmen saatinde doldu. Bölgede ekmek yok dendi. Karamanlı hanımlar evlerindeki son unu getirip sabahlara kadar mayalı ekmekler yapıp depremzede kardeşlerine gönderdiler. Ördükleri bereler, eldivenler, atkılarla tüm umutları kar ve enkaz altında kalan üşüyen yüreklere sıcak bir dokunuş oldular. Odun-kömür, yatak, yorgan, gıda, ayakkabı, kıyafet, su kim elinden ne geliyorsa daha fazlasını yapmanın gayreti içinde oldular. Olmaya da devam ediyorlar.
Depremde evlerini, yakınlarını kısacası varını-yoğunu kaybeden depremzedelere kucak açan Karaman, şehre gelen her depremzedenin en ufak ihtiyacında bile seferber oluyor. Yurtlarda kalanların yanı sıra evlere yerleştirenlere de her türlü yardımı sağlamak amacıyla gece gündüz çabalıyorlar.
DEPREM KARAMAN’I DA YAKTI
Kahramanmaraş merkezli 10 ili etkileyen depremde hayatını kaybedenler, enkaz altından çıkarılıp memleketlerinde gözyaşlarıyla toprağa verilirken, Karaman’a da acı haberler arka arkaya geldi. Hatay’da öğretmen olarak görev yapan Uğur Yılmaz ve iki çocuğu Ermenek’te, Kahramanmaraş Elbistan’da Hakim olan Şeyda Kızılca Korkmaz Güneyyurt’ta toprağa verildi. Öğretmen Musa Sarıhan ve ailesi, anasınıfı öğretmeni Aybala Cesur, Ayşe Çelikyön, Polis memuru İsmail Ateş, eşi ve 3 çocuğundan 2'si, aslen Karaman’ın Akçaşehir kasabasından olan Metin Aksoy’un kızı öğretmen Pervin Aksoy Ergül ile Polis memuru olan eşi Kenan Ergül ve çocukları Göktuğ ile Elif Gökçem’in göçük altında kalan cansız bedenlerine ulaşıldı. Aslen Karaman’ın Sudurağı beldesinden olan ve İskenderun’da öğretmen olarak görev yapan Gülşah Demirkol eşi Abdullah, çocukları Hasan (8), Rahime Tuğba (7), Ali (6 aylık), kayınpederi Hasan, kayınvalidesi Rahime ve görümcesi Mine’nin enkaz altında cansız bedenlerine ulaşıldı. Karaman'ın Ayrancı ilçesine bağlı Kıraman köyünden olan ve Kahramanmaraş'ta ikamet eden Lütfü Can'ın eşi ve kızı depremde hayatlarını kaybetti. Aslen Karaman’ın Yollarbaşı köyünden olan Rüveyda Koç Işık, (22) depremde hayatını kaybetti.
Ne zaman normale döneriz, ya da dönebilir miyiz bilmiyorum ama bildiğim tek şey geçmişte yaşadığımız diğer depremler gibi bu felaketinde belli bir zaman sonra unutulacak olması. Unutmayacağız, unutturmayacağız deniliyor ama yine de unutulup gidiyor işte.
Keşke balık hafızası gibi her şeyi unutup gitmesek…
Yaşananlardan ders çıkarsak, yaşanacakların önüne geçebilsek….
Yaralarımızı sararken, çalmadan, çırpmadan, altında kalmayacağımız binalar inşa edebilsek…
Keşke….