Geçmişten beri böyledir. Çoğumuz benimsemese de ele güne karşı yaşıyoruz. El için süslenip el için takıp takıştırıp giyiniyoruz, el için temizlik vb... yapıyoruz. Yani el için yaşıyoruz. Kendimiz için değil de el alem ne der dürtüsüyle bir şeylere çabalıyoruz...
Bu durumda insanın kendini mutlu hissetmesi mümkün mü? Bu çabalama niye, ele güne beğendirme olgusu.
Bu kadar çevrenin onayını alma, kendimizi beğendirme telaşımıza rağmen en büyük ayıbımız sokakların, caddelerin perişan pis hali neden? Evimizdeki temizlik neden bir adım ötesine yansımaz? Neden bu duruma ele güne karşı utanmayız?
İnsanları mutsuzluğa ve sıkıntıya sokan en büyük etken çevre baskısıdır. Mahalle baskısı da diyebilirz buna. İçi başka dışı bambaşka insanlar sizin neye üzüleceklerini bile bile üstünüze gelirler.
Kişiyi en acıtan duygu yaşaması gerekirken “el alem ne der” dürtüsü ile yaşayamadığı anlardır. Hayatımızdaki en büyük jüri el alemdir!
Özellikle ülkemizde hepimizin “aman komşular ne der” “akrabalar ne der” “arkadaşlarım ne der” diye başkasının iki dudağına mahkum yaşarız. Ondan değil midir mutsuzluğumuz, ondan değil midir hayallerimizin peşinden koşamayışımız. Bu dünyadaki en büyük mutsuz insanlar başkalarının düşündüklerini takan insanlardır. Bazen ne yapacağımızı bilmeden paradoksların içine sıkışır kalırız. Şunu yapma, bunu yapma, oraya gitme, buraya gitme, yeme-içme laf olur, söz olur, dedikodu olur... vb. Göz görmeden, kulak duymadan sadece düşüncelerle insanları yerin dibine sokarlar. Bir deli kuyuya taş atar kırk akıllı çıkaramaz.
Türkülere bile geçmiştir el alem;
“Beyaz giyme toz olur,
Siyah giyme söz olur,
Gel beraber gezelim
Muradımız tez olur.”
Başka bir parçada;
“Ele güne karşı yapayalnız
Böylede olmaz ki...
Nasıl da gittin insafsız
Böyle bırakılmaz ki!”
El alem ne diyecek korkusu zihnimizi bulandırır içimizi daraltmaya başlar.
Bu zamanda en değerli kabiliyet sanırım insanın kendisini toplama ve onarma yetisi. Çünkü en yakınınız bile bilmez içimizde ne fırtınalar koptuğunu, nelerin parçalanıp kırıldığını.
En iyi siz bilirsiniz hangi acıyı, hangi yarayı, hangı sevdayı, hangi tecrübeyi nereye koyacağınızı...
Bırakın başkalarının ne dediğini, şu hayata bir kere geliyoruz. Dilediğiniz gibi yaşayın hayatı, kimseyi kırmadan, incitmeden, severek ve saygı duyarak.
Bu durumda insanın kendini mutlu hissetmesi mümkün mü? Bu çabalama niye, ele güne beğendirme olgusu.
Bu kadar çevrenin onayını alma, kendimizi beğendirme telaşımıza rağmen en büyük ayıbımız sokakların, caddelerin perişan pis hali neden? Evimizdeki temizlik neden bir adım ötesine yansımaz? Neden bu duruma ele güne karşı utanmayız?
İnsanları mutsuzluğa ve sıkıntıya sokan en büyük etken çevre baskısıdır. Mahalle baskısı da diyebilirz buna. İçi başka dışı bambaşka insanlar sizin neye üzüleceklerini bile bile üstünüze gelirler.
Kişiyi en acıtan duygu yaşaması gerekirken “el alem ne der” dürtüsü ile yaşayamadığı anlardır. Hayatımızdaki en büyük jüri el alemdir!
Özellikle ülkemizde hepimizin “aman komşular ne der” “akrabalar ne der” “arkadaşlarım ne der” diye başkasının iki dudağına mahkum yaşarız. Ondan değil midir mutsuzluğumuz, ondan değil midir hayallerimizin peşinden koşamayışımız. Bu dünyadaki en büyük mutsuz insanlar başkalarının düşündüklerini takan insanlardır. Bazen ne yapacağımızı bilmeden paradoksların içine sıkışır kalırız. Şunu yapma, bunu yapma, oraya gitme, buraya gitme, yeme-içme laf olur, söz olur, dedikodu olur... vb. Göz görmeden, kulak duymadan sadece düşüncelerle insanları yerin dibine sokarlar. Bir deli kuyuya taş atar kırk akıllı çıkaramaz.
Türkülere bile geçmiştir el alem;
“Beyaz giyme toz olur,
Siyah giyme söz olur,
Gel beraber gezelim
Muradımız tez olur.”
Başka bir parçada;
“Ele güne karşı yapayalnız
Böylede olmaz ki...
Nasıl da gittin insafsız
Böyle bırakılmaz ki!”
El alem ne diyecek korkusu zihnimizi bulandırır içimizi daraltmaya başlar.
Bu zamanda en değerli kabiliyet sanırım insanın kendisini toplama ve onarma yetisi. Çünkü en yakınınız bile bilmez içimizde ne fırtınalar koptuğunu, nelerin parçalanıp kırıldığını.
En iyi siz bilirsiniz hangi acıyı, hangi yarayı, hangı sevdayı, hangi tecrübeyi nereye koyacağınızı...
Bırakın başkalarının ne dediğini, şu hayata bir kere geliyoruz. Dilediğiniz gibi yaşayın hayatı, kimseyi kırmadan, incitmeden, severek ve saygı duyarak.
Tebrik ederim Özdenciğim, kalemine sağlık . Yine bir toplumsal zaafiyetimizi irdelemişsin.Maalesef boşver, kim ne derse desin diye birbirimizi motive etmeye kalksak da “elalem ne der “diye bir istihbarat örgütü var ve biz ona göre hayatımızı düzenliyoruz.
Tebrik ederim teyze
Tebrikler...kalemine saglik
Özden Hanim sizi gönülden kutluyorum.Yureginize sağlık.
Tebrik ederim kalemine sağlık teyze