“Eskiden” diye başlayan cümlelerin hepsi ağır özlem içerir. Çünkü biz eskiden daha mutlu idik…
Ben eski şeylerin… Samimi mahallelerin… Sıcak ve temiz insanların, sokakta oynayan çocukların güzelliğine inanıyorum hala…
Onlar hayal oldu artık ama hayali bile güzel. Sürekli “nerede o eski günler, eski ramazanlar” diye dert yanmamızın asıl sebebi değişen ve unutulan geleneklerimizdir.
“On Bir ayın Sultanı” diye dillere yerleşen Ramazan ayı en hayırlı ay olarak idrak edilirdi. Amacı nefsin terbiyesi idi. Ramazan gelmeye yakın kadınlar bir araya gelir cami ve mescitleri temizler, erişte ve yufkalar hazırlanırdı… Yardımlaşma duygusu ön planda idi. Yardıma muhtaç insanların ihtiyaçları sessizce giderilir, yaşlılar ve hastalar ziyaret edilirdi.
Akrabalar, komşular birbirlerini iftara davet ederlerdi. Oruç tutan çocuklara hediyeler verilir veya küçük bir harçlıkla onların oruçları satın alınırdı. Çocukluğumuzda iftara yakın bakkala gidip horozlu şeker, leblebili şeker, fasulye şeker vb. alıp elimizde bunlarla kaleden topun atılmasını beklemek büyük bir mutluluktu.
İftardan önce sofraya sucuk, pastırma, peynir, zeytin, tahin vb. kahvaltılıklar konur oruç bunlarla açılırdı. Daha sonra mis gibi bir çorba ardından mevsimine göre (calla, patates oturtması, yapmak sarması, su böreği, helva, kadayıf, güllaç vb.) gelir, ardından mis gibi tavşankanı çay hazır olurdu. Ramazan’da sofralar zengin ve bereketli idi.
Daha sonra camilere teravih namazına koşulurdu. Bu dönemde halk sahura kadar sokaktaki eğlencelere katılır, sohbet ve paylaşımlar sürdürülür, davulcunun gelmesi ile evlere çekinilirdi.
Hayırlı ve bereketli Ramazanlar…
Yorumlar
Kalan Karakter: