Sanıyorum, kimliğinde Türk yazan herkes Türkçe konusunda pek bizim gibi düşünmüyor. Türk varlığının tutkalının Türkçe olduğunu düşünenler için biz nitelemesini kullandım. Dili yok olduğu zaman kendisinin de yok olduğu tarih bilimince kanıtlanmış toplulukların başına gelenlerden ders almak yaşamsal bir konu. Yani, varlık ve yokluk sorunu.
Bugünkü Ukrayna, Macaristan ve Bulgaristan bu saptamanın en karakteristik örnekleri değil midir? Bulgaristanın ve Hungariya’ nın – Macaristan- adları bile hâlâ kendi ırklarının ve boylarının adları değil mi? Yani Türk olduklarının açık delili…
Bu gün bu ülkelerde kaç kişiye Türk olduklarını anlatabiliriz? Çok değil.
Nedeni nedir?
Asimilasyon.
Öncelikle dillerini kaybettiler, sonra da bir birlerini. Bu gün tüm dünyaya dağılmış Türklerden dillerini koruyabilmiş olanlar bir şekilde birbirlerini buluyorlar ve ilişki kurabiliyorlar. Ama dillerini kaybedenlerle ortak hiçbir bağlarının kalmadığını da acı içinde görebiliyoruz.
Peki, bir kavmin, ulusun dili bu kadar yaşamsal ise neden ortak bir bilinç oluşturulması yönünde çok ciddi sıkıntılar çekiyoruz?
Türkçe’ nin Başkenti dediğimiz bir kentte bile ortak bir refleks geliştiremiyoruz?
İçinde yaşadığımız kültür karmaşası ve bu kültürlerin acımasız kavgaları en çok dil üzerinden kendisini ifade ediyor. Çünkü milletin dil ile olan bağını kopartamadığınız sürece ona dayattığınız yabancı kültürleri geriye püskürtüyor. Bu durum, Türk milletini yıkmak üzerine bina edilmiş ve kurgulanmış hangi kültürün işine gelir ki?
Kısacası, dil üzerindeki anlaşmazlıkların temelinde emperyal emellerin oyunları açıkça bellidir.
Karamanoğlu Mehmet Bey’ in ve Atatürk’ ün bu alanda hep düşman hedefi haline getirilmesi de bu emellerin suyüzüne vurmasından başka bir şey değildir.
Bu mahfiller ya Türkçe’ ye hiç sahiplenmezler, ya onu başkalaştırıp sulandırarak kullanırlar, ya da sürekli olarak Türkçenin bilim ve sanat dili olarak yetersiz olduğunu pompalayarak, yerine bina etmeye çalıştıkları dilin yüceliğini fısıldarlar. Ya da bazı dillere birtakım kutsiyetler yükleyerek cahil toplumları manipüle ederler.
Örneğin, “Arapça resmi dil olsun” diyenlerin sesleri Karaman’a kadar ulaşmış olabilir mi?
Savlarımızı birçok örneklerle desteklemek mümkün ama asıl konumuz bu değil.
Asıl konu, bu karmaşık düşünce yapısının doğrudan doğruya Türk Dil Bayramı kutlamalarına yansımasıdır.
Uzunca bir süredir Türkçe Bayramının ihmal edilmesi ve bir çelenk koyma töreninden ibaret hale getirilmesini de altında yatan nedenler yukarıda saydığım nedenlerin en az birisi ile gerekçe oluşturur. Ermenek- Karaman ikilemi de bu boşluktan doğdu. Ermenek’ de Türkçe ve Mehmet Bey’ e sahiplenen insanlar, kötülük olsun diye uğraşmadılar elbette. Türkçe’ ye sahiplendiler ve iyi de ettiler. Bu konuda bazı sıkıntılar oluştu ama bunlar ciddiye alınacak konuların çok ötesindedir. Oturulur, konuşulur ve mutlaka pürüzler giderilir. Bundan asla şüphem yoktur. Ermenek bizdir, biz de Ermenek. Saçma bir rekabete ve hatta düşmanlığa kapı aralamak kimsenin haddine değildir. Hele bunu bazı bilim adamlarının sunumları ile temellendirmeye çalışmak dost işi değildir.
2022 Yılında bu kötü talih tersine döndürüldü.
Toplumun sivil dinamikleri harekete geçti ve devletin bu konu ile ilgili daha etkin bir çaba içinde olması konusunda ısrarlı çabalar sarfettiler.
Belediyemizden beklenen destek geldi. Valilik konusunda aynı şeyleri söyleyemem. Spor müdürlüğümüzün canla başla desteği olmasa, Türkçe Bayramı devlet babası tarafından öksüz bırakılmış halde olacaktı. Bisiklet şampiyonası, Avcıbaşı turnuvası gibi göz dolduran etkinliklerin organizasyonunda İKEV ve KARTAP’A verilen destekler Türkçe Bayramının ağır eylemleri olarak tarihi yerlerini aldılar. Umarım her 13-14 Mayıs tarihlerinde yapılan geleneksel Türkçe Kupası yarışmaları halini alırlar. Ayrıca bayramın ilk günü yapılan muhteşem şölen yürüyüşüne verilen dinamik katkı ile de spor müdürlüğümüz göz doldurdu.
Belediyemiz kutlamaların her aşamasında aktif olarak yer aldı ve ciddi emekler sarfetti.
KARTAP Dil Bayramından aylarca önce çeşitli ziyaretler yaparak bu konunun hareketlendirici gücü olduğunu gösterdi. Plan ve programlar yaparak bunları gerekli yerlerde tartışmaya açtı. Kendisi bir icra kurulu olmamasına rağmen, bu süreçte süratle dernekleşerek fiilen elini taşın altına soktu ve bu bayrama gücü oranında hatta gücünü çok üstünde bir destek sağladı.
KARTAP konusunda ayrı bir başlık halinde ve kısa süre içinde bir yazımız yayınlanacaktır. Bir düşünce kuruluna yapılan haksız eleştirileri anlamak pek mümkün değil ama biz serinkanlı bir şekilde bu durumu masaya yatıracağız.
İçimizi acıtan ve beklentilerimizi baltalayan, “nedir bu böyle?” dediğimiz tutumları da görmezlikten gelmek çok mümkün görünmüyor ama Karaman kamuoyundan aldığımız olumlu tepkiler gösteriyor ki doğru yoldayız.
Bu süreçte konuşmacı olarak gelen bilim adamlarının Karaman konusunda bizden daha Karamanlı olduklarını görmek beni çok mutlu etti. Hepsinin Karaman konusunda derinlikli çalışmalar yaptıklarını gördük. Görüyorum ki ilişkilerimizin uzun süreye yayılmasını sağlayacak ve verimli bir işbirliğine dönüşecek adımlar atılması konusunda da ciddi adımlar atıldı.
Geleceğe akıp giden süreçte beklentim odur ki, Karamanlılar gerçek güçlerini, yapılanları baltalamak yerine, hizmet etmeye daha çok talip olmak ve yükü omuzlamak konusunda harcamaya gayret ederler.
Kavga kapısı açmak mı? Bu konuda biraz düşünmek mi?
Takdir kamuoyunun.