Lâle Devri ‘nin ünlü şairlerinden Nedim şöyle diyor.
“Haddeden geçmiş nezaket yâl-ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şîşeden, ruhsâr-ı âl olmuş sana”.
İnsan kendisini geliştirdikçe, süzülür, süzüldükçe tortularından arınır, arındıkça berraklaşır ve incelir.
Nasıl altına şekil verebilmek, ince işlemelerde kullanmak için onu haddelerden geçirmek, inceltmek gerekiyorsa, insan da benzeri süreçlerden geçerek incelir, zarifleşir.
Bizim insanımızın gönül diye nitelendirdiği duygu dünyamızı inceltmek için yaradılışın bize ödül olarak sunduğu bazı özelliklerimizin üstünü örten kabuklarından arındırılması ve ortaya çıkan cevheri de çeşitli haddelerden geçirip zarifleştirmek gerekir.
O zaman insan olmaya doğru büyük bir adım atmış oluruz.
Bu incelme sürecine en büyük katkı güzel sanatlar ile kaynaşarak olur.
Resim, müzik, gravür, tezhip, hat, çakma, çini, kündekâri, yontu, dans, tiyatro, mimarlık gibi birçok alan güzel sanatların kapsamında değerlendirilir.
Toplumlar, insan kalitesini yükseltmenin en değerli yolu olarak yukarıda saydığım ve sayamadığım güzel sanatlar ile insanını kucaklaştırmak olduğunu görmüştür.
Elbette aksini düşünenler de var.
Skolâstik düşünce, insanoğlunun yakasını öyle kolayca bırakmaz.
Ama Cumhuriyetle birlikte zaten birçok alanda var olan güzel sanatlar daha geniş bir alanda ve daha üst düzey kabuller ile toplum yaşamına dâhil oldular.
Bu sanatlar, örgün eğitim kurumları ile akademik olarak çok yukarılara taşındı.
Karaman’ da bu alanda nasipli olan yerleşkelerden birisidir.
Her türlü olanağa ve yetkin öğretmenlere sahip bir Güzel Sanatlar Lisemiz var. Ayrıca, üniversitemizin de güzel sanatlar ile ilgili bölümleri var.
Geleneksel Güzel Sanatlarımızın bölümlerinin daha da zenginleştirilmesi ise içten dileğimizdir.
Örneğin; Ahmet Sağkaya üstadımızın yemeni, Ahmet Kızılay’ ın kündekâri sanatlarının daha da geliştirilerek örgün eğitime eklemlenmesi gibi.
Allah gecinden versin ama bu kişiler hakka yürüyünce bildikleri her şey de onlarla birlikte gidecek.
Diyorum diyorum da, işin başka bir boyutu da içimi yakıyor.
Bu günlerde Güzel Sanatlar Lisemize giriş sınavları vardı ama kazanan öğrenci sayısı, sınırlamaya ulaşamamış.
Güzel bir okul, yetkin ve çalışkan bir eğitim öğretim kadrosu. Eksik yok gibi.
Ama bir eksik var.
Nedir bu eksiklik diye düşünmeden edemiyorum.
Düzinelerce ortaokulumuz var. Hepsinden ikişer öğrenci gelse sınırlama tamam olmaz mı? İl dışından gelenleri de eklersek her yıl öğrenci fazlası vermemiz gerekmez mi?
Sorun sanırım burada.
Ortaokulların müzik öğretmenleri ve yöneticilerinin bu durum çok da umurlarında değil gibi. Koca bir okulda Güzel Sanatlara gidebilecek iki öğrenci olmaz mı? Hocalarımız onları özel olarak bu okula hazırlayamaz mı?
Hani, Türk Dilini Başkenti derken dilimiz bir karış dışarı çıkar da iş icraata gelince herkes sıvışır ya. Öyle bir şey bu sanat sözcüğünün yörüngesinde de var.
İnanmayanlar ile bir inancı yaşayamayız.
Mış gibi yaparız o kadar.
Zevahiri kurtarırız o kadar.
Dünyanın gelişmiş seçkin toplumlarının yoldaşı olmak istiyorsak en fazla yatırımı akıl, bilim ve gönüle yapmak gerekir.
Gönül kültürü yaratır.
Kültür de milleti.
Sorun milletin kalitesinin mertebesinde.
Anadolu’ ya bu mertebenin en yukarısında olmak yakışır.
Bütün engellemelere rağmen güzel sanatlar bu millete yakışıyor.