Defalarca yazdım.
Yanlış anlaşıldığı zaman açıklayarak yeniden yazdım.
Kara cehalet şaşırdı.
Daha da açık yazdım.
Ağa sofralarının müdavimi olmuş sözde gazeteciler için hep yazdım.
“Milletinize ve gazeteciliğe yabancılaşıyorsunuz” dedim ve bir daha yazdım.
Ne dedim?
“Gazete ve gazeteci yüzde yüz muhaliftir” dedim.
Gazeteci muvafık olamaz diye yazdım.
Gazeteciliğin köküne inerseniz, ağaların, beylerin ve dahi her türlü egemenin baskılarına direnmek için, onların baskıladığı kesimlerin haklarını savunmak için zuhur ettiğini görürsünüz.
Gazeteci, yöneticilerin yaptıklarına “iyi” demez.
“Eline sağlık” demez.
“Ne de güzel oldu” demez.
Çünkü yönetim ruhsatını alanlar iyinin iyisini, güzelin güzelini yapmak için oradadırlar.
Kötü yapma veya işleri savsaklama hakları yoktur ve dahi suçtur.
İyi yaptıkları için aferin bekleyemez. Çünkü görevleridir.
İyi yapılanlar gazete için haberdir. Halkı bilgilendirir. Çünkü haberdar edilmek bir insan hakkıdır.
Kötü yapılanlar veya hiç yapılmayanlar için basın muhalefet eder ve eleştiride bulunur.
Elbet, lisan-ı münasiple.
Lisan-ı münasibin dozuna kim karar verir?
Toplumsal teamüller, demokratik sınırlar.
“Adi, sürtük, namussuz, hain, cibilliyetsiz” diyerek muhalefet yapılır mı?
Hayır.
Peki, eleştirilenler bu lisanı kullanabilir mi?
Bin kere hayır.
Muhalefetin dozu aşan eleştirileri affedilir ama yönetimin dozu aşan ifadeleri af dışında kalır.
Çünkü kötü yapılandan maddi manevi canı yanan halktır. Onun adına konuşanların sertliği hoş görülür. Havaya savrulanlar ondan vergi olarak alınanlardır.
Yöneticilerimizin iyi yaptıkları şeyler genel yapılanların içinde o kadar azınlıkta kalıyor ki, bazen iyi yapılan bir şeyler için ister istemez “oh be!”diyerek teşekkür ediyoruz. Ben da dâhil zaman zaman birçok gazeteci, teşekkür mekanizmasını kullanıyoruz.
O kadarı bile yanlış.
Eleştiriye alışamamış yönetim kadroları, ışıksız kalmış araba gibidirler. Gündüz olmasa bile geceleri kötü sonuçları olan kazalara maruz kalmaları kaçınılmazdır.
Kaza yapmamak için eleştiriye alışacaklar.
Kaldı ki eleştiri iftira ve karalama değildir. Onların göremediklerini görmeleri için fırsattır.
Şu son günlerde yaşadıklarımıza bakıp bakıp da midesi hoş kalan bir Allahın kulu var mola ki diyorum?
Yönetenler ellerindeki gücü kullanarak, basın dünyasını en etkili hileli yönlendirme aracı haline getirdiler.
Bu duruma itiraz ediyorum.
Gazetecilik kurumu ve gazeteciler kendilerine gelmeli. Kuruluş ahlâkını hatırlamalı.
Demokratik ve özgür bir dünyanın özlemini duyan herkesin sesi olmak bizim vazgeçemeyeceğimiz ve devredemeyeceğimiz en asli görevimizdir.
Zor ve riskli.
Ama dilimiz dolayısı ile zulüm görüyorsak, bundan kurtulacak basın mensubu yoktur. Postacı bir gün herkesin kapısını çalabilir.
Seçimlere yaklaştığımız bu günler, sözün değerini daha da artıracak.
Bakalım söz başı mı kesecek, savaşı mı?
Başkanım teşekkür ederim içerik dolu