Şimdilerde, Karaman’da Tekstil Fabrikası olsaydı ve işçi memur bin beş yüz dolaylarında çalışanı olsaydı bize etkisi nasıl olurdu?
Bir haneyi dört kişi olarak hesap etsek, altı bin kişi doğrudan, yüz elli bin kişi de dolaylı olarak iyi yönde etkilenirdi.
Suma Fabrikası milli fabrika olarak devletin elinde kalsaydı- çünkü şu anda sahibi Türkler değil- etkisi ne olurdu?
Özellikle dağ köylerimizde üzüm üreticiliği yaparak yaşamını sürdüren beş binin üzerindeki insan, çok iyi fiyatlarla üzümlerini devlete satarlar ve hepsi de SGK’lı olurdu. Emeklilik hakları kendi mecrası içinde devam ederdi. Emekliliğe hiç katkısı olmayan Yeşil Kart belasından kurtulmuş olurlardı. Suma Fabrikası, yabancı kaynaklardan üzüm ve buğday almak yerine Karaman çiftçisini destekleyen alım politikasına devam ederdi. O zaman dağ taş üzüm bağı olurdu. Bu durum daha geniş bir nüfusu –ortalama on beş bin- iyi yönde etkilerdi.
Şeker Fabrikalarının tamamını satacağını ilan ederek pancar üreticisinin boynunu eğen ve şirketlerin her türlü istismarına, işkencesine açık hale getiren uygulamalar olmasaydı bize etkisi nasıl olurdu?
Şeker fabrikaları ile içli dışlı olan üretici daha fazla ve daha kaliteli pancar üretir, türlü hilelerle alım istasyonlarında paralarının kesilmeyeceğini bilir ve fabrikalarına sahip çıkarlardı. Milletin ve ülkenin değil de, dünyaya hükmeden bazı kartellerin dostu olan içimize sızmış bazıları, salt işletmeleri kötü göstermek amacıyla onları yıllarca bakımsız bırakıp ve ileri teknolojiye yatırım yapmadan harap hale getiremezlerdi. Bunun sonucunda da doğrudan ve dolaylı olarak otuz bin dolaylarında insanı iyi yönde etkileyecek bir tablo oluşurdu.
Bu kabil örneklerle uzun bir liste oluşturmak mümkün…
Fakat sadece bu üç konu üzerinde bile daha detaylı bir çalışma yapsak, Karaman’ın işsizlik sorununun ciddi bir bölümünün çoktan ortadan kalkmış olacağını görürüz. Sadece işsizlik sorunu değil, düşük ücret veya mal alımlarında uygulanan düşük alım sorunlarının da çok azalmış olacağına tanık oluruz. Bu durumun üretim artışı ve kalitesinin yükselmesini de tetikleyeceği için dış satımlarda sorunlarla karşılaşmak bir yana, daha fazla ülkenin bizden alım yapmak için taleplerde bulunacağı bir zeminin oluşmasına etken olması mümkündü.
Yatırım yapmayarak “teknolojide geri kaldı, görev zararları çok oldu, işçi ve memur yığılmaları çok fazla oldu, modası geçti” safsataları ile milleti aldatarak kendi milli değerlerini ve ekmek teknelerini onların gözünde hor göstererek satıp savanlar bu günlerde Atatürk’ ü sevme sırasına yapışıp kaldılar.
Oysa “Beni görmek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir, Benim fikirlerimi anlıyor ve hissediyorsanız yeterlidir” diyen bir lideri sevmek, defterlere veya gazete köşelerine yazılar yazarak olmuyor.
Türk Milletini ve üreticisini, ayrımsız olarak sömürgenlerin elinden kurtaracak politikalar yerine onları dünya tekellerinin insafına terk edenler Atatürk’ ü sömürenlerdir. Onu anlamayanlar veya anlasa bile kasıtlı olarak onu topluma yabancılaştıranlardır.
Bunların sağcısı solcusu yoktur.
Kimileri ona aleni sövgü yarışındalar, kimileri sinsice içini boşaltmaktalar. Kimileri de içine düştükleri acziyetin aleti haline getirmekteler.
Atatürk içinde yaşadığı çağı en iyi şekilde yorumlayan ve bu güne bakarak yarınların nasıl geleceğini görebilen yüksek özyapılı, devrimci, milliyetçi insanların ülkesini yaratmaya çalıştı hep. Uşakların ve satılmışların değil.
Şimdi Karaman’daki dün olan ama bu gün ya olmayan ya da yabancı tekellerin eline geçmiş zenginlik kaynaklarımızı yok edenler Atatürk’ ü anlayanlardan olabilirler mi? Onların bu günkü söylevlerinin ve yazdıklarının bir değeri var mı?
Bu üç örneğin bile Karaman’da işsizliği yok ettiğini, iş ve ürün kalitesini yükselttiğini görüyorsak ancak yarın için doğru bir rota oluşturabiliriz. Göremiyorsak; yandık ki ne yanma…
Atam rahat uyu diyeceğim ama…
Karaman da şeker fabrikaları satılmasın diye İsmet Paşa Caddesi Vakıfbank önünde imza kampanyası açıp bir hafta bekleyip, 2000 imza atılır diye tahmin ederken sadece 685 imzada kalmış olmanın üzüntüsünü ve acısını yaşadım. Atatürk'ü anlamak her şeyden önce kendi aşına ve işine sahip çıkmakla başlardı. Karaman da onuda başaramadık. Sonumuz hayır olur inşallah !!!! Can alıcı bir konu ve yerinde bir tespit. Diline kalemine yüreğine sağlık. Mahmut DEMİR