Hukuk mahkemeleri içerisinde en çok açılan dava türü olan boşanma davaları sadece tarafları değil toplumu da yakından ilgilendirmesi sebebiyle diğer davalar arasında önemli bir yer tutar. Bu durumu gözeten kanun koyucu boşanma davalarında uygulanacak yargılama usulünde birtakım farklılıklar olduğunu TMK/184’te belirtmiştir.
Boşanma davaları, yalnızca TMK/161-166 arasında düzenlenen boşanma sebeplerinden birine dayalı olarak açılabilecek ve açılan davada söz konusu sebebin ispat edilmesi gerekecektir. İspat, hukuk düzeni içerisinde bütün davalar açısından en mühim konudur. Zira iddia edilen hususun ispatlanamaması halinde davanın lehe sonuçlanması da mümkün olmayacaktır. Bu yüzden mevzuat hükümleri ispata ilişkin önemli düzenlemeler içermektedir. Ancak biz yazımızın konusunu teşkil etmesi bakımından boşanma davalarında ispat kurallarını inceleyeceğiz.
İlk olarak ispat yükü, hangi vakıanın kim tarafından ispat edilmesi gerektiğini ifade eder. Genel kural TMK/6 ve HMK/190-1 uyarınca hakkını bir vakıaya dayandıran ve ilgili vakıadan kendi lehine sonuç çıkaran tarafın o vakıayı ispat etmesidir. Boşanma davalarında ispat yüküne ilişkin özel bir düzenleme bulunmadığından genel ispat kuralı uygulanacaktır. Dolayısıyla boşanma davası açan taraf ileri sürdüğü boşanma sebebini ve buna ilişkin vakıaları ispat etmekle yükümlüdür. Örneğin; eşinin kendisine hakaret etmesi ve şiddet uygulaması sebebiyle boşanmak istediğini ileri süren taraf hakaret ve şiddet vakıalarını ispat edecektir.
İspata ilişkin bir diğer konu ise karinelerdir. Karine, belirli bir maddi vakıadan belirli olmayan bir maddi vakıanın varlığı veya yokluğuyla ilgili bir sonuç çıkarılmasıdır. Bu çıkarım kanun tarafından yapılabileceği gibi (kanuni karine) hayatın akışı içerisinde fiili durumlardan dan (fiili karine) kaynaklanabilir. Karinelerin ispat hukuku açısından önemi, karinenin aksinin karşı tarafça ispat edilmesi gerektiğidir. Örnek vermek gerekirse boşanma davalarındaki kanuni karinelerden birisi TMK/164-4’te düzenlenmiştir. Buna göre; eşini ortak konutu terke zorlayan veya haklı sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de konutu terk etmiş sayılır. Bir diğer ifadeyle eşlerden biri diğerini terke zorlarsa zorlayan eş de kanunen konutu terk etmiş sayılacaktır. Bu yüzden eşin terke zorlamadığını ispat etmesi gerekecektir.
Boşanma davalarında ileri sürülen vakıaların birçoğu şahısların özel hayatında gerçekleşmesi sebebiyle ispat zorluğunu da beraberinde getirmektedir. İşte bu zorluğun aşılmasında fiili karineler devreye girmekte ve karineye dayanan eş karinenin temelindeki vakıayı ispat ederek davanın temelindeki maddi vakıayı da ispat etmiş sayılmaktadır. Elbette karşı taraf bu karinenin aksini ispat edebilir. Bu konudaki en temel örnekler zina fiilinde tezahür etmektedir. Zira zina fiili, gizli saklı olarak yapıldığı için doğrudan ispatı oldukça zordur. Ancak Yargıtay ve hâkimler tarafların davranışlarındaki emarelerden yola çıkarak zinanın gerçekleştiğine dair fiili karineler elde edebilir. Örneğin; erkeğin başka bir kadınla birlikte yaşaması, evlilik devam ederken davet ve eğlencelere başka kadınla el ele katılması ve buradan birlikte ayrılmaları, kadının yalnızken başka bir erkeği gece konuta alması gibi hallerde Yargıtay zina fiilinin işlendiğini kabul etmektedir.
İspat, deliller aracılığıyla yapılmaktadır. Bu sebeple mahkemelere sunulan delillerin mutlak surette hukuka uygun yollardan elde edilmiş olması gerekir. Hukuk düzeninin dışına çıkılarak elde edilen bu tür deliller yasak delil olarak kabul edilir ve mahkeme tarafından dikkate alınmaz. Öyle ki hukuka aykırı olarak elde edilen bu tür deliller bazı hallerde suç da teşkil edebilir. Örneğin; bir kimsenin izinsiz ses veya görüntüsünün kaydedilmesi gibi.
Son dönemde gittikçe yaygınlaşan WhatsApp uygulaması üzerinden yapılan görüşmelerin boşanma davalarında delil olarak değerlendirilmesi konusu da yukarıda bahsettiğimiz ispat kuralları çerçevesinde belirlenecektir. Buna göre taraflar arasındaki bu görüşmelerin mutlaka hukuka uygun olarak elde edilmiş olması en temel şarttır. Dolayısıyla eşler arasındaki mesajlaşmaların delil olarak kullanılması mümkündür. Zira bu halde konuşmanın tarafı eşlerin bizzat kendisidir. Aynı şekilde WhatsApp gruplarında yapılan konuşmalar, grup üyeleri tarafından delil olarak kullanılabilir. Çünkü bu halde de üyeler iletişimin tarafı sayılmaktadır. Ancak delil elde etmek amaçlı sahte hesaplar üzerinden kimliği gizlenerek yapılan görüşmeler veya eşlerden birinin diğerinin telefonundan rızası olmaksızın kaydettiği konuşmalar, ekran kayıtları hukuka aykırı olarak elde edilmiş olduğundan delil olarak değerlendirilemeyecektir.
Bununla birlikte Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2002 yılında verdiği bir kararında, “aynı çatı altında yaşayan eşlerin özel hayatlarının iç içe geçtiğini, özel alan sınırlarının muğlaklaştığını, bu nedenle eğer bir eş diğerinin günlük, mektup veya fotoğraflarını zorla veya tehditle ele geçirmeyip evde bulmuşsa, diğer eşin özel alanına ilişkin olsa bile, bunların boşanma davasında delil olarak kabul edileceğine” karar vermiştir. Buna karşılık farklı bir hukuki görüşe göre ise; yaşanılan ortak konut içinde de olsa, eşlerin de kendi özel alanlarının bulunduğu, bu alanın mahremiyetinin hukuk tarafından korunması gerektiği; bu nedenle de bu mahrem alandan gizlice elde edilen verilerin delil olarak kabul edilmesinin hukuken doğru olmayacağı, ifade edilmektedir.
Nihayetinde bir delilin yargılama safhasında dikkate alınabilmesinin en temel şartı elde ediliş biçimidir. Dolayısıyla hukuka aykırı yollarla elde edilmiş bir delil mesaj kaydı, ses kaydı veya fotoğraf bile olsa hükme esas alınamayacaktır.