KİTAP VE SÜNNET SAVUNMASI -2-
MUZAFFER CAN
Mü’min kardeşlerimden özür dilerim, böyle bir başlığı onlar hakkında atmamalıydım, zira savunma esas itibarı ile kafirlere karşı yapılır, bu bir, ikincisi Kur’an ve Sünnet kendini savunamaz mı, savunmak sana mı kaldı deniyor diye içimi bir gam kapladı. Bu endişelerimi gidermem için kısaca belirteyim:
Benim savunma dediğim ta öteden beri var olan ihtilafın günümüzde büyüyerek kitap ve sünnet anlayışımızı sanki biraz değişti. Kitapçılar bir ayrı sünnetçiler bir ayrı imiş gibi çok menfi bir durum ortaya çıktı. İşte ben bu yanlış gördüğüm gidişata faydalı olmak ümidiyle “KUR!AN VE SÜNNET” beraber savunulur, ne Kur’an'ı Sünnetten ne de Sünneti Kur’an dan ayıra bilir diyorum.
“Savunmak sana mı kaldı” diyenlere cevabımız şudur: İlim öğrenme gayesi ile yola çıkalı tam 59 yıl oldu. İlk okuldan sonra hafızlık sonra Arapçaya devam ederken Allah bize Celaleddin Kaşgari gibi Tefsir, hadis, tarih ve fıkıh ilimlerinde son derece iyi yetişmiş bir zata talebe olmayı nasip etti. Sonra Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan, Yemen Irakta icazet usulüne göre ders okuyup nihayetinde Pakistan’da Üstat Mevdudi 'ye misafir olup kendisinden istifade ettim. Oradan Hindistan’a geçip Darü-l Uluma girip o yıl imtihanla bitirip tüm medreseyi bitirip geriye döndüm. Ondan bu günüme gelinceye kadar hastalığım hariç okuyup yazmadığım hiç bir haftam olmamıştır. Tefsir olarak başlıca kaynakları okudum, hadise gelince bütün ömrümü yolunda harcayıp Buhari’nin Sahih ’ini ezberledim. Bu arada Nakd /eleştiri ilmini öğrenip yıllarca tatbikini yaptım.
Şimdi Allah için siz söyleyin ortalıkta bunca güzel sözler çirkin laflara karışmış halde kafaları bulandırırken benim hakkım susmak mı olmalıdır?
Sus derler, sakın söyleme sus derler,
Susanlar derdini ellere söyler.
El bilmez içimi neler kemirir,
Dost acı olsa da hakikat söyler.
Kardeşlerim! Gelin şu dillerimizi gafil saydığımız kardeşlerimize sivriltmeyelim. Her insanın yanılma gibi bir yanı olabildiği gibi bizim de o kadar yanıla bileceğimizi unutmayalım. Biz İslam'a girmek için bir çaba bir boğuşma süreci geçirmedik, anamızdan babamızdan öyle gördük, öyle duyduk. Dilimiz Kuran dili değildi, Kuranın manasını kartlaşmış yaşlarımızda öğrendik. (Onu da ne kadar öğrendik Allah bilir)
Kendi doğrusunu yegane doğru bilenler bu doğruyu karşısındaki rakibine teklif ederken bu samimi teklifin neden geri çevrildiğini hiç düşündü mü! Bir akılda iki zıt birleşemez, teklifini yapmadan önce ondaki ret sebebini anlamak gerek. Hepimiz öncelikle kendimize şu soruları yöneltmeliyiz, mümkün olduğu kadar eğmeden bükmeden cevap vermeye gayret edelim.
1-Bize bu dini ilk önce kim teklif etti?
2-Kur’an diye bir kitabın geldiğini önce kim haber verdi?
3-Kitap gökten gelirken onu başka gören olmuş mu?
4-Yoksa, Muhammed (Sav) bunun göklerden geldiğini söylediğine göre, Levhi Mahfuz’a gidip orada “ben Muhammed’in elinde olanın aynısını gördüm diyen birisi var mıdır?
5- Meleği kitap getirirken gören oldu mu?
6- Hıra dağında yanında kimse var mıydı?
Bu soruları uzatmağa gerek yok, biz de Akif’in dediğini söyleriz:
Bütün yokluk mu her yer, bari bir yoktur diyen seda yok mu?
Devamı edecek