Kemal UYSALER
Karaman’da yaşayanlar için, hatıralarla hayaller arasında bir yerlerde olurdu tren istasyonu…
Öğleye doğru, Haydarpaşa’dan istasyona gelen kara trenler, sevinçleri ve hayalleri getirirler; akşama doğru istasyona gelen kara trenler ise, hüzünleri ve hatıraları, Haydarpaşa’ya doğru götürürlerdi.
Baharla birlikte bir canlılık gelirdi istasyona. Kadınlar, genç kızlar ve afilli delikanlılarla adeta dolar taşardı istasyondaki sedir ağaçlarının üzerinde yükseldiği çimenlik alan.
Batırıklar yapılır, evden getirilen patates salataları ve börekler, etraftakilerle paylaşılırdı.
Kara trenin istasyona girişiyle birlikte, trene bakmak için koşuşturulur; birkaç dakika, inenler ve binenler izlenir ve tekrar çimenlik alana dönülürdü.
Yaz aylarında kalabalıklar artar, bisiklet zilleri, çember çeviren çocukların bağrışları birbirlerine karışırdı.
Köşe başlarında: yüzleri kömür isleriyle kaplanmış ve gözleri ışıldayan çocukların, mangallarda pişirdikleri mısırların kokuları gelirdi uzaklardan.
Yapılan her alış-verişte, çocukların sevinçleri, beyaz dişlerini göstermeleriyle anlaşılırdı.
İstasyon Parkı’nın ayrı bir güzelliği vardı: rengârenk çiçeklerin çevrelediği ve ortasındaki küçük havuzun temiz sularını seyre dalarak, sade gazozlarını bardaklara boşaltanların, Sevim Tanürek’in “Mehtaplı gecelerde” diye başlayan şarkısını dinlerken, ayrılmayı ve kavuşmayı unuttukları yüzlerinden okunurdu.
Kış aylarında yağan karların beyazlığıyla birlikte bir yalnızlık çökerdi istasyona.
Bekleme salonundaki banklarda oturan birkaç kişi ile yanan sobanın etrafında ısınmaya çalışanlara, gelen kara trenlerin hışırtıları, dışarıya bir davet olurdu.
Her mevsim ve her gün, istasyondaki görevlilere telefonlar edilerek ya da kara tahtaya yazılan yazılardan, kara trenlerin tehirleri öğrenilirdi.
Kara trenlerin gelişlerinden önce, taze kızarmış kellelerden alabilmek için kuyrukların oluştuğu ve yarım kelle bile alabilenleri şanslı hissettiren istasyondaki küçük büfenin pencereleri açılır, alış-veriş başlar ve bunu bilet gişesinin açılışı takip ederdi.
Kara trenin çalan düdüğüyle birlikte, başında kırmızı şapkası ve elinde yeşil-kırmızı renkli işaret aracıyla hareket memurları görünürdü.
Kara trenin alana girmesiyle siyah ve beyaz dumanlar etrafı sarar; trenden inenler, trene binenler, satıcılar, alıcılar, lokomotife doldurulan kömür ve sular birbirini takip ederken, sanki göz açıp yummadan hepsi tamamlanmış hissini verirdi.
Faytonlar ve yaylı arabalar, gelenleri alıp korna sesleri arasında, istasyonu kendi yalnızlığı ve sessizliğine terk ederek, uzaklaşırlardı…