ALİ MENEKŞE
Benim çocukluğumda;
Her şey güzeldi.
Şimdiki gibi evlerimiz kalorifer ve asansörlü değil,
Damlarımızda şimdiki gibi kiremit ve çinko ile de kaplı değildi.
Tek katlı üstü toprak damlı iki oda bir aralık evlerde otururduk.
Bazen yağmur yağdığında evimizin damı akar,
Evimizin içerisindeki eşyalarımız ıslanmasın diye suların aktığı yere
Kova, ufak leğenler ve tencereler koyardık.
Benim çocukluğumda;
Toprak damlı evlerin damlarında demirle çekilen taştan yapılmış yuvaklar vardı. Yağmur yağdığında damın akmaması için damlar yuğulurdu. Evin erkek çocuğu olarak damları yuğmak bana düşerdi.
Bazen eski ismi Güdümen şimdiki ismi Kızık olan köyün tozlu yollarından at arabası ile beyaz killi toprak (yol tozu) getirir evin önünde tuz ile karıştırıp evin damına sererdik. Daha sonra serilen bu toprak hafif su ile ıslatılıp taş yuvaklarla yuğulurdu. Bu yuğulan toprak
Kuruduktan sonra beton gibi olur bir daha damlarımız akmazdı.
Benim çocukluğumda;
Kar yağdığında toprak damlı evlerimizin damlarında biriken karlar tahtadan yapılmış kar küreğiyle kürünürdü.
Evimizin arka bahçe kısmında bulunan dut ve kaysı ağacının dallarına serçeler ve sığırcıklar konardı.
Yemek sonrası annemin yemek sofrasını oraya çirptiğinde dökülen ekmek kırıntılarını bu kuşlar yiyerek karınlarını doyururlardı. Bazense bu kuşlara ekmek parçaları veya yemler atardık.
Atın kuyruğundan kestiğimiz kıllarla tuzak yapar serçe ve sığırcık yakalardık.
Benim Çocukluğumda;
Komşularımız vardı,
Elma çalısı, tezek odun ve kömürle yanan sobalarda ısınırdık, hatta yemeğimiz sobanın üzerinde pişer suyumuz orada ısınır çayımız orada demlenirdi.
Yanan sobanın üzerine,
Kolonya döker, Alevleri seyrederdik.
Mandalina ve portakal kabukları koyarak
Odanın havasını değiştirirdik.
Gece ise;
Yatınca tavana bakarak,
Yanan soba ateşinin oluşturduğu görüntüde,
Hayaller kurardık.
Sobada yanan odunlar kor haline dönüştükten sonra
Korlar öpbeli (Ateş küreği) ile alınıp mangallara konur sabaha kadar
Evimizin odası onunla ısınırdı.
Annem tandırda sacda mayalı ekmek yaparken o yapmış olduğu ekmeğin kokusu her tarafa yayılırdı.
Ekmek yapılırken gelen komşulara ıccak alın diye tandırda pişen ekmeklerden verilir. O anda orada küflü peynir, kıyma varsa sıkma yapılır veya sıcak ekmeğin üzerine çimen sürülerek ikram edilirdi.
Benim çocukluğumda;
Her şeyi bölüşürdük.
Bazen Yağsız küflü peynir ve çimen,
Bazense Karaman halvası katığımız olurdu.
Zeytini bakkaldan gramla alır, zeytin tanesini bir lokmada tüketmez,
Yarım yarım veya azar azar ısırarak ekmeğimize katık yapardık.
Benim çocukluğumda;
Tandırda ekmek yapıldıktan sonra sacda yağlı veya yağsız mısır, nohut, buğday ve melengiç kavrulur bunları çerez olarak tüketirdik.
Ayrıca annem tandırda işini bitirdikten sonra daha evvel hazırlamış olduğu Karın (İşkembe) Cibe dolmasını çölmeğe koyar ocağın sıcak külünün içerisine çömleği gömer ve o dolma çölmeğin içerisinde pişer ve bizlerde afiyetle yerdik.
Bazen devramber (Çitlek) bazense karpuz ve kavun çekirdeği kavrularak çerezimiz olurdu. Öyle kestane fındık ve fıstığı da göremezdik.
Küçükken sanki
Bizi görüyorlar gibi gökte uçan uçaklara el sallayıp
Mutlu olan çocuklardık.
Ama mutluyduk.
Ama huzurluyduk.
Şimdi ise,
Birbirimizi yolda ve sokakta görünce görmezden gelir olduk.
Benim çocukluğumda;
Soğuk kış geceleri arabaşılar çekilirdi. Hatta Karaman’ımızın en usta arabaşı içicisi olan Ak Hocayı arabaşı içmeye davet ettiğimizde şöyle derdi;
Bak evlât;
“Arabaşı yaparsanız tavuktan, ben gelemem soğuktan”,
Arabaşı yaparsanız davşandan, ben gelirim ağşamdan”,
”Arabaşı yaparsanız hindi’den (Mısırgadan), ben gelirim şimdiden” diye bir tekerleme söylerdi.
Gençler kendi aralarında sıra oyunları olan Tura ve yüssük saklama oyunları oynarlardı. Bunlar ne güzel adet ve eğlencelerdi.
Benim çocukluğumda;
Televizyon falan yoktu,
Cereyanlı ve büyük bataryalı radyolarımız vardı.
Transistörlü pilli radyolar daha çıkmamıştı.
Büyüklerimiz radyodan acansları (Haberleri) dinler,
Biz ise Uzun orta ve kısa dalga TRT radyosu, Kıbrıs Bayrak radyosu, kısa dalga meteoroloji, Mamak, Polis, Türkçe yayınlar yapan Sofya, Türkçe yayınlar yapan Balkan ülkeleri radyolarından şarkılar ve türküler dinlerdik.
Ayrıca futbol maçlarını da naklen olarak radyodan dinlerdik.
Benim çocukluğumda;
Çayı toz veya kesme şekerle değil,
Çay bardağının içerisine az bir miktar pekmez koyarak içerdik.
Evlerde yemekler şimdiki gibi doğalgazlı ve tüp gazlı ocaklarda değil kömürle yanan maltızlarda ocakta veya gaz ocağında pişerdi.
Benim çocukluğumda,
Çocuklar öyle el bebek, gül bebek değil,
Rezillikle büyürlerdi. Şimdiki, gibi vitaminli mamalar yoktu.
Onların yerine bebeklere,
Pirinç unu az bir yağ ve az bir şekerle yapılan mamalar yedirilir ya da piskevitler çayın içerisine doğranıp ezilerek bebeklere verilip karınları doyurulurdu.
Şayet bebeklerin emzikleri varsa bebekler ağladığında emziğinin üzerine azıcık bir lokum sürülür, Emzik yoksa annelerimizin başlarına bağladığı beyaz tülbent’in bir köşesine kuru üzüm çiğnenip sarılır ve tülbent’in köşesine konulup emzik gibi yapılarak bebeklere verilirdi.
Çok merhametli çocuklardık,
Kedilerin kuyruğunu çekmez,
Karıncaların yuvalarını bozmaz,
Mahallemizde ve çevremizde bulunan
Köpekleri taşlamaz,
Ağaç dallarını kırmaz,
Ve
Çiçek ve çimenleri ezmezdik.
Benim çocukluğumda,
Komşumuzun malı bizim,
Bizim malımız ise komşumuzun sayılır ve o şekilde korunurdu.
Bütün evlerin kapıları her zaman açık olurdu.
Kimse kimsenin malını habersiz almazdı,
Komşular arasında birbirlerine çok güven vardı.
Benim çocukluğumda;
Biz bir yere giderken evimizin anahtarını komşuya bırakır, biz gelinceye kadar komşumuz evimize göz kulak olurdu.
Şimdiki gibi anahtarlarımız cebimizde veya belimizde değil,
Ya kapının eşşiğinde bulunan çulun altına konulur ya da duvarda ufak bir boşluk varsa oraya konulurdu..
İnsanlar ve komşular arasında bir güven vardı.
İnsanlar birbirlerine ters bakmazlardı,
Küslük olmazdı,
Komşumuzun derdi bizim derdimiz,
Komşumuzun namusu bizim namusumuzdu.
Kimse kimsenin namusuna göz dikmezdi.
Gurbete çalışmaya giden komşumuz giderken;
Karısını, kızını ve çocuklarını komşusuna emanet ederek giderdi.
Komşu gurbetten gelene kadarda bırakılan emanetler korunurdu.
Benim çocukluğumda;
Hiçbir şeye ihanet edilmezdi.
Ne Vatana,
Ne Bayrağa,
Ne de sevgiliye,
Hep Elele dolaşırdık,
İnsanlar mertti,
Dostluk ve arkadaşlıklar
Pazara kadar değil, Mezara kadar devam ederdi.
Sevdik mi? İnsan gibi severdik.
Sevdik mi? Riyasız ca severdik.
Sevdik mi? Delikanlı gibi severdik.
Ve
Sevdik mi? Allah’ına kadar severdik.
Onun için karşımızdaki kinininde bizim sevgimizden kuşkusu olmazdı.
Benim çocukluğumda;
Moda diye bir şey yoktu,
Ne bulduysak onu giyerdik.
Elbiselerimiz çoraplarımız yamalı olurdu
Ama
Asla yırtık gezmezdik,
Yırtık elbise ve çorap giyenler ayıplanırdı.
Şimdiki gibi kemerli pantolonlar değil askılı pantolonlar giyerdik.
Benim çocukluğumda;
Adam gibi tıraş olunurdu,
Şimdiki gibi uzun saç ve kirli sakallı olunmazdı,
Büyüklerimiz bize hep şunu derdi:
“EVLÂT TIRAŞ ADAMIN AYNASIDIR”
Şimdiki gençlere bakıyorum,
Saç sakal birbirine karışmış,
Elbiseleri ise yırtık pırtık,
Hal ve hareketleri ise cıvık,
Kadınlar gibi,
Kulaklarına küpeler takmalar, falan filan.
Benim çocukluğumda;
Dost dediğimiz sır tutmasını bilendi
Seni başkalarına satmazdı,
İyi zamanında yanında olduğu gibi
Kötü zamanında da yanında olan,
Küsünce de dayanamayıp barıştığımız insandı.
Benim çocukluğumda;
Bizler derdimizi insanlara değil,
Suya anlatırdık.
Çünkü
Sular derdimizi alır götürür
İnsanlar ise derdimizi dağıtırdı.
Benim çocukluğumda;
Bunların hiç birisi olmazdı.
İnsan gibi insan,
Delikanlı gibi delikanlı,
Çocuk gibi çocuk olunurdu.
Benim çocukluğumda;
Büyükler büyüklüğünü,
Gençler gençliğini,
Çocuklar ise, çocukluğunu bilirdi.
Büyükler küçükleri sever,
Küçükler ise büyükleri sayar saygıda kusur etmezlerdi.
Benim çocukluğumda;
Hiçbir kadın yolda giden erkeğin önünü kesip geçmezdi,
Bekler;
Erkek geçtikten sonra yoluna devam ederdi,
Kadının erkeğin önünü kesmesi ayıp sayılırdı.
O kadın ise tatlı dille ve kalp kırmadan uyarılırdı.
Şimdi bazı yaşlı kadınları görüyorum hala o eski ananeyi devam ettirip
Erkeklerin önünü kesmeyen.
Benim çocukluğumda;
Bütün kuşlar ve güvercinler
Gökyüzünde birlikte kanat çırparlardı,
Güvercinler:
Ah o güvercinler,
Güvercinler sevgiliye haber götürürlerdi.
Benim çocukluğumda;
Komşuda cenaze olsa en azında,
Üç gün radyo televizyon açmayan insanlardık
Şimdi;
Ne oldu da,
Biz bu kadar vurdumduymaz olup
Bu kadar kirlendik.
Eskiden benim çocukluğumda;
Tek parça yastıklar vardı evlerimizde
Yatak odalarında yatılan.
Bu yastıklar,
“Birliğin ve beraberliğin simgesiydi sanki”.
Şimdi;
Tek parça küstüm adı verilen yastıklara dönüştü
Bundan dolayı birlikte bozuldu,
Beraberlikte.
Gözlerde huzur olurdu,
Bakışlar riyasızdı,
Her şeyimiz güzel,
Mutluluk yüzlerde,
Tebessüm olurdu