Dün altı metmetçiğimizin acı haberini alınca "Aman Allah'ım, gerçek olamaz"diye kollarım yanıma düşmüştü. Maalesef beterin beteri varmış, ciğerim yanıyor. Altı askerimizi daha kaybetmişiz.Üzerine al bayrak çekilmiş şehit tabutları dizilecek meydanlara...
Küçücük yetim çocukların kaldığını göreceğiz yarın ekranlarda. Gözü yaşlı gencecik eşler kendilerinden geçercesine tabutların üzerine atacaklar kendilerini. Bağrı yaralı anne- babaların feryatları arşa yükselecek. Çaresizce çırpınan akraba, arkadaş, dost görüntüleri yansıyacak ekranlara. Tanrı'm sizi cennetinde güldürsün yiğitler, elden bir şey gelmiyor gözümüzden sessizce süzülen damlalardan gayrı...
Kalleş pusulara kurban verdik yine yüreği memleket kadar yiğitleri. Genceciktiler; hevesleri, hayalleri vardı her birinin. Yaşamak onların da hakkıydı. Çocuklarını büyütüp, torunlarını seveceklerdi. Olmadı, olmadı, olmadı. Gittiler, şehadet şerbetini içerek, geri dönmemek üzere...
"Zenginimiz bedel öder
Askerimiz fakirdendir."
Yarın nutuklar atılacak, " intikamları alınacak,/ alındı" diye. Oğullarını çürüğe çıkaran, ya da bedelli askerlik yaptıran zevat utanmadan, sıkılmadan konuşacak, konuşacak.
Ve üç beş gün sonra unutulacaklar. Ateş yine düştüğü yeri yakacak. Sıvası dökük, duvarına bayrak asılmış, eski evlere girip- çıkanlar azalacak. Sonra gelenlerin arkası kesilecek. Memleketin bahtsız çocuklarının kederli aileleri kendi acılarıyla başbaşa kalacaklar.
Birileri nutuk atmaya devam edecekler. Şehitlikten, kutsallıktan, cennetten bahsedecekler. Ne mutlu onlara diyecekler.
Ve bir ses yükselecek, "biraz da sizin çocuklar cennete gitse olmaz mı, ne dersiniz?"