Mestan KARABACAK
Şimdi
yayla zamanı… Yörüklerin içlerinin kaynamaya, coşmaya başladığı zaman… Gözlerin
karlı dağların zirvesine çevrildiği zaman…
Kadınların, kızların içten içe, sessizce göç hazırlığına başladığı dem…
Aşiret beylerinin, oba beylerinin yola çıkma hazırlığı ve yola çıkma zamanını
zihinlerinde kurup, derinden derine heyecan ve telaşı yaşadığı an…
Delikanlıların, genç kızların yerlerinde duramaz oldukları vakit…
Çadırların,
horantanın eksik-gediğini tamamlandığı; koyunların, keçilerin, kuzuların,
oğlakların bile hissettiği, meleyerek ilan ettikleri göç zamanı…
“Koyunları
kar suyundan sulanır,
Kuzuları
peç ipine dolanır,
Sürüleri
birbirine ulanır,
Yörükler
göçünü çekti mi dağlar?
(H.V.T.)
diye
seslendiği dağların da obaları, aşiretleri bağrına beklediği zaman, yani Nisan
sonu Mayıs başı…
Güneşin
artık “yürüyün, göçün, daha da yakıcı olacağım” derecesine, her gün biraz daha
ısısını arttırmaya başladığı günler…
Ve
asırlardır bu Anadolu sahillerinden her yıl aynı vakitlerde, aynı barhanalar ve
sürülerle aynı dağlara yönelen Yörükler… Yüklerin develere yüklendiği, atların,
develerin süslendiği, dilberlerin, sunaların allı yeşilli elbiselerini giyip,
renklere bezendiği zaman…
Çoluk
çocuğun pek anlayamadıkları tatlı telaşlarla süren göç hazırlığı ve nihayet
başlayan yayla şenliği…
Her yıl
bahar sonu terk edilen ve yaz sonu dönünceye kadar yanıp kavrulan sahile elveda
deyiş; serin kadife çimenleri ve rengârenk lalesi, sümbülü, menekşesi ve bilmem
nesiyle dayanılmaz güzellikteki yaylalar… Serin pınarları, serin havalarıyla
yaylalar… Bir an önce varılmak, kavuşulmak istenen yaylalar…
Şairin:
“Bizim
eller Adana’ya inerdi,
Beş yüz
çadır bir araya konardı;
İlkbaharda
Toroslar’a dönerdi,
Bizi
bura devre attı yolumuz.”
(AAK)
diye dillendirdiği Toroslar’a çıkma vakti
gelmiştir. Vakit o vakit ve sat o saattir. Artık kalmak, işkencedir, kalmak
zulümdür, kalmak eziyettir.
Ve yine şairin dediği gibi: “Göç göç
oldu göçler yola dizildi” denilecek noktaya gelmiştir.
Ancak o
yayla yolları artık eskisi gibi kolay geçit vermemektedir. O yayla yolları
eskisi gibi cıvıl cıvıl, dolu dolu değildir. Bugün o yollarda katar katar olmuş
develeri, özenle süslenmiş Arap atları, deve katarının önündeki eşeği çekip
giden güzel Yörük kızını göremezsiniz.
Çağ
değişmiş, şartlar değişmiştir. Her yer bağ bahçe olmuştur. Artık güzergâhtan
sürüler geçmez, geçirilmez. Fakat yayla sevdasından bir türlü vazgeçmeyen,
geçemeyen hâlâ konar-göçer hayat yaşayan Yörükler, son yıllarda bu yollardan
traktörlerle kamyonlarla da olsa yaylaya yine de çıkmaktadırlar.
Onlar
için yayla umut, yayla hürriyet, yayla coşku, yayla bereket demektir. Kolay
bırakamazlar bu yaşantıyı. Ataları da kolay terk etmemişti zaten… Ve yerleşik
hayata geçmiş olan analar, bacılar, beyler, kocalar yayla zamanı geldi mi hep
iç geçirirler, hep o eski günleri hatırlar, içleri içlerine sığmaz olur. Lakin
beton sütunlarla çevrilmiş esaret duvarını yıkmak o kadar kolay da değildir.
Çaresizlik
şairi şöyle seslendirir:
“Ağlar
bu mezarlıkta Yörükler her gece
Bıkıp
iri yıldızları davar sanmaktan
Düşünür
eski günleri… İskândan önce
Geride
kalmanın hüznü yamanmış yaman”
(M.C. A)
Evet,
şimdi yayla zamanı… Yörüklerin coşkularının ayyuka çıktığı bir bayram vakti. Bu
bayramı gönüllerde de olsa kutlayalım. Kutlu olsun!
12 Mayıs Pazar günü Karaman Elmadağı (Avlağı) köyü yolunda Anamur dan Konya Güneysınır Sarıoğ*** (BELVİRAN) taraflarına doğru göçen önlerinde yaklaşık 550-600 kıl keçisi o*** bir yörük ailesine rastladım. Ayak üstü biraz sohbet ettik. Karşılaştığımız gün Cerit köyü üzerinden Ağaçyurdu (BUYUNTU) Köyü sınırları içerisinde bulunan Dedeli tepesi, aratepe ve yelattı tepesinin batısından geçerek Anamas Köyü sınırları içerisinde bulunan Alibeke ziyaretgahı çevresinde bir iki gün konacaklarını ve tekrardan asıl menzilleri o*** Sarıoğ***(BELVİRAN) taraflarına gideceklerini söylediler.