Ben okumadan, kültürden, sanattan, bilimden yanayım, sen bunlar olmasa da olur; sanat, spor, karın mı doyuruyor, din her şeye yeter diyorsun.
Ben önce ahlak, erdem, samimiyet diyorum. Sen önce ibadet, gösteriş, şekil diyorsun.
Ben olayları, konuları, sorunları incelemeden, irdelemeden, üzerinde düşünüp, eleştirmeden yanayım. Sen nasip, kısmet, alın yazısı diyerek kaderci bir tavır sergilersin.
Ben haktan, hukuktan, liyakatten yanayım, sen torpilden, yandaşları koruyup kollamaktan, haksızlıktan yanasın.
Ben dindarım. Kur'an'a ve sünnete dayalı Hanefi, Maturidi çizgisinde, Pirî Türkistan ocağından ilham almış Allah sevgisine dayalı doğru İslam'a inanırım. Sen dincisin. Hurafelerle ve uydurma hadislerle yoğrulmuş, Allah korkusuna dayalı Emevi İslam anlayışını savunursun.
Ben dindarlık Allah'la kul arasında bir ölçü olabilir, insanlar arasında olamaz, ölçü ahlaktır diyorum. Sen insanları değerlendirirken ibadeti, dini ritüelleri esas alırsın.
Ben yönetici, siyasetçi çalışsın ama çalmasın, dürüst olsun derim. Sen çalıyor ama çalışıyor, kim çalmıyor ki, dersin.
Ben “yaradan var üstümüzde kula minnet etmem gayrı” diyenlerdenim, muktedire boyun eğmem. Sen iktidardakilere/ yönetimdekilere yanaşırsın, yaranırsın. Bir göreve, makama gelebilmek için kırk takla atarsın.
Ben dürüst, mert, açık sözlüyüm, sen sindi, içten pazarlıklı, riyakâr ve takiyyecisin.
Bizi birbirimizden ayıran asıl şey siyasi ve politik tercihlerimizden ziyade anlayış ve zihniyet farklılığımız.
Ben ve sen ayrı dünyaların insanlarıyız.