Seçimler demokrasinin bayramıdır, öyle olmalıdır; elhak doğrudur. Ancak uygulamada her zaman böyle olmuyor.
Bu seçim kampanyası süresince bazı parti liderlerinin kullandıkları zehirli dil seçim çalışmaları boyunca tabana doğru yayılarak, toplumu üzdü ve gerdi. Hatta bunun bazı adayların kampanyalarına yansımaları da oldu.
Dün gerçekleştirilen “Yerel Seçimler” gösterdi ki, istisnai üç beş olay dışında halk, liderlerden çok daha olgun ve demokrat davrandı.
Seçimlerde her makam ve göreve birden çok adayın talip olmasından daha doğal ne olabilir ki… Bunlardan sadece birinin başarması diğerlerinin de kaybetmesinden tabii de bir şey yoktur. Böyle olunca seçileni kutlamak, kaybedenlere de demokrasi adına teşekkür etmek gerekmez mi? Ama keşke öyle olsa… Bırakın kişileri, devletin en tarafsız ve ciddi çalışması gereken kurumları bile soğukkanlı ve adil davranma yetisini gösteremiyor.
Anadolu Ajansı ve Yüksek Seçim Kurulu gibi devlet kurumları son birkaç seçimdir vatandaşın vergisi ile –tarafsız görev yapmaları gerekirken- maalesef gözümüzün içine baka baka tarafgirlik, yandaşlık yapıyorlar. Buna gönül rahatlıyla TRT’yi de ekleyebiliriz. Bizim vergilerimiz ile yaşayan bu kurum –üzgünüm ama- son yıllarda bir parti televizyonuna dönüştü. Seçim kampanyası boyunca tek yanlı ve tarafgir (iktidar partisi yanında) yayınlarını sürdürdü. Bu da yetmiyormuş gibi, seçimden bir gün evvel “nasıl oy kullanılır?” programını sunan genç sunucunun “mührü dışına taşırmayın” diye vatandaşları –sözüm ona uyarırken- eli ile iktidar partisinin amblemini ve bölümünü işaret ettiğini gözlerimle gördüm. Bu kadarına da pes artık… Neyse gelelim sonuçlara.
Türkiye genelinde bence seçimin en büyük kazananı İstanbul Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu idi. (Açıklamasını onlarca madde sıralayarak yapabilirim, yerimiz yok).
En büyük kaybedeni de Anadolu Ajansı idi. Seçim gecesi yaşananları da herkes gördü. Son seçimlerde özellikle iktidar partisinin yüksek oy aldığı bölge ve sandıkları sisteme öncelikle girme eylemini bu seçimde de sürdürdü. İşler tersine dönünce saatlerce veri girmedi. Bunun inandırıcı bir açıklaması da yapılamadı.
İkinci en büyük kazanan Ankara Adayı Mansur Yavaş’tı. Hepimizin bildiği sebeplerden dolayı… Adam tek başına kaç ayrı kişi, kurum ve odakla mücadele etmek zorunda kaldı. İftira ve saldırılarda cabası.
İkinci en büyük kaybedeni de Yüksek Seçim Kurulu’ydu. Bilinen sebeplerden dolayı… Geçelim…
Karaman’a gelince…
Karaman’daki seçimlerin bence birinci kazananı Savaş Kalaycı oldu.”İnanmak başarmanın yarısıdır” demişler. Savaş Başkan’da iyi inanmış. Üzerine gece gündüz demeden sürdürdüğü çabayı ve gayreti de koyunca; başlangıçta uzak gözüken hedefi yakaladı. Tabii bu hiç de kolay olmadı, ama takdire şayan bir başarıdır. Kendisini kutluyor ve başarılar diliyorum.
Karaman’da bence birinci kaybeden M. Sami Şahin’di. Başlangıçta, sonucu “çantada keklik” gören tavır ve konuşmalarla işe başladı. Ancak siyasetin yaşamadan anlaşılamayacak ne cilvelerinin olduğunu o da yaşayarak öğrenmiş oldu. Unutmayalım ki, bu da bir kardır. Tecrübe kazandı, siyaseti tanıdı. Ama bence hedefe en rahat yürüyecek en yüksek oy oranına sahip partinin adayı olduğu halde hayalleri suya düştü.
Karaman seçimlerinde kanaatim o dur ki, ikinci kazanan Atilla Zorlu oldu. “Daha yeni kuruldu” diyebileceğimiz bir partiden Ermenek’te aday oldu. Karşısında etkili ve yetkili bir siyasi figür, eski bir bakan, Sayın Elvan’ın desteklediği bir rakip vardı. Buna rağmen çalmadık kapı sıkılmadık el bırakmayan Atilla Hoca iyi çalışmasının mükâfatını büyük bir fark ile ipi göğüsleyerek aldı. Kendisini de kutluyor ve başarılar diliyorum.
Karaman’da seçimin ikinci kaybedeni de ben oldum. Niye? Atilla Hoca kazanıp Ermenek’e gitmesi kesinleşince, ben de üniversitedeki kapı komşumu kaybettim. “Sağ kolumu, sol böbreğimi, ciğerimi” kaybettim…
Daha nice seçimlere saygı, sevgi ve demokratik olgunlukla ulaşmamız dileği ile…
Sayın hocam;sarıveliler bağımsız başkan halil kulak,göktepe beldesi mustafa doğan olarak değişti.
Atila hoca gittiysé Ben varım hocam