Ormanlarımız yanıyor, ciğerlerimiz yanıyor...
Bu yangınlar elbette ilk defa olmuyor. Her yıl yaz mevsiminde yüzlerce yangın çıkıyor. Bu yangınlar özellikle rüzgârın sert estiği günlerde ve bir çok noktada birden başlıyor.
Orman yangınlarının tamamına yakınını emperyalizmin uşağı PKK terör örgütü mensuplarınca ve rant peşinde koşan alçaklarca çıkartıldığını artık bilmeyen yok.
Peki buna karşı yeterli önlemler alınıyor mu?
Ülkemizde 3-5 gündür şiddetli poyraz esiyor... Bir anda başlayan onlarca yangın Manavgat'ın, Adana'nın, Mersin'in, Osmaniye'nin, Kozan'ın, Silifke'nin, Aydıncık'ın ormanlarını cayır cayır yakıyor.
Yıllarca büyütmek için emek verip gözüne baktığımız ormanlarımız kül oluyor. Bu ormanlarımızda yaşayan sayısız canlar, hayvanlar yanıyor. Köyler yanıyor, insanlar gözyaşlarıyla çaresizlik içinde çırpınıyorlar.
Peki, hava durumu önceden tahminle bilinenildiğine göre, bu yangınların çıkartılabileceği yetkililerce öngörüldü mü? Öngörüldüyse, gerekli önlemler niye alınmadı? Kasıtlı yangın çıkaranları caydırıcı ağır cezâları içeren yasal düzenlemeler niçin yapıl mıyor?
Ormanlarımız kaybediyoruz. Sulak alanlarımızı kaybediyoruz. İklimin ve yağışların dengesi bozuldu; sellere mani olamıyoruz. Doğa taş ocağı, mermer ocağı, maden ocağı derken sürekli tahrip ediliyor.
Öte yandan sessiz bir işgalle karşı karşıyayız. Suriyeli ve Afganistanlılar başta olmak üzere, sığınmacılar ülkemizi işgal ediyorlar. Bu işgal yıllardır sürüyor ve önlemeye yönelik hiç bir ciddi önlem alınmıyor.
Farkında mısınız bilmiyorum ama, ülkemiz elimizden kayıp gidiyor.
Vatan olmadan millet, millet,olmadan da devlet olmaz. Devletimiz ve milletimiz ciddi tehdit altındadır.
Türk devletinin ve Türk Milletinin kendine gelmesi, büyük tehlikenin artık farkına varması gerekir.
Türkiye'yi âdeta işgal eden mültecilerin/ sığınmacıların geldikleri yerlere en kısa sürede gönderilmesi Türkiye için bir bekâ meselesidir.
Ormanlarına ve doğal varlıklarına sahip çıkıp korumak da ülkemiz için bekâ meselesidir.
Kaybedilen bazı değerleri geri getirmek ya mümkün olmaz ya da çok zaman ve çaba gerektirir.
Türkiye'nin demografik yapısının bozulması böyledir. Ormanlarımızın kaybedilmesi böyledir.
Olur olmaz zamanlarda " bekâ, bekâ" diyenlerden ses bekliyorum. İşte asıl bekâ sorununu şimdi yaşıyoruz.
Bakalım bir ses çıkacak mı?