Türk şiirinin büyük şairi Abdurrahim Karakoç’u kaybedeli sekiz yıl oldu. Anadolunun yiğitler mekanı olan Kahramanmaraş (Ekinözü/Celâ) ilinde 1932 yalında hayata gözlerini açan Karakoç 2012 yalının 7 Haziran günü Ankara’da hayata gözlerini yumdu.
Ömrünün ilk dönemini kavruk bir Anadolu yiğidi olarak şiir kazasını sessizce örmekle geçirdi. Hayatının ikinci dönemi ismi ve şairliği milliyetçi-ülkücü camiadan iyice tanınır oldu. Hasan’a Mektuplar ve Vur Emri gibi ilk şiir kitapları o dönemde okurla tanıştı.
Bir lise öğrencisi olarak bilinçli aldığım ilk kitap “Vur Emri” idi. Akşehir’de aldığım bu kitabı defalarca okuduğumu; İsyanlı Sükût, Tohdur Beğ, Hakim Beğ gibi nice şiirlerini ezberlediğimi hatırlıyorum.
Devam eden yıllarda muhafazakâr çevrelerde de adını duyuran Karakoç asla hak ettiği şöhrete ulaşabilmiş değildi. Ta ki Musa Eroğlu’nun Mihriban şiirini bestelenmesene kadar. Bu tarihten sonra adı geniş halk kitlelerine ulaştı. Ama O, gösterişi, töreni, ödülü, şatafatı, töreni sevmezdi. Sanırım 2003 yılındaydı. İ.İ.B.F dekanı olan damadı Fehmi Hocanın yanına geldiği zamanlarda görüşür sohbet ederdik. Televizyonda (arşivde) sesi ve görüntüsü kalsın diye düşündüğümüz programa ( Ticaret odası salonunda) arkadaşlarla birlikte zor ikna etmiştik ve programı sunmuştum. Şiirlerini birlikte okumuştuk.
Zaman içinde pek çok şiir kitabı (Beşinci Mevsim, Kan Yazısı, Suları Islatamadım vb.) yayımlandı. Karakoç Türk dilinin ifade kudretini sonuna kadar zorlayan güçlü bir şairdi. Bence son asrın en büyük şairlerinden birisidir.
Hayata ve olaylara Türk-İslam Ülküsü çizgisinden bakan Karakoç, sanatını halkına adamış bir şairdi. Ömrü boyunca halkının sesi olarak yaşadığını söylemek, sadece hakkı teslim etmektir.
Karakoç, hayatını ilkelerinden ve düşüncelerinden taviz vermeden tamamlayan bir ahlâk anıtıdır. Ayrıca O, kendisinden sonraki şairleri en fazla etkileyen şairlerimizden birisidir. İnanıyorum ki, Türk dili konuşulduğu sürece, şiirleri yaşayacak, kuşaktan kuşağa aktarılacak ve değeri daha iyi anlaşılacaktır.
Bu yazı başlı başına Karakoç’un şairliğini anlatan bir yazı değil. Ebedi aleme göçünün yıldönümünde kendisini anmak için yazdığım kısa bir tanıtım yazısı. Kendisine Cenab-ı Hak’tan gani gani rahmet dilerken, kendisi için yazmış olduğum bir şiirimle yazıma son veriyorum.
Geldi Haziranın yedisi işte
Yine gözüm, gönlüm hüzünle doldu
Düşündüm, bir zaman geçmişe daldım
Karakoç gideli sekiz yıl oldu.
Yaradanın hikmetinden sorulmaz
Emir büyük yerden, karşı durulmaz
Böyle yara kolay kolay sarılmaz
Karakoç gideli sekiz yıl oldu.
Kocatepe Camisi’nde bir Cuma
Alıp gitti naaşını bir hüma
Unutulmaz, hatırlanır daima
Karakoç gideli sekiz yıl oldu.
Hatırlarım sohbetini, sözünü
Canlandırdım simasını, yüzünü
Unutamam dostça bakan gözünü
Karakoç gideli sekiz yıl oldu.
Baş ucumda fotoğrafı asılı
Dolabımda kitapları basılı
Unutamam üstadımı hâsılı
Karakoç gideli sekiz yıl oldu.
M.Karabacak