Her mevsim kendi özelliğince yaşanırsa güzeldir. İlkbaharı ilkbahar gibi, yazı yaz gibi, kışı da kış gibi yaşamak güzel. Düşünsenize kış mevsimindesiniz ama kar yok soğuk yok. Yaz mevsimindesiniz ama hava ısınmıyor. Hiç iyi değil, her mevsim kendi meşrebince güzel.
Şimdi ilkbahardayız. Havalar ısındı, yağmurlar yağıyor. Yarın öbür gün güneş parlayacak, ne kadar güzel. Yalnız bu güzellikleri yaşamamızı engelleyen bir bela ile başbaşayız. Korona belası ilkbaharın güzelliğini yaşamamızı engelledi, daha da engelleyeceğe benziyor.
21 Mart Nevruz ilkbaharın gelişini, 6 Mayıs Hıdırellez de yazın gelişini müjdeleyen özel günlerdir bizde. Bizim kültürümüzde her ikisinin de önemli yeri vardır. Asırlarca, Türk milleti bu iki günü kendi gelenekleri içinde kutlayageldi. Tabiattaki canlanmayı, yeniden doğuşu kutladı.
Ancak 20. yy. başlarından itibaren önce Nevruz sonra da Hıdırellez kutlamaları zayıfladı ve sonra da terk edildi.
1920'lerin başında Konya'da Alaaddin Tepesi'nde yapılan Nevruz bayramı kutlamalarının fotoğrafı ve bilgileri var elimizde.
1970'lerin başında konyada ortaokulda okurken Meram'da kutlanan Hıdırellez (6 Mayıs) kutlamalarına ben de katıldım.
Ne oldu da bu güzel coşkulu günler unutulur oldu?
Teknoloji, ulaşım, iletişim, eğitim ve toplumsal alandaki değişme ve gelişmeler bu kutlamaları unutturdu.
Bölücü örgüt, 1990'larda güneydoğuda da unutulan Nevruz kutlamalarını kendi amacı doğrultusunda istismar etmek için yeniden başlattı. Evet Doğuda da Nevruz kutlamaları unutulmuştu, yurdumuzun diğer bölgelerinde olduğu gibi. Ben 1978'den 1987'ye kadar Doğu ve Güneydoğu'da değişik il ve ilçelerde yaşadım. Bir defa bile Nevruz kutlaması görmedim.
Neyse, şunu da belirtmekte yarar var. Nevruz ve Hıdırellez kutlamalarının terk edilmesinde yukarıda saydığım sebepler dışında şunun da etkisi var: insanların tabittan uzaklaşmaları, şehir nüfusunun artması, köy ve mezraların büyük ölçüde boşalması.
Bu yılki ilkbahara gelirsek... Korona salgını sebebiyle ilkbaharı hissedemiyoruz, yaşayamıyoruz. İnşallah bu sene ile sınırlı kalır bu durum.
Gerçi uzun yıllardır gençlik yıllarımızdaki coşku ve heyecanı ilkbahar geldiğinde hissedemiyoruz. Bu normal. Yaşlılıkla ilgili. Nerde o 18-20 yaşlarımızdaki içimizde hissettiğimiz coşku ve heyecan. Yaşama sevincimizi kamçılayan, hücrelerimizde hissettiğimiz duygular...
Fakat yine de ben her yıl nisan ayının sonuna doğru ruhumu ve bedenimi sarsan duygu depreşmesi yaşıyorum. Düşündüm, düşündüm ve sonunda sebebini anladım. Şundan dolayı herhalde bu hisleri yaşıyorum.
Serde yörüklük var. Babam, dedem, onun dedesi, onun da dedesi asırlardır nisan sonlarında yaylaya göç için yürüdüler. Genlerimde olan bir şey beni hareketlendiriyor diye düşünüyorum. Çünkü yayla zamanıdır. O zaman geldi mi sahilde düzde kalmak yörükler için züldür. Duramazlar, gözlerini Toroslara çevirirler ve hazırlığa başlarlar.
Dağların özgür yaylaları onları çağırır.
Bendeki o duygulanma da bunun bir yansımasıdır diye düşünüyorum.
Bakalım bu yıl o duyguları yine yaşayabilecek miyim? Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler...