Yaşadığımız büyük deprem felaketinin üzerinden neredeyse 40 gün geçti.
İlk günler elim kolum kalkmadı, şiir dışında bir şey yazamadım. İkinci haftasında yazmaya başladığım yazı yarım kaldı. Duygularıma hakim olamadım, bol bol gözyaşı...
Peki bugüne kadar neler yaşadık, neler gördük?
Kızılay’ın şirkete dönüştürülüp asli işlevini yitirdiğini gördük. İlk günler ortalıkta görülmediğini, depremin üçüncü günü başka bir kuruma çadır sattığını gördük.
AFAD’ın/Devletin büyük bir depreme hazırlıklı olmadığını gördük. AFAD’ın reklam derdinde olduğunu gördük.(Enkazdan başka ekiplerce çıkartılma noktasına getirilmiş yüzlerce depremzedeyi devralarak kameralara poz verdiklerini gördük.)
İlk iki gün devlet kurumlarının organize olamadıklarını, ordunun sınırlı sayıda askerle bölgede olduğunu gördük
Vatandaşlarımızın “imdat! Kurtarın beni. Buradayım!” diye çaresizlik içinde öldüklerini gördük.
Ekran karşısında gördüklerimiz ve deprem bölgesinden gelen dostların anlattıkları yüreğimizi yaktı. Göz pınarlarımız kurudu.
“Biz ne yaparsak en iyisini yaparız. Kimse bizim gibi yapamaz. Biz hata yapmayız. Kimse bizi eleştiremez” anlayışıyla hareket eden çağ dışı bir kafanın tezahürlerini burada da gördük.
Olayın çapının ve vahametinin gizlenemez boyutta olduğu görülünce; “ilk günler ufak- tefek aksaklıklar oldu” mazeretlerini dinledik.
Sonra, insanların büyük acıları ve tepkileri karşısında geri adım atılarak, “helallik” isteyenleri gördük.
Şurası unutulmamalıdır ki demokratik sistemlerde “helalleşme” diye bir şey olmaz. Helalleşme şahıslar arasında ve karşılıklı rıza ile olur. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde hata yapan yöneticiler en azında istifa ederler.(Görevden affını istemek gibi garabetler olmaz.) Kusurun, suçun boyutu büyük olur ise yargılanırlar ve cezalarını çekerler.
Demokratik bir ülkede kimse ( hiç bir yetkili) sorumluluktan ve sorgulamadan muaf tutulamaz. Bu halk da kimsenin tebaası filan değildir.
Hiç kimse yaptığının yanına kâr kalacağını ve unutulacağını düşünmemelidir.
“Mızrak çuvala sığmaz. Güneş balçıkla sıvanamaz. Ve hakikatin er geç ortaya çıkmak” gibi bir huyu vardır.
Sermayeye ve basına hakim olarak sonsuza dek iktidarda kalmak mümkün müdür? Bu sorunun cevabı pek yakında anlaşılacaktır.
Sahi Kızılay başkanı kaç ayrı makamdan kaç para maaş alıyormuş bilen var mı?