İnsan için hayat, başlangıcı belli olsa da sonu belli olmayan bir bilinmezlikler deryasıdır. İçinde hasret de kavuşma da ağlamak da gülmek de olan bir derya. Başarı da başarısızlık da umut da umutsuzluk da var içinde hatta karamsarlık da... Hepsi hayatın içinde.
Hayat bir efsane gibi
Bazı tipi bazı kıştır
Bir bakarsın rüya gibi
Hemi tatlı hemi hoştur.
( Âşık Ali Karabacak)
Böyle diyor şair. Bir ânı bir ânına uymayan duygular, olaylar yaşar insan hayatta.
"Kara gün kararıp kalmaz" demiş atalar. Gerçekten de öyledir. Bir an gelir, mutsuzluğun kapkara bulutları çöker üzerine, fakat bir de bakarsın ki pırıl pırıl al bir güneş yükselir ufkundan ve aydınlatıverir dünyanı.
"Her sabah güneş yeniden doğar, her sabah taze bir başlangıçtır" diyen boşa dememiştir.
Yaşanılası dünyanın
Ne tadı ne tuzu kaldı
Ömür denen şu zamanın
Çoğu gitti azı kaldı.
( Dertli Divanî)
Bizim yaşlarımıza gelmiş pek çok insan da yukarıdaki dizelerdeki duyguları yaşar.
Mutsuzluk ve umutsuzluk çevremizi kuşattığında bir çıkış kapısı arar ve;
Değildir bu gönül gamdan azade
Dünya halidir bu gam gelir geçer
Düşmeyen bir Allah, kul düşer kalkar
Dost meclisi kalır, kâm gelir geçer.
M.K.)
diyerek teselli buluruz.
Bazen nefis ve hayat muhasebesi yaparız. "Neyi eksik, neyi fazla yaptık, neyi yapamadık? " diye kendimizi hesaba çekeriz.
Altmış üç yıl önce avcumda kader
Oğlum oldu diye sevinmiş peder
Bilmem eyledik mi bu ömrü heder?
Yaptığımız yararlı bir iş olsun.
(M.K.)
diyerek hayat yolunda yürümeye devam ederiz.
Her insanın hayatında bunlara benzer hislenişler olur. Eskiler “bu da geçer ya hu!” diyerek geleceğe umutla bakmaya devam etmişlerdir.
İnanan insana umutsuzluk yakışmaz. Yerlerin ve göklerin sahibi bir kapıyı kaparsa bir kapıyı açar.
Asıl olan dertlerin, kederlerin gelip geçici olduğunu bilmektir ve her yeni güne umutla "merhaba!" diyebilmektir.
Hayat devam ediyor, yaşama sevincimizi yitirmeyelim.