Meşe ağaçları, ardıç ağaçları, çam ağaçları... Karamık çalıları, böğürtlen çalıları... Alıç ağaçları, ahlat(yabani armut) ağaçları...Üzüm bağları, elma bahçeleri, ceviz bahçeleri, kiraz bahçeleri, karışık meyve ağacı bahçeleri...Çeşit çeşit otlar, kır çiçekleri, kekik, yavşan, dağ çayı... Daha niceleri...
Doğaya çıkınca bunları görüyorum, seyrediyorum, bazen konuşuyorum onlarla. Yürüyorum, yoruluyorum, ama ruhum dinleniyor. Buna kış mevsiminde gezdiğim zaman doyumsuz bir kar manzarasını da ekleyebilirim.
Ayrıca hayvanlar, kuşlar da var. Tavşan, keklik, güvercin, üveyik, sığırcık, kırlangıç, serçe, gelengi (tarla faresi), böcekler, arılar... Onları da gözlüyorum, seyrediyorum. Hepsi ayrı bir âlem. Onlar insanlar gibi değller. Kötülük yapmıyorlar, içten pazalıklı değiller, kıskanç değiller. Onlarda para hırsı, çıkarcılık yok. Ahlaksızlık yok.
Yaşadığım köyün çevresindeki manzara bu. Kendimi bu manzaranın içine, tabiatı kucağına atınca huzur buluyorum.
Bu bir çeşit toplumdan kaçış mı? Belki. Bir insan olarak hemcislerimden kaçmam; bitkilerin, hayvanların barınağı olan doğaya sığınmam, insanlara olan güvenimi kaybetmenin bir sonucu mu? Olabilir.
Şehirden, toplumdan kaçıp köye, doğaya sığınmak sorunları çözüyor mu? Elbette hayır. Bedenen uzaklaşsam da ruhen, fikren toplumdan ve sorunlardan kaçamıyorum. Sorumluluklarımın farkındayım. Ülkemin geleceğini düşünmekten, yarınların kaygısını duymaktan keşke kurtulabilsem.
Madden- göreceli olarak- bir ilerleme olsa da ahlaken gerileyen, hatta çürüyen bir toplum. Siyaset dünyasındaki acınası tablo. Okumayan, okumaya da pek niyeti olmayan bir toplum. Düşünmeyen, bunu bir ihtiyaç olarak görmeyen; bu işi liderine, şeyhine havale etmiş bir cemiyet. Eleştirinin değerini ve yararını bilmeyen, eleştiriyi düşmanlık zanneden bir topluluk. Eğitimdeki çöküş, ekonomideki kriz. İşsizlik, aşsızlık. Adalet ve hukuk nerde dedirten olaylar. Her alanda önü alınamayan çifte standartlı uygulamalar. Geleceğinden kuşkulu, yarınını güvencede görmeyen bir gençlik.
Bu tür sorunlar daha da sayılabilir. Çıkar yol ne? Ne yapmalıyız? Herşeye rağmen dilimizin ve elimizin yettiğince çözüme katkı sağlamaya- kendi bilgi ve ilgi alanımız dahilinde- çalışmaktan başka bir çıkar yol da bulunmuyor.
Görüyorsunuz, doğa ile başladık, ama sorunlar bizi yine kucağına çekti. Oysa ben hep tabiatın kucağında kalmak istiyorum. Offf, offff!