Henüz ne mahalle çeşmeleri ne de evlerde su vardı. Üç yüz elli hane köy iki kuyudan su ihtiyacını karşılıyordu. İyi ki köyün etrafını dolanarak giden ve köyü bir yarım adaya döndüren bir dere vardı. En azından hayvanlar oradan sulanıyordu. Köyde ciddi boyutta bir su sıkıntısı vardı.
Resmi adı Fettah Karabatak olsa da köyde ona lakabı ile seslenirler ve " Kamalı" ya da " Kamalı Fettah" derlerdi. Sanırım gençliğinde yanında kama taşıdığı için bu ad verilmişti. 1927 doğumlu olan ve ben kendisini iyi hatırladığım yıllarda kırklı yaşlarda olan bu çalışkan adam benim hem akrabam hem de halamın eşi idi. Onunla ilgili hafızamdaki en eski görüntü, uzun bir boy, güçlü bir fiziki yapı, kır saçlar ve ciddi bir surat ve heybetli bir görüntüdür. Bir de dört mille (şişle) örülen yün çorabı örer ikenki halidir.
Kendi koyunlarını otlatmaya gider, saat 10:00 dolayında evine dönünce ihtiyaçlarını karşılayıp - diğer çobanlar gibi- ikindiye kadar uyumazdı. Bir süre uyuduktan sonra kalkar, evin ahırın çevresindeki çeşitli işlerle meşgul olurdu. Kimsenin etlisine, sütlüsüne karışmaz, dedikodu nedir bilmezdi.
Çok çalışkan birisiydi. Evinin arkasında bulunan ve taş duvarla çevirdiği yaklaşık beş dekarlık bir alanı ağaçlandırmıştı. 1957-1960 yılları arasında çekirdekten yetiştirdiği kaysı fidanlarından oluşan bu bahçeye büyük oğulları Mustafa ve Mehmet de bir miktar -kendiliğinden çıkan- kayısı fidanı taşımışlardı.
Bu fidanları nasıl sulardı? Evine yaklaşık 500 metre mesafedeki dereden su taşıyarak sulamaktaydı. Ne traktörü vardı ne de sonraki yıllarda hayatınıza giren su motorları vardı. Eşeğinin üzerine kendi elleriyle ağaçtan yaptığı adına "çatı" dediğimiz aygıtı koyardı. Eşeğin iki tarafına sarkan bu düzeneğe ikişerden dört büyük teneke sığardı. Bu tenekeleri dereden doldurur, ağaçların dibine boşaltır, tekrar dereye dönerdi. Bu fidanları yıllarca böyle suladı ve yetişkin ağaca döndürdü. Ayrıca ahır ve samanlığın arkasındaki bir dekar büyüklüğündeki karışık meyve bahçesini de bu şekilde sürekli suladı.
Köyün kuzeyindeki taş ocaklarından yorulmak bilmez bir kararlılıkla günlerce taş söktüğünü hayal meyal hatırlıyorum. Bunun ne kadar yorucu bir iş olduğunu bilenler bilirler.
Ne büyük bir emek, ne büyük bir çaba, sabır ve çalışkanlık... Zor şartlarda bu güzel bahçeyi ortaya çıkarmıştı. Sadece kendi ailesi değil, komşuları ve bizim gibi akrabaları da bu bahçenin kayısılarından payını( nasibini) alırdı.
Beş oğlan bir kız çocuk babasıydı. Oğullarını içinde bulunduğu zor ekonomik şartlara rağmen okuttu, meslek sahibi yaptı. Mustafa, Mehmet ve Yakup ağabeyler şu anda emekli öğretmenler olarak hayatlarını sürdürmekteler. Akranım ve ilkokuldan sınıf arkadaşım olan Nebi ile en küçük oğlu Yusuf maalesef 1970'lerin gergin siyasi ortamının etkisiyle liseden sonrasını okuyamadılar.
Kamalı Fettah'ın çok önemli bir özelliği daha vardı. Sesi çok güzeldi ve güzel bozlak okurdu. Gerçi biz o zamanlar bu eyleme "türkü çağırmak" derdik ama olsun Çukurova 'nın ağıt havalarını ve Barak havalarının Kırıkhan ağzını çok güzel söylerdi.
Ben hâlâ o ağıt havalarını ve bozlakları rahmetlinin sesinden dinliyorum. 1977 yılında kardeşim Abdullah'ın ses kayıt cihazı ile kasete kaydettiği bu türküleri arabamdaki cihaza yükledim ve özellikle uzun yola giderken gözlerim buğulanarak sürekli dinliyorum.
Bu sabah bahçedeki ağaçları sularken rahmetli amcamı ve büyük bir emekle kurduğu bahçeyi hatırladım ve bu yazı ortaya çıktı.
1989 yılında hayata gözlerini yuman bu çalışkan adama sonsuz rahmet diliyorum.