Gökçe'deyim, guşe-i uzlette...
Hava bulutlu, durgun, sakin, hafif soğuk.
Sobayı açtım, çayı demledim, kahvaltımı yaptım, şimdi keyif çayımı içiyorum.
Zihnimde yeni bir konu mayalanıyor. Gönlümde yeni bir yazının doğum sancıları...
Bazı zamanlar böyle oluyor. İlham perisin kanatları kâh yüreğime değiyor kâh teyet geçerek içimi serinletiyor. İçimde çiçekler açıyor, dallar filizleniyor.Ya bir şiir ya da bir yazı. Bu defa benim için sıradan olmayan birisi için bu tatlı sancı. Hatıralar geçit resmi yapıyor zihnimde. Bir kaç güne kalmaz doğar inşallah.
Bugün Mart’ın sekizi. Sosyal medyada yaygın şekilde “Dünya Kadınlar Günü” ne ilişkin paylaşımlar var. Herkes kendi penceresinden gördüğü şekilde bu günü kutluyor.
Elbette kadınlar için bir gün ayrılması yerinde. Hatta her gün onların günü olmalı. Hayatın yükünü - nerede olursa olsun- erkeklerden çok çekenler kadınlardır. Hayat mücadelesinin başrolünde hep onlar var.
Zorluklarla mücadele eden, çile çeken öncelikle onlar. Bizim için; kimisi ana, kimisi yâr (eş), kimisi bacı- kardeş, kimisi nine... Onlar elmanın diğer yarısı, olmazlarsa hayatın anlamsızlaşacağı diğer yarısı.
Ancak dövülen, horlanan, ezilen, katledilen, çaresiz bırakılan maalesef yine onlar.
“Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde, göklere yükselmeye layıksın” diyen Atamız onların bu ülkede nerede olmaları gerektiğini gayet güzel belirtmiş.
Bugün gelinen noktada kadınlarımız gösterilen o seviyedeler mi? Büyük çoğunluğunun öyle olmadığı ortada.
Ben şunu bilirim. Kadınlar( kız çocukları) mutlaka okutulmalı, iyi eğitim almalıdırlar. Her biri meslek sahibi olmalı, elleri ekmek tutmalıdır. Kimseye muhtaç olmadan onurlarıyla yaşayabilmeli, sosyal hayatta daha çok görev rol üstlenmelidirler.
Bu duygularla başta beni doğurup büyüten anam, kahrımı bugüne kadar çeken eşim ve şehit anneleri olmak üzere bütün kadınların günlerini kutluyorum.
Onlar olmasa bizim halimiz nice olurdu?