Mestan KARABACAK
Bir yanda gelişimini tamamlamış, ilerlemiş, gelir düzeyi yüksek, demokratik, hayat standardı yüksek ülkeler…
Öte yanda geri kalmış ülkelerle, gelişimini tamamlayamamış “az gelişmiş” dediğimiz ülkeler…
Aralarında ne fark var?
Gelişmiş ülkelerde olgun bir demokrasi var, üretim var, insan haklarına saygı var. Yerleşmiş bir sistem var. İşler ahbap-çavuş ilişkisiyle yürümüyor. Adamına göre muamele yok. Hatır-gönül ilişkisi değil, kurallar işliyor.
İkinci grup ülkelerde ise, ya demokrasi yok ya da aksak topal ilerliyor. Üretim yetersiz ama tüketim iştiyakı kabarık. Kanun, kural, teamüller adamına göre veya durumuna göre değişebiliyor. İşler yürütülürken torpil, rüşvet, usulsüzlük sıradan hadiseler. İnsan haklarının çiğnenmesi vaka-i adliyeden.
Söz gelimi işine bisikleti ile giden bir başbakan veya bakanı Batı ülkelerinde görebilirsiniz. Ancak geri kalmış ya da az gelişmiş ülkelere bakarsak; devlet yetkilileri peşlerinde koruma orduları ile gezer, tören, gösteriş, şatafat gırla gider.
Gelişmiş demokrasilerde iktidara gelen partilerin yetkililerinin ve yakınlarının zenginleştiğini, kamu malını zimmetlerine geçirdiğini pek göremezsiniz. Fakat öte yandan halkı fakir, üretimi düşük, geliri az ülkelerin yöneticilerine bakın… Dünyanın en zengin liderleri onlardadır.
Bütün bunlar tesadüfen olmaz elbette. Hakkın, hukukun tecelli etmesi, insanların mutlu olması, medeni bir hayat seviyesinin yakalanabilmesi için gerekli olan bazı temel şartlar vardır. Nedir bunlar?
Demokrasidir, hukukun üstünlüğüdür, insan haklarıdır. Dahası üretimdir, teknoloji üretmektir, çağa ayak uydurabilmektir.
Bunlar yoksa hayatımızın her alanında kendini gösteren olumsuzluklardan ve “can sıkıcı” gelişmelerden kendimizi kurtaramayız.
Mesela, İstanbul’daki seçimin üstünden on gün geçtiği halde, kazanan adamın (başkanın) mazbatasını bir türlü vermezler. Başka örneğe gerek var mı? Örnek çok, ama saymaya gerek yok. Şu anda en önemli ve en can alıcı örnek İstanbul örneğidir. Ne demişler böyle durumlar için? Ört ki ölem…