İlginç, hatta şaşırtıcı ama 50 yıl önceki köyümüz (Saçıkara) bütün canlılığıyla gözümün önünde.
350 hanelik bir köy. Evlerin çoğu toprak damlı, kerpiç ya da taş yapı. Temel geçim kaynağı hayvancılık ve çiftçilik.
Köyü bir yarım ada haline getiren derenin suyu baraja kadar öylece akar giderdi ama susuz tarım yapılırdı.
O yıllarda köyde üç çeşit traktör kullanılırdı. Fiat (480, 640), Massey Ferguson (135, 165), Fort (2000-3000).
Köyde o yıllarda pek çok evde inek bulunurdu. İkişer, üçer, beşer adet... Daha çok evde koyun bulunurdu. İkindi sonu köyün dört bir yanından yayılım için çıkan sürü sayısı herhalde yirmiyi geçerdi.
Eylül - Ekim gibi koç katımı törenlerinin yapıldığını, koçların özenle boyanıp süslendiğini hatırlıyorum. Haziran ayında da koyunlar kırkılırdı.
Köyün kuzey-batısındaki köprünün yanında betonla kaplanmış ve düzenlenmiş bir çukurda ilaçlanmış suda koyunlar yıkanırdı. Tabii yaz mevsiminde. Yine bir kez de derede koyunların yıkandığını hatırlıyorum.
Ha bir de şimdilerde yıkılmış olan bir sellektör binası vardı ki, tohumlar burada elenirdi.
O zamanlar hayvanların (inek, koyun) sütleri şimdiki gibi mandıra ya da şirketlere verilmez evlerde yoğurt, peynir ve yağ yapılırdı. Onun için kadınlar mahallelerde "süt değişi" yaparlardı.
Köyün kuzey- doğusundaki kuyunun yanında değirmen vardı. Sanırım mazotla çalışıyordu. Değirmeni çalıştıran Mulla Osmanlar sülalecek Adana (Kadirli)ya göç edince bu değirmen kapandı. Bu defa Atlantı ve Başkuyu köylerine traktörlerle gidip, bazen de yatılı olarak buğdaylar öğütülürdü. Unlar büyük dokuma çuvallara basılırdı ve çok ağır olurdu. Evlere indirmek için ya güçlü birisi sırtına alır ya da iki kişi" kollaşarak" indirirdi. Tabii dizleri titreyetek "aşene" denilen evden bağımsız yapılmış mutfaklara konurdu.
"Döğme" dediğimiz kabuğu soyulmuş buğdaylar önce, İlik Yusuf'un evinin önündeki büyük taş dibekte (sokuda) tahta tokmaklarla döğülerek elde edilirdi. Sonraları aşağı mahallede Efendilerin evinin önündeki özel olarak yapılmış beton havuzdaki büyük yuvarlak taş atla döndürülerek yapılırdı. Atın gözünde at gözlüğü olurdu.
Harman zamanı köyü müthiş bir hareketlilik alırdı. Bir tarafta evlere arpa- buğday taşıyan arkası römorklu traktörler diğer tarafta sal arabasıyla sapların taşınması ve kara patos denilen aletle samana dönüştürülmesi. Bu iş oldukça zahmetli ve yorucuydu. Hele o samanların samanlığa atılmadı ve çiğnenip yerleştirilmesi iflahımızı keserdi.
Bulgurlar harman sonu kara kazanlarla evlerde kaynatılırdı. Kazanların altında sap yakardık ve bu sabaha kadar sürerdi. Sabah da merdiven kurar çatıya çıkarır ve sererdik.
Bütün bu yorucu işler devam ederken insanlardaki yaşama sevinci hiç eksilmezdi. Dayanışma, yardımlaşma ileri boyuttaydı ve bu işlere herkes" elle gelen düğün -bayram" gözüyle bakarlardı.
Uzunca süren bu harman hasat işleri bitince düğün sezonu başlar; Çukurova 'dan gelen davul- zurnaların eşliğinde düğünler yapılırdı. Bütün köy toplanırdı.
Eylül ayı içinde bir taraftan ekinler ekilir, öte yandan Söke ( pamuk işçiliği) hazırlıkları başlardı.
O günlerde okullar açılır, çocuklar siyah önlükleri ve beyaz yakalarıyla, coşkuyla okula koşarlardı.
"Sökeciler" denilen pamuk işçileri de kamyon kasalarına eşyaların/ yüklerini yüklerler üzerlerine de kendileri binerler ve çaresiz Aydın ve Söke ovalarına pamuk toplamaya giderlerdi.
Köyden her sabah ilçeye( Kadınhanı'na) otobüs gider- bir dönem Konya'ya ya- öğleden sonra dönerdi.
Köye elektrik 1975 yılında geldi. Aynı yıllarda televizyon ve buzdolabı da evlerdeki yerini aldı. Gerçi elektrik gelmeden önce akü ile bir iki yıl kahvehanelerde televizyon çalıştırıldığını hatırlıyorum.
Tarım, zaten makinayla (traktör ve tarım aletleriyle) yapılıyordu. Gerçi bazı arsız ve yüzsüz yalancılar -yirmi yıl önceyi kastederek- bizden önce traktör yoktu, televizyon vs. yoktu diyorlar ya...
1970'lerin ortalarından itibaren gerilimli döneme giren sağ- sol kutuplaşması sosyal bünyede yaralar açtı ancak bu yaralar 1980 sonrasında yavaş yavaş kapanmaya başladı.
O yıllarda Saçıkara'da 3-5 bakkal, 3-5 kahvehane, bir terzi dükkânı, bir manifatura dükkânı birer oto elektrik ve kaynakçı dükkânı olurdu. Unutuyordum, bir de PTT acentesi ve kebapçı dükkânı vardı.
İlkokulu ve camisi 1950'lerden itibaren zaten vardı, 1978'de ortaokul da açılmıştı.
Daha yazacak çok şey var elbette ama söz uzadı. Bir başka yazıda da köyler arası futbol maçlarını, avcıları, bekçileri ve çobanları yazalım.