Birisini bekliyorum. Telefonla konumu bildirdim, gelmesi birkaç dakika sürecek. Hemen kenarda bir bank ilişti gözüme. Bir beyefendi oturuyor. Selam vererek yanına ilişiyorum. Hal hatır sorma başlıyor. Ramazan’dan birkaç kelam sonrası o meş’um soru geliyor: “Nolacak gazatacı bu seçimler?”
Anlaşılıyor ki tanındık. Kamuoyundan ve özellikle siyasetten uzak kalmayı tercih ettiğimi ve sağlıklı bir yorum yapamayacağımı belirtince de alıyorum ağzımın payını: “Niye sen bu memlekette yaşamıyor musun? Fırından ekmek, marketten gıda almıyor musun? Arabanda yakıt, evinde elektrik gaz kullanmıyor musun? Bunları yönetenleri seçerken dikkat etmek lazım değil mi? Ülkemizin etrafı ateş çemberi. Üstümüze bin türlü oyun oynanıyor. Yarın Amerikan gavuru kapıya dayanıp “bakın size demokrasi, özgürlük getirdim” diyerek Irak, Mısır, Libya, Afganistan, Suriye, Vietnam gibi conileri ülkeye doldurursa bundan sana zarar gelmez mi?
O da ne? Abi Çarıklı Erkan çıktı valla…
Kıvırıyorum. “Bazı sağlık ve özel sorunlar nedeni ile tam bir ilgi gösteremiyorum.”
Yeni bir soru ile deşeliyorum. Belli ki söyleyecekleri var: “Peki siz nasıl görüyorsunuz?”
Derin derin içi çekiyor. 70 e yaklaşan yaşının yüzündeki izleri biraz derinleşiyor.
“Anlamıyorum… Anlayamıyorum. Bu olanlar kâbus gibi geliyor bana. Devleti savunanlar Devlet aleyhine işler yapıyor, Milleti savunanlar Milleti unutmuş durumda, Vatanı seviyorum diyenler vatana göz dikenlerle iş birliğinde. Anlam veremiyorum. Dün aynı yolda ölümüne yürüdüklerini söyleyenler bugün birbirlerinin gırtlağına sarılmak istercesine saldırıyor. Siyasi duruş, dava, ideoloji gibi kavramlar kazanmak adına hasır altı edilmiş durumda. İnsanlar barut fıçısı birbirlerine siyasi tartışma adı ile hoş davranmıyorlar. Nasıldı o Necip Fazıl’ın şiiri? Baba katili ile baban bir safta diyordu ya hani maalesef öyle…”
“Yerelde Karaman’da durum ne?” diyerek alanı daraltıyorum…
Gülüyor… “Tam bir komedi. Şaka gibi. Halkı temsil etmeye aday olanların bugüne kadar halkın yararına bir tek işleri görülmemiş. Adları sanları duyulmamış. Biraz varlık gösterenlerin de ne kadar ham oldukları ortada. Birkaç kelam ile memleket sorunlarını anlatmaktan acizler. İki satır yazıyı yazarken onlarca imla hatası, pek çok anlatım bozukluğu var. Ne dediğini anla anlayabilirsen.
Biri çıkıp da Karaman’ın sorunları şunlar şunlar, çözüm yolları da şunlar. Bu çözümler için de izlenecek yol şudur demedi daha… Takım elbiseler, boy boy fotoğraflar, onlarca ziyaret, gösterişli ziyafet, çorbacılara ikram…
Hoş onlar da haklı. Öncekileri örnek alıyorlar herhalde. Görev süreleri boyunca gören bilen olmadı. Faydalı bir işe imza attıklarına kimse şahit olmadı. Lider bir şey sorunca tüm parmaklar havada. Yerel ve bölgesel sorunları hatırlatınca da veryansın mazeret, veryansın laf salatası. Vekillik herhalde memleket hizmeti olmaktan çıktı bir meslek haline geldi herhalde. Kazancı bol işi kolay bir meslek.”
Nerde o eski Ramazanlar lafını hatırladık… Nerede o eski SİYASET…
Adam haklıydı. Aday adayları arasından yapılacak seçimin kriterleri öylesine muamma ki… Temayül oylama sandıkları bile gizli oy, gizli tasnifle yapılıyorsa, sandıklar açılmadan genel merkezlere uçuyorsa, demokrasi nerede diye sormak gerekiyor…
Daha zor soru geliyor aklımıza: “Peki ben size tam güven duyarak sorsam. Oyumu kime vereyim diye… Cevabınız ne olur?”
Derin bir Estağfurullah çekip devam ediyor…
“Seni bilmem. Ama oy verenler iki şeye bakıyor. Adaya ve partiye. Adaya da nasıl bakıyor, beceri kabiliyet ve liyakat olarak değil. Yakınlık derecesi, gelecekte işine yarayıp yaramayacağı. Hatta mensup olduğu bir STK veya bir gruba dahil mi ona bakıyor.
Bir başka grup da ölesiye siyasi parti hastası. Partisi kimi aday gösterirse, kimliğine kişiliğine bakmadan oyu yapıştırıyor. Hatta o mensup olduğu partinin liderinin bazı hatalarında acımasız, haddi aşan eleştirileri olsa bile particilik ağır basıp, o lidere bağlılık yemini bile ediyor. Yani anlayacağın oyu parti ve parti lideri alıyor. Millete vekil olacak kişiye dikkat edilmiyor ki… Üç gün sonra da veryansın pişmanlık. Günümüzde olduğu gibi.
Şimdi ben sana falana ver desem sen feşmanca da benim amcaoğlum ama diyeceksin, ya da ben falanca lidere hayranım diyeceksin.
Maalesef bizde seçim ve vekalet sistemi bu…”
Adam dişli çıktı vallahi… Tanımak için adını ve işini soruyorum. Laf kalabalığına getirip cevap vermiyor. Belki kendisini saklamamak istiyor, belki de kendisini ele vermek istemiyor.
Ama bu sohbet seçmen profilini ele veriyor. Maalesef…
İktidardan olmayan hiçbir vekilin hükmü yok. İktidar vekilleri de zaten iktidarın adamı bir iş yapmalarına gerek yok. Oh ne ala memleket.
Düşüncelerimiz derinleşiyor. Yerelde 75 aday adayımız var. Bunlardan şu an itibarı ile banko tabir edilecek kimse yok. İlk sıralar liderlerin iki dudağı arasında. En çok eleştiri alan partiler dahil hep 3-0 telaffuz ediyor. Azıcık vicdanlı olanlar bari 2-1 diyebiliyor. Daha fazla kişiyi gönüllemek isteyenler de 1-1-1 le işi tatlıya bağlıyor.
Adam kafamızı karıştırdı resmen.
Konunun daha derinlerine inmek üzere iken beklediğimiz kişi geliyor.
Yine de son soruyu patlatıyoruz: “Nereye varacak peki bu işin sonu?”
“Onu Cenab-ı Allah bilir. Ama nereye varmaması gerektiğine dua edelim. 60 ları hayal meyal yaşadık. 12 Eylül’ü capcanlı ve tam da merkezinde yaşadık. Arada bir sürü muhtıralar, girişimler… Allah o günlere getirmesin. Herkes basiretini kullanarak davransın.
Bizim bizden başka dostumuz ve kardaşımız yok. Biz böyle bir seçim arifesinde gerilirsek bunu birileri fırsat bilip çomak sokar.
Kim bu Vatan/Millet ve Halk için gerçeği arıyorsa onun yanında olmak ve destek vermek lazım.”
Teşekkür ediyor, iyi dileklerle ayrılıyoruz… O da bizle beraber kalkıp kalabalığa, sokaktaki insanlar arasına karışıyor.
Türkiye siyasetinin sokaktaki meçhul vatandaşlardan alacağı çok dersleri var… Dileriz asfalt yolların cilalı kaldırımlarında fink atarak, festival havasında seçim kampanyası planlayanlar parklardaki banklara da bir uğrarlar…