Karamanlı Yazar Hasan Baran’ın Yeni Yazdığı Romanından Bir
Bölüm:
Ne güzeldi eski ‘Sebze Pazarı’ cıvıl cıvıldı. Dört kapısı vardı. Çıkış kapısının önünde Durhasan’ın Kamil Özdağ bey köylüden aldığı tereyağı, yoğurdu satardı. Güney kapısının girişinde Yılmaz Babaoğlu’nun, orta köşede Ermenekli Ali Tanyeri’nin ve onun ötesinde Yanık Dayı’nın, Bodur Mehmet’in, Yağlı İlhan’ın manav yeri vardı. İnsanlar genellikle ceplerinde filesiyle gider oralardan meyve sebze alır, çıkışta kasaba uğrardı. Herkesin kasabı manavı vardı. Yüze yakın pazar esnafı, hepsi de yardımsever, iyi, dürüst insanlardı. Belediye Kantarı ve kantar memuru vardı.
Kasaphane ile bitişik olduğundan oranın sesleri buraya, buranın sesleri oraya karışırdı. Büyük kütük sehpalar üzerinde çift satırla etli ekmek içi hazırlanırken ortalığa yayılan taka tukalar bir bir müzikal gibi gelip geçerdi kulaklardan. Kasaphane, farklı mimarisiyle gösterişli bir yapıydı.
İç mekânda sıra sıra kasap dükkânlarının önünde, taş zeminli üçgen alan, karşısında ‘Sucunun Kahve’ vardı. Ne Mehmet Baba, ne Kasap Tat, ne Kelleci Ziya ne de pazarın içinde insanın karşısına çıkan, “İrebiş fırrr…” denince elindeki kırbacıyla kovalayan İrebiş kalmıştı. Ne de bembeyaz kirpikleriyle bakırdan gözlerini kırpıştırarak ve hınzırca gülerek köşelerde insanın karşısına çıkan Ak Hoca… Ceketli gezen herkesin yakasına Kızılay rozeti takan Kızılaycı Zeki Hoca kalmıştı. Dellâl Asım’ın, halkın ‘sıtma görmemiş’ dediği cinsten, bariton sesi duyulmuyordu.
Şerefli Koçhisar’dan bir kamyon tuz alıp getirip, onu tek patlamalı bir motorun çevirdiği değirmeninde öğütüp satan Tuzcu Arif ağa tuz değirmenini bir daha çalıştırmamak üzere durdurmuştu. Tuzcu Arif ağadan tuz almaya gelen ayaklarında çarık, dolama, başlarında kirli poşu, çakşırları ve kıl dokuma şalvarlarıyla kınalı sakallı Yörük kocaları develerini çöktürmüyorlardı artık.
Masallardan
dünyaya düşmüş düş adamları gibi Karaman’da salınmıyorlardı. Helvacı Rıza’dan
aldıkları köpüklü helvaya somun ekmek batırıp yiyen o yiğit insanlar
kalmamıştı. İsmet Paşa Caddesi bitimindeki semt takımlarının kıran kırana maç
yaptığı boş alana devasa bir bina dikilmişti. Oysa orası mahalle gençlerinin
oluşturduğu Atomspor Futbol Takımı’nın yeriydi ve 3.Ligde yer alan
Karamanspor’un seyircisinden fazla seyircisi olurdu. Amigo Arap Feraç,
maçlardan önce bir araba üzerinde elinde bayrakla caddelerde
dolaşır halkı maça çağırırdı.
Çocuklar için adı o zamanlar bile efsane olan futbolcular
vardı. Mesela Deveci İbrahim, Kaleci Mithat, Kürt Ali birer halk kahramanı
idiler. Akdoğan Stadı dediğimiz boş alana da binalar yapılmış, değil top oynayacak
ip atlayacak yer kalmamıştı. Oysa orada mahalle takımları sıkı turnuva maçları
yapardı. Özellikle Kırmahallespor’la yaptıkları maçlar kavga sebebiyle hep
yarıda kalırdı.