Yazıma Nihâî'nin "Sabır Sarmaşıkları" isimli şiir kitabının 35'inci sayfasında yer alan o muhteşem rübâîsi ile başlamaya ne dersiniz?
SERBEST KAZIM !?..
Vur kazmayı, vur! Bin yıl, bir ân olsun;
Nazmın o gülistânı, külistân olsun...
Vur! Vur ki yoz et çağları, çağdaş toz üret;
Şânın, şerefin dillere destân olsun!..
Manevî Babam Bekir Sıtkı Erdoğan (Nihâî) söze böyle başlıyor. Düşündünüz mü hiç? Kâinatta serbest olan herhangi bir madde, cisim, zerre ya da yaratılmış herhangi bir şey mevcut mu? Aslâ ve kat'â!.. Böyle bir şey mümkün değil ve olamaz!..
Bir kerre, herşeyden önce; "Kâinatta var olan her şey Allah'a âittir. Mülk O'nundur. Hüküm O'nundur. Nimet O'nundur. Varlık da, yokluk da; darlık da bolluk da O'ndandır." Dolayısıyla birşeyin serbest olduğunu iddia etmek ya o şeyin kendi kendine oluştuğu ya da belirli bir düzen ve nizam sâhibi olmadığı iddiasıdır. Hiçbir şey kendi kendine oluşamayacağına göre ikinci seçenek elde kalıyor. O da, belirli bir şekilde ve belirli bir nizamda olmaması durumu; yâni düzensiz ve başıboş olması hâli. Pek tabii, bu da mümkün değil. Düşünsenize Dünyâ'nın Güneş etrafındaki yörünge hızı 29,78 km/saniye iken bunun bir milisaniye değişmesi Cennet Dünyâ'mızı bir ateş topuna çevirmez mi?.. Elbetteki çevirir...
Ben burada ilmî bir takım veriler sunarak konuyu uzatmadan asıl mes'elemize gelmek istiyorum. Bu kadar muhteşem bir düzen içerisinde "serbestlik"ten söz etmek hiç de akla yatkın değil.
Hâl böyleyken gelelim edebiyat ve tabii ki şiir mevzusuna. Şiir demişken, kelimenin aslının kadim ediplerimiz ve eskimeyen edebiyatımızda karşılığının "Nazım" olduğumu buradan bâhusus belirtmek isterim. Neden nazım demişler?.. Nazım, kelime kökü itibârıyla nizamdan gelir; yâni düzen demektir. Bizim millî veznimiz olan "Hece Şiiri"nde de bir düzen söz konusudur.
Burada bir başka konuyu da yeri gelmişken ele alalım. İslâmiyet Öncesi Türk Edebiyatı'nda "Koşuk" adı verilen, daha sonraki halk edebiyatı döneminde "Koşma" denen şiir tarzı farklı hece ölçüleri ile kaleme alınmıştır. Yedili (7'li); Sekizli (8'li = 4 + 4); Onbirli (11'li = 6 + 5 ya da 4 + 4 + 3); Ondörtlü (14'lü = 7 + 7) şeklinde bir ölçü ve nizam içinde âhenkle gönül semâlarına kanat çırpan mısralardan müteşekkildir. Velhâsılı Türk şiirinde her dâim bir "Ölçü" olagelmiştir.
Bunun bir de "Aruz Ölçüsü" ile yazılma işi söz konusu ki, daha aruzun adını duyan pek çok dûnhimmet (gayreti az), sözüm ona kalem erbâbı: "Amaaannn, ne aruzu canım! O eskide kaldı; şimdi çağdaş şiir yazmak lâzım" diyorlar.
Hahh! Tam da burada yarama tuz basıyorlar. Çağdaş Şiir!.. Çağdaş Şiir!.. Çağdaş Şiir!.. Yâ Hu! Sizin çağdaş dediğiniz şiir hangi târihte tevellüd etti de (doğdu) biz onun doğumuna yetişemedik. Şâyet Cumhuriyet'in ilânı ile 1923'te başlamışsa öncesi yazılmış olan şiirler külliyen "Çağ Dışı" mı? O zaman "Yûnus Emre, Mevlânâ, Şirâzî, Fuzûlî, Bâkî, Nef'î, Avnî, Muhibbî, Karacaoğlan, Köroğlu, Kayıkçı Kul Mustafa, Dadaloğlu, Âşık Seyrânî, Erzurumlu Emrah ve sonrasında Nihâî ve Kul Kozâkî'ler ne olacak?.. Bunları topyekün çağ dışı diyerek yok mu sayalım. Hâşâ! Sümme Hâşâ!..
Sözüm ona şiirlerinin çağdaş(!) olduğunu iddia edenler neymiş efendim serbest şiir yazacaklarmış. Yazının girizgâhında da belirttiğim gibi Kâinat'ta hiçbir şey serbest değil. Neden serbest şiir iddiasında bulunduklarını da hemen size söyleyeyim. İfâde ettiğim gibi bu eli kalemliler (!) tam bir dûnhimmet yâni gayret tembeli zevat. Neymiş efendim, heceyi tutturmak için parmak mı sayalım; heceyi tuttursak kafiyeyi nasıl yapalım; kafiyeyi tuttursak bir de redif mi koyalım? Eee... Bir de bu işin ilk dörtlükte ayağı var. Amaaannn canım! Ne gerek var bütün bu zahmete; karala gitsin!
Sorarlarsa ben duyguyu öyle yakaladım dersin. Duygu nasıl yakalanıyorsa?... Kısacası bir yığın hezeyan...
SERBEST MÜSTEZAT?..
Hem aruzun hem de hecenin çeşitli kalıplarıyla yazılan bu nazım biçiminde temel olarak alınan kalıbın çeşitli parçaları çeşitli düzenlerle kullanılabileceği gibi aynı nazım içinde yalnız bir kalıp değil, başka kalıplar da kullanılabilir. Serbest Müstezat'ta nazım nesre yaklaştırılmıştır. Bu konuya verilecek iki örnek; Ahmet Haşim'in "Kış" şiiri ile Bekir Sıtkı Erdoğan'ın "Maria" şiirleridir. Gelelim neden "Serbest Nazım" ya da çağdaşların (!) ifadesiyle "Serbest Şiir" demiyoruz.
Gelin bunun cevabını Asrın Son Aruz Şâirlerinden Nihâî, yani Bekir Sıtkı Erdoğan versin bize;
SERBEST KAZIM
Vur kazmayı, vur! Bin yıl, bir ân olsun;
Nazmın o gülistânı, külistân olsun...
Vur! Vur ki yoz et çağları, çağdaş toz üret;
Şânın, şerefin dillere destân olsun!..
Şiirin şerhine gelecek olursak; mâzisi bin yıllara dayanan Türk şiirine bir ânlık kazma vurarak nazmın gülistânı külistâna dönüştürülemez. Yâni onun bahçesinde açan kırmızı güller bir kazma ile yangını sönmüş kül olup gitmez. O kazmayla öyle bir vur ki, koskoca şiir geçmişini yoz et, değersizleştir ve ismine çağdaş dediğin toz üret. Sonra da o tozu yedi cihâna savur. Bu namla şânın, şerefin dillere destan olsun.
Ama durum edebiyat târihi boyunca hiç de bu şekilde olmamış. Çünkü nazmın surları bin yıllık kadim kaleler gibidir. Çünkü onun bânileri sözünü ve kelâmını o surlara harç eden ustalardır. Bunca ustanın yüzyıllar boyunca inşâ ettiği bu kaleler bugünün acemi şâirlerinin kazmaları ile külistâna dönüştürülemez. Onlar vurdukları kazma ile ancak bir miktar çağdaş toz üretirler ki, onu da ellerine yüzlerine bulaştırırlar.
Benden bu kadar!.. Kalın sağlıcakla.
31 Ağustos 2024 / Saat: 00.23 / Mersin