Mevlana hazretleri der ki “ Farzet ki, yazdıklarımı anlayabildin. Ya anlayamadıkların? Ya yazıp yazıp sildiklerim? Ya yazamadıklarım?”
Kelimelerle aram iyi olsa da, hislerime kelime bulmakta zorlanıyorum. Uzun zamandır kekremsi sevinçler yaşıyorum belkide o yüzden. Sanırım kelimelerin sadeliğini de kaybediyoruz yavaş yavaş “Yüz yılda bir” yazısı yazabilmek öyle kolay mı?
…
Malum günlerdir savaş mağduru çocukları ve çaresizlik içindeki anneleri izliyoruz. Göğüs kafesinde bir kalp taşıyan herkes bu acıdan etkilendi elbet. Çünkü şairinde dediği gibi “Bebeklerin ulusu yok/ Başlarını tutuşları aynı/ Bakarken gözlerinde aynı merak/ Ağlarken aynı seslerinin tonu”
Acıyı ne kadar hafifletir bilmem ama günlerdir sosyal medyalarımızdan etiketler paylaşıyoruz. Bütün bunları yaparken evlerimizde İsrail malları kullanmaya devam ediyoruz. Kim ne paylaştı, kim kimi beğendi, kimler yorum yaptı, kimlerin gıkı çıkmadı bir de bunları merak edip peşlerine düşüyoruz. Peki, bunları neden yapıyoruz? Tasada ve kıvançta gerçekten bir ve beraber olabilmek için mi? Keşke öyle olsa! Yoksa linç yangınına odun atmak için mi? Keşke ilk taşı da günahsız olanımız atsa!
Ben bilgisayarımın başında bu satırları yazarken, televizyondaki haber spikeri bebeğine doyamayan savaş mağduru annelerin görüntüsünü üzerinden şöyle bir anons geçiyordu “ Gece boyunca bombardıman devam etti”
Bir an durdum. Sanki mermi sesleri duydum. İstiklal yolunda bir bebek ağlıyordu. Bebeğin adı Elif… Boğazımda bir taş, ben yapabilir miydim diye düşündüm! Ama O hiç düşünmeden ve tereddüt etmeden yaptı dedim. Sırf düşmanları yerlerini öğrenmesinler diye körpecik bebeğini zorlanmadan, hiç tereddüt etmeden bir soluksuz bırakabilmesi geldi aklıma… Elife bacılar, Kara Fatmalar, Halide Onbaşılar “Bebem anasız büyür de vatansız büyüyemez diyen” fedakâr ve kahraman Türk analarının hepsi geldi aklıma… “Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın” diyen Akif geldi sonra aklıma. “Efendiler yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” diyen Mustafa Kemal Atatürk geldi aklıma…
Gelmesin mi aklımıza? Anmayalım mı? Anlamaya çalışmayalım mı bu muazzam milli bilinci? Anlatmayalım mı? Sormayalım kendi kendimize; Sen ne yaptın bu vatan için diye…
Oysa ne yapsak az, aziz hatıralarına!
Her şeyden evvel bir anayım ben. Söz konusu çocuklar olduğunda avazım çıktığı kadar bağırdım her seferinde... Masum çocukların öldüğü hiçbir savaşın kazananı olmaz, diye bağırdım. Kaybeden dünya olur diye bağırdım. Çocuk işçilerin iki yakamızda duran hakları için bağırdım. Bir kereden bir şey olmaz denen çocuklar için bağırdım. Yoksulluktan test kitabını alamayan çocuklar için bağırdım. Deprem bölgesinde ölen ve iki ayda unutulan çocuklarımız için de bağırdım. Şehit evlatları için bağırdım. Yaş ortalaması gittikçe düşen madde bağımlısı çocuklar için bağırdım. Aslında ben çok bağırdım! Hep bağırdım. Sesimi duyan oldu mu bilmem ama amel defterlerimiz şahidimiz olsun inşallah.
Dünyanın her köşesinde toprak savaşları olurken biz yaşadığımız bu toprakları elbette cumhuriyete borçluyuz. Vatanımız evimizse, anahtarı cumhuriyettir. Tasada ve kıvançta milletçe bir olmaktır cumhuriyet. Dosta güven düşmana korkudur cumhuriyet. Hürriyettir, hakikattir, onurdur cumhuriyet. İlimdir, irfandır, hakkaniyettir cumhuriyet. Ama en çok da çocuktur ve kadındır cumhuriyet! Cumhuriyetten aldığımız hak ve yetkilerle; Eğitim hakkıdır, miras ve velayet hakkıdır, eşitlik ve çalışma hakkıdır cumhuriyet. Hür irademizle konuşma ve yazma hakkıdır, seçme ve seçilme hakkıdır cumhuriyet. Cumhuriyet! Bir bayramdan çok ötesidir aslında…
Cumhuriyet! Aynı fikirde olmayan ama aynı haklara layık görülen en çok da kadınların bayramıdır. Bir milletin varoluş destanıdır. Ve bu büyük destana hak ettiği saygıyı ve değeri göstermek her Türk’ün övünç kaynağıdır.
Firmaların reklam filmlerine, sanatçıların 100. Yıl şarkılarına sevinip duygulanmanın çook ötesinde bir şeydir cumhuriyet. Sanki o çok öte, gittikçe uzağımıza düşüyor. Kutlama ile eğlenceyi tartıştığımız bir 100. Yıl cumhuriyetinde koca bir yılı geride bırakanlardan da sıdkım sıyrıldı, yıldım sanırım.
Tam “yıldım” derken 100 yıl önce istiklal yolunda yürüyenlerin yaşadığı zorlukları düşününce yılmaktan da utanıyor insan. “Yüzyılda bir” yazısı yazmak kolay mı öyle? Tam da baktığım yer burası iken…
Evet, eksik bir şey var! Eğreti bir sevinç, gereksiz bir ayrışma, bir de hiçbirini umursamayanlar var, cumhuriyeti kutlayalım kutlamayalım diye tartışma konusu yapanlar var… Dolayısıyla bu yazının da kekremsi bir tadı var. Velhasılı, Cumhuriyeti yüz yılda bir kutlayamadık hanımlar, beyler!
Ama her şeye rağmen iyi ki cumhuriyet var! İçimde bayraklarla süslü bir sokak var, seninle sizinle el ele yürümek istediğim. Bu umudun adıdır cumhuriyet.
Anlayarak, anlaşarak, yan yana kutlayacağımız nice bayramlara…
Yaşa var ol Cumhuriyet!
Sonsuza dek.