Her yıl olduğu gibi yılın son yazısını tuttum kendime ayırdım. Daha bu ilk cümleyi kurarken de göğe bakıp Turgut Uyar’a bir selam yolladım. O sırada epeydir göremediğimi düşündüğüm Cemal Süreya’nın kuşları geldi aklıma… Herhalde iklim krizi yüzündendir bütün bunlar dedim, bir de Metin Altınok’un menevişli kuşları vardı, “kuş koysunlar yoluna demişti Nilgün Marmara, Cahit Zarifoğlu da “Bilmem ki kuşlar/ Bu hengamenin neresine uçar…” diye kağıt kesiği bir soru bırakmıştı kalplerimize… Ve hayat! Bir şiir mısrası kadar kısaydı işte.
İnsanın hayat yolunda kilometresi arttıkça; geçip gidenin zaman değil de kendisinin olduğunu bilmesi az şey değil sanırım… Hal böyle olunca “öperek uyandırdım bu sabah ayrılığı” Hem bilenler biliyor artık ben ayrılırken, güzel ayrılmayı severim.
Geçenlerde bir arkadaşım “ Her yazında bir şairin dizesini yazıyorsun ya, bu çok hoş…” dedi. Dedim; Ah! Bir susturabilsem onları… Belki de şair olmamı onlar istemediler! Kim bilir. Latifesi, letafeti bir yana şiir yazabilmeyi hep çok istemişimdir. Lakin kabul bu bir Allah vergisidir. Hem ne diyordu Oruç Aruoba “Yeni bir söz bulsam neye yarar ki; Söyleyemediklerim ince bir sızı gibi…” Bizden önce söylenmiş sözlerin haklılığına hayran kalbimle; Tomris Uyar’ın da dediği gibi “Sevmeyi bilmek, sevmekten çok daha önemli…” Bana edebiyatı ve şairleri sevdiren, öğreten ve büyüten her duyguya, her insana, her tecrübeye ne kadar teşekkür etsem azdır. Hem ne diyordu göğe bakmanın şairi “Keşke bir şiir okumuş/ Bir kedi sevmiş olsaydınız/ Belki bu kadar kirletmezdiniz dünyayı”
Evet, yılın bu son içsel muhabbet yazısında; içimde at koşturan dizelerle, şairlerle veda edeyim istedim size… Zira olmasalardı onca çoban ateşini yalnız yakamazdım. Olurda bir gün “Nasıl biri diye sorarlarsa beni / Baharı ve şiiri sever” di deyin. Çünkü sanat hayatı sadece güzelleştirmekle kalmıyor aynı zamanda onu katlanır da kılıyor. Bu yıl Karaman’da kültür ve sanat dünyamıza can suyu olacak etkinlikler düzenlendi. Dilerim ve umut ederim ki; 2025 yılı gerçek anlamda bir kültür ve sanat şehri olmamıza milat olur. Karamanlı Yunus Emre’nin dediği gibi “ Dünya bir penceredir /Her gelen baktı geçti” O pencereden güzel bakmaya niyet ediyoruz, hepsi o kadar…
Ve fakat “Hayatı güçleştiren şeylerden hoşlanacak yaşta (da) değilim” artık… Onları da zarif bir şekilde aldığım yere koymayı öğrendiğim bir yıldı. Hani bazen “… Ne eksikse sen tamamla” arkadaş demeyi bilmeliydi insan. Zira yine oturduğu yerden hiçbir sorumluluk almadan, kuru gürültü ne çok konuştu insan! Ne çok teneke çalıp durdu öte mahalleden… İçimdeki dokuz başlı nefs ile, ne çok cebelleştim yine… Şimdi kalbimin duvarlarına çarpa çarpa yine bir mısra var sancı gibi içimde… Kalkıp üç kez tekrar ettim, dua niyetine:
“Sana zorsa yanmaya razıyım /Kolaysa affı esirgeme”
***
Herkes kendi hayatının kahramanı bu tekâmül yolunda… Gayretimi ve hayretimi sen hayırlı kıl Allah’ım. Üzüldük, yorulduk, umut ettik, hayal kırıklığına uğradık, ne çok duyguyu ve kişiyi uğurladık. Ama bütün bunların yanında öğrendik de… Dağıldık, dağıttık yeniden topladık. Çalıştık çabaladık ve inandık. Karınca misali ağzımızda bir yudum su ile saf tutmayı bildik. Dostun da düşmanın da kazandırdıkları az şey değil dedik… Hayat bu işte! Böyle süregeliyor ve dervişin o çok sevdiğim öğüdüyle; Gam da geçiyor dem de…
Her şey ve herkes geçici bu âlemde… Hepimizin kumaşı farklı elbette, kumaşımız başka, terzimiz başka, yakışan biyelerimiz başka, pot duran yerlerimiz de… Keşke herkes üzerine yakışanı giyse ama! Bu da başka bir yazı konusu olarak şimdilik dursun bir kenarda…
Geçici olduğunu unutmadığımız bir yıl dilerim hepimize… Ve her şeyi de yıldan beklememeyi, az da olsa gayret etmeyi… Yine bir şairden duymuştum: “Öyleymiş… Atlar koşamadıklarında, gözleriyle yol tepermiş” Hayatın şartlarından bağımsız dervişin de dediği gibi “ öyle çiçekleri ezmeden, evvelden ezele yürüken” sevdiklerimizi ihmal etmeyelim. Çünkü ne olursa olursa olsun “sevinmek nedense hep yedi yaşında”
Evet, 2024’ü kolay geçirdim diyeni pek duymadım. Hani “sağlık olsun” demeyi de bilmesek hiç çekilmezdi sanki… Şu an bir hastane odasında olan gecesi hepimizden uzun tüm hastalara, acil sifalar dilerim. Ne güzel demiş yine şair “Gerçek şu ki; otogarlar düğün salonlarından daha samimi sarılmalar görmüştür ve hastane duvarları da cami duvarlarından daha fazla inanan”
Yarın yeni yılın ilk günü, mübarek üç ayların da başladığı gün. İyi dileklerin, iyi duaların hepsine misliyle mukabele ederim. Bırakalım kim nasıl isterse öyle hoş olsun kalbiyle… Çünkü bazıları sarhoşken henüz üzüm yaratılmamıştı der sufi bir şair de...
Velhasılı bu yazıyı iki dizeyle özetlemem gerekirse;
Murathan Mungan’ın dizeleriyle veda etmek isterim size
“…Tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini /denenmemiş başlangıçlar göze aldım”
Hepinize iyi seneler dilerim.
Not: Yazarın bu izahatını lütfen hadsizlik saymayın. Tırnak içine aldığım cümlelerin hepsi şairlerimizin emanetidir. Anılarına, kelamlarına sonsuz saygımla...
Yorumlar
Kalan Karakter: