ŞEHRİN ORTA YERİNDE 625 YILLIK MEZAR TAŞI
Yusuf YILDIRIM
2011 yılı Ağustos ayı, bir ikindi vakti. Farklı zamanlarda defalarca geçtiğim Saadettin Ali Mescidinin arkasındaki boşlukta; daha önce hiç görmediğim bir nesne gözüme adeta çarptı. Bu nesne, bir mezar taşıydı. Ama tarihi bir mezar taşı! 100 yıllık, 200 yıllık değil. Tahmini 500 yıllık bir mezar taşı!
İlk işim mezar taşını incelemek ve kitabesini okumak oldu. Ama mezarda bir tuhaflık var! Mezar başucunda latin alfabeli mozaik döküm; ayakucunda ise Selçuklu sülüsü ile yazılı mermerden bir mezar taşı duruyor. Üstelik tarihi mezar taşının kitabesinde bir kadına ait unvanlar var. Latin alfabeli mezar taşının üzerinde ise Şeyh Ahmet Dede yazıyor.
Bu incelemeler sırasında yandaki kerpiç binadan çıkan orta yaşlı bir kadına bu mezar taşını sordum. Kendisi burada “Dalak Dede”nin yattığını söyledi. Dalak Dede hikâyesini ise şöyle anlattı:
Vakti zamanında bir adam hastalanmış ve karnı su toplayarak davul gibi şişmiş. Ne yaptı ne etti ise çare bulamamış. En sonunda Dalak Dede’nin mezarına getirirler ve okuturlar. Bir anda hasta kişinin karnındaki su boşalır ve iyileşir. Bundan sonra da bu mezarda yatana “Dalak Dede” derler!..
Bu menkıbeye göre mezarda Dalak Dede yatıyor. Ama tarihi mezar taşına göre bu mezar, bir kadına ait…
Buradan şu sonuç çıkar! Birileri mezara kutsiyet vermek istemiş ve tutmuş olabilir. Ya da iki mezar zamanla birbirine karışmıştır.
Mezar taşı sahibesinin ismini çözmek, iki yılı aldı!
Kitabe, harekeli sülüs ile yazılmış olmasına rağmen tarihi mezar taşının kime ait olduğunu tespit etmek iki yıl sürdü. Çünkü kitabede geçen kelime; Ayşe, Fatma, Hatice gibi çok bilinen bir isim değil. “Elif, ra, vav, ze” harflerinden oluşan kelime; arvez, ervez, irvez, aruz, orvez, urvez, oruz ve uruz gibi birçok okuma seçeneğine sahip.
Fakat bu kelimelerden ikisi haricinde diğerleri, isim olarak tespit edilemedi. 2013 yılında, bu kelime; diğer seçeneklerinin atılması ile “Oruz” ya da “Uruz” olarak sınırlandırıldı. Oruz ve Uruz kelime taramalarından sonuç alındı. Bu kelimelerden “Uruz” kelimesine hem Boğaç Han hikâyesinde hem de TDK’nın “Kişi Adları Sözlüğü”nde rastlanıldı. TDK Kişi Adları sözlüğünde Uruz, bir kişi adı olup; hedef, amaç, gaye anlamları ile açıklanmıştır. Aynı sözlükte “Oruz”; bir kişi adı olup “düşün, düşünce” anlamına gelmektedir.
Bu kelimelerden “Uruz”; tarihte de kullanılmasından, daha doğru isim olarak değerlendirilmiştir. Böylece mezar taşı sahibesinin adı “Uruz binti Muhammedî” yani “Muhammedî kızı Uruz” olarak tespit edildi.
Mezar taşı, 15. yy ilk çeyreğine tarihlendirildi!
Kitabe okumalarının sıkıcı ve zevksiz özelliklerinden biri; tarihsiz bir eseri tarihlendirmedir. Doğru tarihlendirme için yazı, tipoloji ve süsleme özelliklerinin üçünü de bir arada değerlendirmek gerekmektedir. Bu mezar taşı; sütunceli olmasından en geç 15. yy ikinci yarısına, kitabesinin harekeli sülüs olmasından dolayı en erken 14. yy ikinci yarısına, süsleme özelliklerine göre de 15. yy birinci yarısına tarihlendirilebilirdi. Çünkü Karaman’daki benzer mezar taşları bu dönemlerde idi.
Bu mezar taşını tarihlendirmede belirleyici ana özellik ise pahlı kalın kenarlığı olmuştur. Çünkü Mader-i Mevlana Camii Haziresi’nde pahlı kalın kenarlığı olan bir mezar taşı, H 815 M 1413 tarihli idi. Bu yüzden bu mezar taşı; 15. yy ilk çeyreğine yani 1400-1425 yıllarına tarihlendirilmiştir.
Mezar ayak taşı ortaya çıktı ve tarihi kesinleşti!
Bu Ağustos başı gibi tekrar bu mezar taşının olduğu sokaktan geçerken bu sefer başka bir sürpriz beni karşıladı. Mezarın çevresine refüj taşlarından bir düzenleme yapıldığını ve bir mezar taşının daha oraya eklendiğini gördüm. Yandaki kerpiç evler yıkıldığından bu taşın nereden geldiğini öğrenme durumu olmadı.
Bu taş, bir mezar ayak taşıdır. Üstelik Uruz binti Muhammedî’nin mezarına ait. Çünkü baş taşı ile aynı özelliklere sahip. Taşın iç yüzünde Farsça bir metin var. Ön yüzünde ise tarih var.
Tarih; “Fî târîh-i senete hamse ve tis’îne ve seb’a miyeh”dir. Yani hicri olarak 795 yılıdır. Miladi karşılığı ise 1393’tür.
Ayak taşının ortaya çıkması ile mezarın gerçek tarihi de kesinleşmiş oldu. Beni sevindiren nokta ise tarihlendirmeyi ne kadar doğru yapmış olmamdı. Çünkü yaptığım tarihlendirme ile mezarın gerçek tarihi aynı zaman dilimine denk gelmiştir.
Mezar taşı burada ölümsüzleştirilmelidir!
Bu mezar taşı, bir cehalete kurban giderek her an yok edilebilir! Mezar taşının bulunduğu çevre; 45 yıl önce büyük bir mezarlık idi. Yol ve okul yapımları ile bu mezarlık yani bir kültürel miras yok edildi. Bu tarihi kıyımın bir sembolü olarak bu mezar; Saadettin Ali Mescidinin alanının genişletilmesi ile içine alınarak ölümsüzleştirilmelidir!
Mezar taşı sahibesi kimdir?
Uruz isimli kadının kim olduğunu mevcut imkânlarla tespit etmek çok zor hatta imkânsızdır. Tarihte mermer mezar taşları önemli ve zengin kişilere yapılmıştır. Çünkü mermer; her zaman tedariki zor, işlemesi büyük hüner isteyen bir malzemedir. Mezar taşındaki “es-saîde ve eş-şehîde” ifadesinden bu kadının, hayatını ilim yolunda harcayan ve cennet ile müjdelenmiş hükmî şehit olduğu anlaşılabilir.
Mezar taşı burada ne arıyor?
Burası, Karaman’ın tespit edilebilen en eski tarihi eseri olan 1246 tarihli Saadettin Ali Mescidinin güneyinde; 1382 tarihli Hatuniye Medresesinin batısında bir noktadır. Mezar taşının bulunduğu alanı çevreleyen binalardan eski Kale İlkokulu ile Anafartalar Ortaokulunun bulunduğu alan; 1972 yılına kadar büyük bir mezarlık idi.
Eskiden cami, türbe ve medreselerin çevresi hazire haline geldiğinden Uruz binti Muhammedî’nin mezarı da buradaki muhtemel bir hazireye konulmuş olmalıdır. Muhtemel hazire okul ve yol yapımı sonrası yok edilirken bu mezar taşı her nasılsa günümüze kadar burada kalmış görünüyor.
Mezar taşının kitabesi
Baş taş:
Ön yüz
Haza’l-kabru el-merhûme
El-mağfûre
Es-sa’îde
Arka yüz
Eş-şehîde
Uruz binti
Muhammedî
Ayak taşı:
Ön yüz:
Cihân (...........)(...........)
Est ömr vü yek dem
Suhûn evliyâ est
Kavlü muhkem
Arka yüz:
(.........)
Fî târîhi
Senete Hamse ve tis’îne
Ve seb’a miyeh
Not: Yusuf Yıldırım, Karaman kültürüne katkı sağlamak ve kamuoyunu bilgilendirmek için yazılarını, belirli yayın organlarına göndermektedir. Yukarıda yayınlanan yazının tüm hakları “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu” çerçevesinde Yusuf Yıldırım’ın kendisine aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Alıntı yapılan yazının bir bölümü, alıntılanan köşe yazısı/habere aktif link/kaynak sayı-no verilerek kullanılabilir.