Birinde sıra dışılık vardı. Müdür odasının duvarına geçmişten günümüze okul müdürlerinin çerçeveli fotoğrafları asılmıştı. Baştan sona göz gezdirdiğim o fotoğraflardan birine deyim yerinde ise çakılmış kalmıştım. Fotoğraf altındaki bilgide şöyle yazıyordu: Necati Güngör 1968-1998
Tam otuz yıl müdürlük. Aynı okulda kesintisiz ve dolu dolu otuz yıl. Binlerce öğrenci, öğrenci velisi ve yüzlerce öğretmen ile geçen koca koca yıllar! Unutulup gidenler bir yana kitaplara sığmaz hacimde biriktirilmiş hatıralar. Bir görüşmemizde Necati Hoca hatırlayabildiğim kadarıyla şöyle demişti:
- Müdürlüğüm otuz yıl ama öğretmenliğim 45 yıl 3 ay 11 gün.
-Necati Hocam Ali Ünlüer’den önce mi göreve başladınız. Bildiğim kadarıyla o Karaman’ın ilk köy enstitülü öğretmeni.
-Hayır o benden beş yıl önce göreve başlamış. Ben Balıkesir Necati Bey Eğitim Enstitüsü mezunuyum. İlk eğitim enstitülü öğretmenlerdenim. Karaman’ın en uzun süreli çalışan öğretmeniyim. 1953-1998.
- Hocam dile kolay 45 yıl çalışmak herkese nasip olmaz.
- Evet ben Cumhuriyet İlkokulunun da en uzun süreli çalışan öğretmeniyim. 1961 yılında öğretmen olarak geldim.
- Hocam ne güzel, Cumhuriyet İlkokulunun tarihinin büyük bölümünde siz varsınız.
2016 yılında Ziya Duru, Rıza Duru ile sevgili büyüğümüz Talat Duru için hazırladığımız Talat Duru Armağanı’nda Necati Güngör Hoca’nın da yer almasını büyük arzu ile istedim. Necati Güngör’ü kim yazabilirdi? Yakın tarihi ve biyografi incelemeyi seven biri olmalıydı onu yazacak olan. Bu işe biçilmiş kaftan biri var mıydı? Kişi arşivlerini ve belgelerini ustaca inceleyecek ve değerlendirebilecek yetenekte biri aranıyordu. Konuyu ilk açtığım kişi iyi bir kalem olsa da kendini gizlemeyi tercih eden kızı Avukat Dilara Güngör Hanım’a açtım. Çok mutlu oldu ama haklı biçimde çok iyi bildiği babasını anlatmada duygusallığa kapılıp da kaleminin yürümeyeceğini dile getirdi. 2015 yılı yazında konuyu açtığım arkadaşım Celal Yıldırım, “büyük bir zevkle” diyerek konuyu kaptığı gibi aldı.
2016 ocak ya da şubatında randevu alıp Necati Güngör Hoca’nın Orman Dairesi yakınında bulunan evine gittik. Evde Necati Hoca, eşi Saime Hoca, kızları Dilara ve Esra ile görüştük, sohbet ettik. Ancak biz kuru kuruya sohbete gelmemiştik. Hiç beklemediğimiz biçimde Hoca’nın kişisel arşivi ve kütüphanesine dalıverdik. Evet gördük ve anladık ki, Necati Hoca gerçekten 45 yıl üç ay 11 günlük bir efsane idi. Arşivinde neler yoktu ki! Defter defter günlükler, hatıralar, fotoğraflar. Durun daha bitmedi. Hocanın ilgi alanı çok geniş. Bitkisel ilaç ve bulmaca başlıca ilgi alanı.
Necati Hoca tam bir bulmaca kurdu. Bulmaca çözmede ve hazırlamada uzman. Dikkat edin bulmaca hazırlamada. Bulmaca hazırlamak ayrı bir uğraş ayrı bir beceri. Herkes bulmaca çözebilir ama bulmaca hazırlamak kimsenin aklına fikrine düşmez bir uğraş.
Necati Hoca’nın bitkisel ilaç yapımına önem vermesinde unutkanlık sorunu yaşaması başlıca etken. Yaşlılık döneminde artan bu unutkanlık, genetik olmalı ki, aslında ömrü boyunca onunla uğraşmış. Bulmaca çözme uğraşı da gerçekte onun hafızasını güçlendirme etkinliğidir. Yine hafızasını güçlendirmek için bitkisel ilaç yapmayı öğrendi.
Necati Hoca’nın bir diğer güzel özelliği da günlük tutması! Bir günlüğünde bir Edirne’ye girişini anlatışı var ki hala zihnimde taze. Günlüğe “Edirne’yi hayalimdeki bulmadım, toz toprak içinde bir şehir.…”
diye başlıyor günlüğüne. Bunları söylediğinde henüz 20’li yaşlarda. 20’li yaşlarda bir şehre üstten bakış sergilemek her yiğidin harcı değildir.
Günlük, bulmaca, eğitim bir yana Necati Güngör demek tamı tamına seyahat, gezi demek. Bilmediği yerlere gitmek, yeni yerler keşfetmek Necati Güngör’ün iliklerine kadar işlemiş. Daha bilimsel ifadesiyle genlerinde kodlu. Ve bu gezme görme işini ailesine de bulaştırmış. Çocuklar maaile hepsi gezme hastası. Üstelik Necati Hoca, bilinçli bir gezgin. Gideceği şehir, mekân vs.nin gezilmesi görülmesi gereken yeri önceden araştırıyor, bilgi sahibi oluyor ve ona göre geziyor. Kızı Dilara’nın dediği gibi “Edirne Selimiye Camii’ne gidip de orada sultan mahfili sütununa işlenmiş ters laleyi görmeden gelmek, gezmek değildir.” Necati Hoca’ya göre!
Necati Hoca’nın önemli koleksiyonlarından biri de kütüphanesi idi. Son öğrendiklerimize göre de kızı Nevra, ne güzel ki, özellikle Varlık yayınlarından oluşan roman serisini kendi muhafazasına almak üzere Ankara’ya taşımış.
Necati Hoca’nın uzun eğitim hayatında gururla anlattığı bir hatıra var.
1984 yılında Cumhuriyet İlkokulu yanar. O zaman şartlarında okulu bir an evvel ayağa kaldırmak gerekir. Aklına mezun öğrencilerle iletişime geçip onlardan yardım istemek gelir. Şimdiki gibi interneti sosyal medya, cep telefonu gibi avantajlar yok. Çoğu il dışında önemli görevlerde bulunan mezunlara mektup yazarak ulaşır. Onlardan yardım ister. Hepsi de bu büyük hocanın isteğini yerine getirip okulun ihtiyaçlarını karşılarlar. Ve okul yeni eğitim öğretim yılına hazır girer böylece.
Sazlar “Şampiyonlar Şampiyonu -Necati Güngör-“ için çaldı.
Gazetenin haber başlığı böyle. Peki hikayesi? TRT’nin Türkiye’de hükümran olduğu, herkesin sadece TRT izlediği yıllar.
Dilara Güngör anlatıyor!
Babam, bilgi yarışmalarına katılıp ulusal dereceler yaptı. Bunlardan biri “İller Yarışıyor” diğeri “Türkiye’m”! 1981 yılında Türkiye’m bilgi yarışmasına ferdi katılır. O yarışmada Türkiye birincisi olarak “Şampiyonların Şampiyonu” unvanı ile taçlandırıldı. TRT yarışma ile babamı göndermez. Kuliste onu bir sürpriz bekliyordur. TRT bağlama sanatçısı Mehmet Erenler, ona bir güzel türkü ziyafeti çeker.
Dilara Güngör devam ediyor.
Türkiye’m yarışmasındaki babamın başarısı ve ünü karikatürlere kadar taşar. Bir karikatürde, ödül töreni karikatürize edilir. Elçin Temel, Necati Hoca’ya ödülü olan televizyonunu verir ve “Necati Bey kutlarım, buyrun ödülünüz olan televizyonu!” diyerek takdim eder. Karikatürde Necati Hoca’nın cevabı ilginçtir. “Bu televizyonun Demirel’i, Ecevit’i, Erbakan’ı göstermeyeni varsa onu verin. Yoksa kalsın.”
Bir diğer bilgi yarışması da “İller Yarışması”dır.
Yıl 1996. Özel televizyonların artık revaçta, TRT “İller Yarışıyor” adlı bir yarışma programı yapar. Tüm iller bu yarışmaya katıldı. Karaman’ı temsilen de Mehmet- Abdullah Can kardeşler ile babam Necati Güngör yarışmacı oldu. Umulmadık biçimde babam ve ekibi çeyrek finale çıktı. Çeyrek final beklenenden çetin geçti. Göz kırpmadan nefesler tutularak izledik, o programı. Babamgil başlangıçta önde idi ama Trabzon ekibi pes etmedi. Yakaladılar, puanlar eşitlendi. Bundan sonra yarışma baş başa gitti ve berabere bitti. Yedek sorular açıldı. Yedek sorularda babamlar üstünlük sağladı ve yarı finale kaldı.
Yarı finalde babamların başarısı devam edecek miydi yoksa buraya kadar mı diyeceklerdi? Hayır buraya kadar demediler, finale kaldılar. Finalde ne oldu dersiniz? Kazandılar mı kazanamadılar mı? Evet Necati Hoca ve ekibi maalesef bir soruyu bilemeyerek finali kaybetti. Finali kaybettiren sorunun cevabı “Zülbiye” oldu. Babam, Karaman’daki tüm lokantacılara bu yemeği sorar. Ama Karaman’da böyle bir yemeği bilen çıkmaz.
Bilgi yarışması ve babam deyince bir şey daha var. Kimse bilmez babam ile Belediye Başkanı Özcan Genç çok iyi arkadaşlardı. Özcan Genç, İller Yarışıyor’un finalinde babamı izlemeye geldi. Yarışmayı kaybedince ilk teselli eden de Özcan Genç’ti.
“Her zaman kazanmak olmaz bazen kaybetmeyi de öğreneceksin!”
Necati Hoca’nın emeklilik günlerinde kayınbiraderi Celalettin Ölmez’in iş yeri rutin ve değişmez uğrak yeri oldu. Engin ve cömert bir gönle sahip Celalettin Ölmez’in işyeri müşteriden çok misafirlere açıktır. Celalettin Ölmez, iş yerinin dip kısmına koltuk kanepeyle döşeli sıcak bir ortam düzenlemiş. Burası nitelikli dostlarla, içli güzel ve düzeyli sohbetlerin yapıldığı yerdir. Necati Hoca da emeklilik günlerini burada yaşadı desek yanlış olmaz. Hoca burada ikindiye kadar vaktini geçirir sonra çoğunlukla kızı Dilara’nın işyerine geçer oradan beraberce eve dönerlerdi.
Karaman her ne kadar kadr ü kıymet göstermese de Necati Hoca 1984 yılında Konya’da yılın öğretmeni seçilerek dönemin Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler ile Başbakan Turgut Özal tarafından tebrik edildi.
Necati Hoca, kültürün her alanından anlayan ve zevk alan entelektüeller gibi nitelikli bir hayat yaşadı. O iyi bir eğitimci, iyi bir idareci, iyi bir aile babası, iyi bir gezgin, iyi bir araştırmacı, iyi bir okuyucu, iyi bir kayıtçı idi.
O ulu bir eğitimci ulu bir insan olarak bu dünya sahnesinin perdesini kapatarak bizlerle vedalaştı.