Yaklaşık yüz yıldır Mevlevi literatüründe çok iyi bilinen Midhat Baharî’nin sıradışı kıt’ası, 10 Şubat günü itibariyle ulusal medyanın manşetlerine pelesenk olmayı başardı. Özellikle kıt’anın “oğlun gibi bir nûr-ı ilâhîyi yaratdın” dizesinin son sözcüğü “yarattın”; toplum içindeki şirk uzmanı, şirk bilir ve şirkten anlar bir grubun olduğunu da ortaya çıkardı. İzleyici konumundaki sıradan vatandaş da “yaratmak Allah’a mahsus” ezberi ile kıt’adaki sözlere yarı anlamış biçimde ve kızgınlıkla karışık katıldı. Kimse şiirin önünü arkasını, yazanını sormadı. Hatta 47 yıl önce ölen Baharî; halen yaşıyor sanma cehaleti gösterilip üstüne hedef tahtasına konulup itibarsızlaştırıldı. Olayın içi dışı bu kadar. Ama bu kıt’anın yazılma ve hat levhası yapılıp Aktekke’de Mümine Hatun Türbesine asılma hikayesi bambaşka.
Öncelikle şu soruların etrafında düşünmek sonra bir sonuca gidip bir yargı oluşturarak davranmak en sağlıklısıdır!
Eğitimli bir aileden gelen ve Osmanlı son döneminde yetişmiş itibarlı bir mesnevihan ve tasavvufu çok iyi bilen Mevlevi şeyhi, şiirine gerçekten şirk katık etmiş olabilir mi?
Eğer öyle ise Mevleviler, Midhat Baharî’yi şiiri yazdığı dönemde ya da sonrasında neden dışlamadılar tersine kabul ettiler, şiirine itibar ettiler?
Midhat Baharî’nin üst düzey şiir sanatıyla söylediği şiirine şirk hükmü vermek kolaycılık mı düzeyli ve derin bir görüşün sonucu mudur?
Bu sorular bağlamında yazıda Midhat Baharî’nin hayatı, şiiri ve hat levhasının kısa geçmişi işlenecek, ilgili kıt’anın analizi ve değerlendirmesi yapılacaktır.
Ahmet Midhat Baharî Beytur
1875 yılında İstanbul Eyüp’te doğdu, 11 Kasım 1971’de vefat etti. Asıl adı Ahmet Midhat’tır. Şiirlerinde “Baharî” mahlasını kullanmıştır. Soyadı Kanunu çıktıktan sonra “Beytur” soyadını almıştır. Eyüp Askeri Rüşdiyeyi ve Bitlis’te ağabeyinin yanında idadiyi bitirdi. İstanbul’da çeşitli memurluklarda çalıştı. Eyüp Hatuniye Nakşibendî Dergâhı şeyhi Hoca Hüsâmeddin Efendi’den mesnevîhanlık icâzeti aldı. Özel derslerle Arapça, Farsça üst düzey eğitimlere devam etti. Sahih-i Buhari okumalarına katıldı. Tekke ve zaviyeler kapatıldığında Bahariye Mevlevihanesi mesnevihanı idi. Ankara Mevlevîhânesi’ndeki bir sohbette, Midhat Bahârî’nin sözlerinden etkilenen Konya makam çelebisi Abdülhalim Çelebi’nin başındaki destarlı sikkeyi çıkarıp ona giydirmesiyle Mevlevî şeyhliği makamına yükselmiş oldu. 1945 yılında Sümer Bank alım satım şefliğinden emekli oldu. Mevlâna ve Mevlevilik üzerine birçok kitabı ve makalesi vardır (Işık, 2020: 6).
Ahmet Midhat Baharî’nin Mümine Sultan kıt’ası
Midhat Baharî, bu şiiri, bir Karaman ziyaretinde, Mümine Hatun’un huzurunda okumuştur. Baharî, Mihrab-ı Aşk adlı el yazması eserinde sayfa 8’de “Mevlânâ’nın Annesine” baslığıyla, 1965 baskısı aynı kitapta s. 54’te “Vaktiyle Karaman'da Valide Sultân’ın Türbesini ziyaret etdiğim esnada, mânevî huzûrunda eğilerek şu kıt’ayı okudum.” notuyla bu şiire yer vermiştir (Şimşekler, 2009: 197-198; Dikkaya, 2016: 310). Ayrıca aynı şiir; ikinci dizesi “akl u dili sen vâdi-yi hayretlere attın” sözleriyle değiştirilmiş biçimde Bahârî’nin bir mektubunda geçer (Dikkaya, 2016: 310).
İki beyit olan kıt’a şöyledir:
ey pertev-i hak meşrık-ı cân şems-i tecellî
sen mithatini cevv-i tahayyürlere attın
allah değilsin fakat ey mü’mîne sultân
oğlun gibi bir nûr-ı ilâhîyi yaratdın
Mümine Sultan kıt’asıyla yazılan ilk hat levhası
Midhat Baharî’nin sıkı bağlılarından Seniha Bedri Göknil, 1960 yılında bu kıt’ayı bir hat levhasına yazdırarak Mevlâna’nın annesi Mümine Hatun’un mezar kafesine astırır. Ayten Lermioğlu bu olay için “Bu güzel levha, Mevlânâ hayranı, faziletli insan, muhterem Seniha Bedri Göknil Hanımefendi’nin Mâder Sultân Türbesi’ne niyâz armağınıdır.” ifadesini kullanır (Lermioğlu, 1969: 11). Hat levhasını yerinde ilk tespit eden ise İbrahim Hakkı Konyalı’dır. Konyalı, Karaman Tarihi adlı kitabında, Aktekke konusunda bilgi verirken bu hat levhasının hem tek fotoğrafını hem de kitabenin Osmanlı Türkçesiyle metnini yayınlar. Kitabe için şöyle der: “Türbenin sol duvarındaki tezhibi ve yazısı fevkalade kıymetli Mustafa Halim’in şu yazısı ile Mithat Efendi’nin şu manzumesini okuduk.” (Konyalı, 1967: 244).
Hat levhasının ketebe kaydı şöyledir: “ketebehû el-fakîrü el-Hâc Mustafâ Hâlim tilmîz-i el-merhûm Hâfız Mehmed Hulûsî gufira lehu, sene 1380.” (Konyalı, 1967: 245) Bu durumda hat levhasının yazıldığı tarih, miladi 1960-1961 yılıdır. Bu levha uzun yıllar yerinde asılı kalsa da 1990’lara gelindiğinde Aktekke Camii’nde artık görülmez. Bunu kimin, nasıl ve ne şekilde ortadan kaldırdığına dair kesin bilgi yoktur. 2010’lara gelindiğinde Mümine Hatun için yazılmış diğer hat levhalarının hiçbiri ortada değildir. Çok açık söylenirse sahipsizlik, kıymet bilmezlik sonucu her birinin maddi değeri en az yüzbinlerce TL olan tarihi ve manevi değeri ölçülemeyen Türkiye’nin en iyi hattatlarının yazıp da Karaman’a gönderdiği hat levhaları, bu işin simsarları tarafından yürütülmüştür, aşırılmıştır. Mümine Hatun’a yazılan şiirleri ve onun adına hazırlanarak Aktekke’ye asılmış hat levhalarını konu edinen bir makale hazırlayan Zeynep Koyuncu en azından bu eserlerin varlıkları için bir kayıt oluşturmuştur (Koyuncu, 2021: 253-270).
Mümine Sultan kıt’ası ikinci beytiyle yazılan ikinci hat levhası
2017 yılında sıra dışı bir gelişme oldu. O yılın sonlarında Mümine Hatun’un mezar kafesinin sağ üst köşesinde bir hat levhası asılı olduğu görüldü. 2017’nin Aralık ya da 2018’in Ocak ayında bu levhadaki yazının ne olduğunu çözümlemek üzere bir arkadaşla gittik. Hamit Aytaç ya da Halim Özyazıcı imzalı çok eski bir eser olduğunu düşündüğüm hat levhasının ketebesinde beklemediğim bir isim gördüm. 1980’lerde ya da 1990’larda ortadan kaybolan ya da yok edilen Baharî’nin Mümine Sultan kıt’ası bu kez ikinci beyitiyle “allah değilsin fakat ey mümine sultan/oğlun gibi bir nûr-ı ilâhî’yi yaratdın-ketebehu Mahmud Şahin” yazılı hat levhası olarak Aktekke Camii’ne geri dönmüştü. Görüldüğü üzere hat levhası, Mahmut Şahin Hoca’nın imzasını taşıyordu. Hemen hat levhasının fotoğrafını çekip Mahmud Şahin Hoca’ya mesajla gönderdim. Hoca da teşekkür etti.
Benim yazıma kadar bu hat levhasını okuyan ve sözde şirki tespit eden bir allame ortaya çıkmadı!
Hat levhası yaklaşık bir ya da bir buçuk sene orada asılı durdu. Bu zaman zarfında binlerce ziyaretçi, her gün yüzlerce cami cemaati, diyanetin resmi din görevlileri bu hat levhasını gördü ama hiç kimse bir tepki göstermedi. Neden tepki göstermedi? İnsan bildiğine tepki gösterir, haberi yoksa ne yapsın ki? Açıkça söylüyorum çünkü bu hat levhası, kendini okuyabilecek kapasitede ve zekada biri ile karşılaşmadı. Gelen geçen de ayet hadis yazılı bir hat levhası diye düşünmüş olabilir.
2018 Haziran ayı başında “Huzur Mekân-ı Mâder-i Mevlâna ya da Aktekke Camii” başlığı ile yazdığım bir yazıda Midhat Baharî’nin şiirinin yazılı olduğu hat levhasına kısaca, bir paragraf ile değindim (Yıldırım, 2018). Böylece hiç kimsenin okuma becerisi gösteremediği hat levhasını da bilmeyerek de olsa açık etmiş ve hat levhasının kaderini belirlemiş oldum. Nasıl mı? Bu yazımdan haberi olan ancak benim yazımdan önce hat levhası hakkında hiçbir fikri olmayan akl-ı evvel ve işgüzar biri ya da birileri, bu hat levhasını Karaman Müftülüğüne ispiyonlamışlar. 15 Haziran 2018 günü camiye uğradığımda hat levhasının yerinde olmadığını gördüm. CİMER’den Karaman Müftülüğüne, hat levhasına ne olduğunu sorduğumda düz ve basit biçimde; “İnançlarımıza aykırı olduğu için kaldırdık.” yanıtını verdiler. Bunun üzerine “Caminin mülkiyetinin kendilerinde olup olmadığı, cami görevlilerinin Mevlevi kültürüne uygun olup olmadıkları, cami demirbaşından olan Halim Özyazıcı’nın, Hamit Aytaç’ın ve diğer hattatların hat levhalarının nerede olduğunu” içeren sorular sorup, verecekleri yanıtın yerel ve ulusal basında paylaşılacağını ve Karaman Valiliği ile Cumhurbaşkanlığı’nın da bilgilendirileceğini” belirten bir CİMER yazısı daha yazdım. Bunun üzerine hat levhasını, bu kez kafesin içinden görünecek biçimde yerine astılar. Ancak benim sorularıma da halen de yanıt veremediler. O gündür bu gündür orada asılı olan hat levhası, dediğimiz gibi 10 Şubat 2025 tarihi itibariyle ulusal medyada bir şirk uzmanının hükmü ile gündem başı haberlerden biri oldu.
Midhat Baharî’nin Mümine Sultan kıt’asının şiir özellikleri
Nazım şekli
Baharî’nin bu şiiri bir kıt’adır. Kıt’a, divan edebiyatına özgü bir şiirdir. En az 2 beyitle yazılır. Her türlü konu işlense de çoğunlukla kıt’alar, tarih düşürmek ve övgüde bulunmak için yazılırlar. Midhat Baharî’nin Mümine Sultan kıt’ası da bir övgü şiiridir.
Midhat Bahari’in Mümine Sultan huzurunda söylediği kıt’a şiir şöyledir:
mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fe’ûlün
ey pertev-i hak meşrık-ı cân şems-i tecellî
sen mithatini cevv-i tahayyürlere attın
allah değilsin fakat ey mü’mîne sultân
oğlun gibi bir nûr-ı ilâhîyi yaratdın
Kıt’a’nın şekil özellikleri
Beyit sayısı: 2
Kafiye düzeni: ba, ca
Kafiye çeşitleri: Tam kafiye “-at” ve redif “-tın”
Şiirdeki söz sanatları:
Teşbih: Mümine Sultan, pertev-i hak, meşrık-i cân ve şems-i tecelli gibi benzetmelerle nitelenerek övülmektedir.
Nida: Mümine Sultan’a sesleniş, “ey pertev-i hak meşrık-ı cân şems-i tecelli”
Tevriye: Baharî, şems-i tecelli ve cevv-i tahayyür ifadeleri ile hem kendisinin hem de Mevlanâ’nın tecelli ve hayret makamlarında olduğunu söylemektedir. Şems-i Tebrizî’ye de bir gönderme söz konusudur, burada.
Mübalağa: Mevlana’yı doğurduğu ve büyük bir insan olarak yetiştirdiği için Mümine Sultan “nûr-ı ilâhiyi yaratdın, pertev-i hak, meşrık-i cân ve şems-i tecelli” sözleriyle abartılı övülmektedir.
Kıt’anın çevirisi ve anlam katmanları
Dize dize kıt’anın çeviriş şöyle olabilir:
Kıt’a metni
ey pertev-i hak meşrık-ı cân şems-i tecelli
sen mithat’ini cevv-i tahayyürlere attın
allah değilsin fakat ey mü’mîne sultân
oglun gibi bir nûr-ı ilâhiyi yarattın
Çeviri metin
Ey hak ışıltısı (parıltısı), canın (Mevlana’nın) doğum kaynağı, tecellinin güneşi
Sen, ben Midhat Baharî’yi hayretler alemine attın
Allah değilsin ancak ey Mümine Sultan
Sen de bir sanatçısın tamamen Allah nuru olan Mevlana’yı sen yarattın
Şiirin anlam katmanları
Beyit 1/1: ey pertev-i hak meşrık-ı cân şems-i tecelli
pertev-i hak: Hak parıltısı.
meşrık-ı cân: Mevlana için canın doğma kaynağı.
şems-i tecelli: Allah’ın tecellisini güneş gibi çıplak gösteren.
Mümine Sultan’a övgüler dolu bir sesleniş vardır. Bu seslenişte Mümine Hatun üst düzey nitelemelerle övülmektedir. Buna göre Mümine Sultan, Hazret-i Mevlana’nın doğum yeri ve kaynağıdır. Hazret-i Mevlana’yı doğurması ve bu dünyaya getirmesi aslında hem Hakk’ın bu dünyaya bir parıltı olarak yansımasıdır hem de Allah’ın üstün ve mükemmel yaratma gücü ile hikmetinin bir tecellilerine bir örnektir. Bu örnek tecelliyi güneş gibi gösterilmesine aracılık eden Mümine Sultandır.
Baharî’nin şiirde kullandığı “şems-i tecelli” ve “cevv-i tahayyür” tasavvufî kavramlar olup, sâlikin hangi makamda olduğunu göstermektedir. Baharî burada kendisinin hayret makamına ulaştığını söylerken Mevlana’nın bir tecelli mertebesi olduğunu dile getirmektedir. Çünkü Muhyiddin Arabî’ye göre “İnsan bütün tecelli mertebelerini kendinde toplayan son ve en mükemmel tecelligâhtır.” (Ceyhan, 2011: 241). Yine “şems-i tecelli” ile Mevlana’yı hayatta iken tamamlayan Şems-i Tebrizî’ye bir gönderme yapıldığı değerlendirilebilir.
Beyit 1/2: sen mithat’ini cevv-i tahayyürlere attın
cevv-i tahayyür: Hayret alemi.
Midhat Baharî, bilgisi, hikmeti, ilahi aşkı, insanlığa getirdiği büyük hoşgörü ile Mesnevi’nin Divan-ı Kebir’in Fihi Ma Fih’in büyük müellifi Mevlana’dan öğrendikleri gizlerle kendini hayretler makamında görmekte, burada kendinden geçtiğini dile getirmektedir.
Beyit 2/1: allah değilsin fakat ey mü’mîne sultân
Midhat Baharî, kolayca şirke yorumlanabileceğini önceden kestirmiş olmalı ki, şiirinin başında tedbirini almıştır ve uyarısını yapmıştır. Böylece “Allah değilsin fakat Mümine Sultan” ifadesinde, Allah’ın yaratma sanatı ile insanın yaratma becerisinin farklı farklı durumlar ve olaylar olduğu ayırımını yapmaktadır.
Beyit 2/2: oglun gibi bir nûr-ı ilâhiyi yarattın
Midhat Baharî, “Allah değilsin” uyarısının gerekçesini burada “nûr-ı ilâhîyi yaratdın” ile açıklıyor. Burada yaratmak sözcüğünün Türkçedeki anlam evrenine girmek şiirin anlamına da yardımcı olacaktır.
nûr-ı ilâhi: Allah’ın nuru.
Türkçe’de yaratma
Bir sözcüğün anlamı; diğer dillerdeki benzer sözcüklerle tam karşılanamaz. Bunun en açık örneklerinden biri gönüldür. Gönül sözcüğünü, başka bir dilde tam anlamıyla karşılayabilecek sözcük yoktur. Kaldı ki, gönül, Türkçe de tam anlamıyla açıklanamamaktadır.
Yaratma sözcüğünün durumu da benzerdir. Yaratma, Türkçede çok eski ve işlek bir sözcüktür. Orhun yazıtlarında “düzenlemek, uydurmak” anlamlarında yer alırken Uygurcada “donatmak”, Kıpçak Türkçesinde “yoktan var etmek” anlamlarını (Nişanyan) kazanmıştır.
Sözcüğün “parlamak, ışık saçmak” anlamına gelen “ya-” fiilinden türediği düşünülmektedir. Günümüzde işlek kullanılan “yara-” fiilinden ise “yaramaz, yaramazlık, yaranmak, yarayışlı” gibi sıfat ve zarflar türemiştir. Bu köke bağlı olarak “yarat” fiilinden türetilen “yaradan, yaradana sığınmak, yaradılış, yaratan, yaratıcı, yaratıcılık, yaratılış, yaratım” gibi sıfat, mastar ve zarflar güncel Türkçede yaygın kullanılmaktadır.
Yoktan var etmek!
Bu bağlamda Türkçedeki “yaratmak” ile Arapçadaki “halk”ın buluştuğu ortak anlam: “Olmayan bir şeyi var etmek.”tir (TDK Sözlük).
Görülmeyen yeni bir şeyi ortaya çıkarmak!
Bunlardan “Zekâ, düşünce ve hayal gücünden yararlanarak o zamana kadar görülmeyen yeni bir şey ortaya koymak, yapmak.” anlamında yaratmak, insanın yaratma eylemine örnektir (TDK Sözlük). Halide Edip Adıvar’ın “Onlar yarını binâ edecekler, yarının sanatını yaratacaklar.” sözleriyle kurduğu cümlede bu anlam vardır. Ahmet Hamid Tanpınar da “Bu tecrübeler arasında Türk mîmârîsinde kendine bir üslûp yaratmaya çalışıyordu.” derken aynı anlamda cümle kurmuştur.
Ortaya çıkmasına yol açmak, neden olmak!
Hem olumlu hem de olumsuz anlam yüklenebilen “Olmasına, ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak” anlamında yaratmak (TDK Sözlük, Kubbealtı Sözlük) yine insana özgü eylemleri anlatır. Harikalar yaratmak, panik yaratmak, zor durumlar yaratmak, en işlek örnekler.
Yaratanların en güzeli Allah!
1400 yıl öncesinde Kur’ân, Allah dışında da yaratanlar olduğunu söylemiştir. Mü’minûn sûresi 14. ayetinde “fe-tebârake’llâhu ahsenu’l-halikîn” yani “Yaratanların en güzeli olan Allah çok yücedir!” ifadesinde iki önemli yargı var. Öncelikle en üstün yaratıcı Allah’tır. İkinci olarak Allah, başta insan olmak üzere diğer yarattıklarına yaratma becerisi ve yeteneği yüklemiş olmaktadır. O zaman ayette belirtilen diğer yaratıcıların yaratma niteliği ve becerisi; Türkçedeki “olmayan bir şeyi ortaya koymak, bir şeyin ortaya çıkmasına yol açmak” anlamındaki yaratmak ile uyumludur.
Bu sebeple Mithad Baharî, ikinci beyti; “Sen Allah değilsin, ama tamamen Allah nuru olan ve en iyi insan olacak biçimde doğurup büyüttüğün Mevlâna senin sanat eserindir.”, anlamına gelecek biçimde kurmuştur. Buradaki yaratmak; Allaha mahsus olmayan bir şeyi var etmek değildir. Zaten Bahari, şiirde hem Allah değilsin hem de nûr-ı ilâhî sözleriyle Allah’ın yaratmak sıfatını doğrudan ve açık biçimde beyan edip sonrasında insana ait yaratmak “o zamana kadar görülmemiş bir şeyi ortaya koymak, özgün eser” anlamında, Mevlana’yı doğurup yetiştirdiği için Mümine Hatun’u övüyor.
Diğer deyişle şirkle uzaktan yakından şiirin ve bu dizenin ilgisi yoktur.
Değerlendirme:
Bir Mevlevi şeyhi olmasına rağmen Ahmet Midhat Bahari, Nakşibendi Tarikatı şeyhlerinden dersler almış, Sahih-i Buharı dersleriyle hadis ve din bilgisini derinleştirmiş, edebiyat birikimini zenginleştirmiş kâmil bir insandır.
Midhat Baharî’nin Mümine Sultan kıt’ası, Mevlevi çevrelerinde çok iyi bilinen ve inanç yönünden bir sorun görülmeyen tersine itibar edilen bir şiirdir.
Tarih verilmese de Baharî, bu şiiri 1920’lere ya da hemen öncesine denk gelen bir zamandaki Karaman, Mümine Hatun Türbesi ziyareti sırasında yazmış ve söylemiş sonra da kitabına almış görünüyor.
Yine Mevlevi çevresinde iyi bilinen Seniha Bedri Göknil tarafından Baharî’nn Mümine Sultan kıt’ası, dönemin en iyi hattatlarından Mustafa Halim Özyazıcı’ya yazdırılmıştır.
Seniha Göknil’in ısmarlaması üzerine çok dindar hattat olan Mustafa Halim Bey, hiçbir sakınca görmeden Baharî’nin şiirini hat levhasına almıştır.
Mustafa Halim Özyazıcı’nın yazdığı hat levhası, 1980’lerin sonunda ya da 1990’ların başında ortadan kaybolmuştur, belki de yok edilmiştir.
Bu hat levhası günümüze gelebildi ise muhtemel maddi değeri, 1 milyon TL’nin üzerindedir.
2017’de Konya’dan bir hayırsever, Mümine Hatun’a olan sevgi ve saygısıyla tekrar aynı kıt’anın ikinci beytini Hattat Mahmûd Şahin’e yazdırmış ve bu levha, Mümine Hatun mezar kafesine asılmıştır.
Mahmud Şahin tarafından yazılan hat levhasının Karaman Müftülüğünce yok edilmeden bir an evvel korumaya alınması gerekmektedir.
Türkçede yaratmak sözcüğünün Arapçadaki yaratmak dışında anlamları vardır. Buna göre özgün ve yeni ürünler ortaya çıkarabilmenin adı da yaratmaktır.
Hat levhasında ne yazdığını okuyamayan cahiller, ancak 2018’de yazdığım Aktekke yazısı ile hat levhasındaki şiirden haberdar olmuşlar ve derin tasavvufi anlamlar ile ilahi aşk yüklü şiire, sadece yaratmak fiili üzerinden şirk hükmünü koymuşlardır.
2025 Şubat ayında bir şirk uzmanı tarafından Midhat Baharî’nin Mümine Sultan kıt’ası ve onun hat levhası, içinde şirk taşıdığı iddiasıyla bir kez daha itibarsızlaştırılmıştır.
Baharî’nin Mümine Sultan kıt’ası tasavvufi bir şiirdir. Bütününe bakıldığında Allah’ın yaratma kudreti, Mevlana’nın, Mümine Hatun’un ve Baharî’nin bulundukları tasavvufi mertebelere dair anlatımlar açık ve kesindir. Ancak bunu görebilmek için önce iyi niyetli olmak gerekiyor sonra üst düzey hem şiir bilgisine hem tasavvuf bilgisine ihtiyaç vardır.
Midhat Baharî, Allah’ın yaratma kudreti ile insanların özgün eser verme yeteneği karışmasın diye şiirde baştan “Allah değilsin” sözüyle hem uyarısını yapmış hem de ayrımı belirtmiş böylece de Mümine Hatun tarafından doğurulan ve yetiştirilen Mevlana’nın bir sanat eseri olduğunu vurgulamıştır.
Şiire göre, şiiri yazdığında Midhat Baharî hayret makamındadır.
Eserleri, kişiliği, hoşgörüsü, evrensel düşünceleri ile tüm zamanlarda insanlığa büyük hizmeti ve etkisi ile Türk İslam medeniyetinin büyük isimlerinden Mevlâna, Allah’ın üst noktada bir tecellisi olarak şiirde nitelenmektedir.
Yine Mevlâna, ilahî nûr, yani Allah nuru nitelemesiyle yüceltilmektedir.
Şiirde hem Mevlana’yı doğurması hem de yetiştirmesi ile Mümine Hatun, “yaratdın” ifadesi ile sanatkarane övülmektedir.
Yukarıdaki gerekçeli açıklamaların gafletinde şiirdeki “yarattın” kelimesi üzerinden şirk hükmü vermek sadece linçtir ve yargısız infazdır.
Sonuç
Tasavvufi derin kavramlarla oluşturulmuş ve ince söz sanatlarıyla örülmüş ancak uzmanların açıklayabileceği, Mümine Sultan için yazılmış bu şiiri, konuşma dilinden bir cümle gibi görerek hakkında yargılar oluşturmak, değerlendirmeler yapmak sığ ve yüzeysel zihniyet göstergesidir, önyargılı davranmaktır, şiiri anlamadan şirk vurgusunda inat etmek ise suizandır, tutucu bir yaklaşımdır.
Şiirde Mümine Hatun’a atfedilen “yaratmak” fiili, Allah’ın “yoktan var etmek” anlamındaki “halk etmek” fiili değildir.
Şiirdeki “yarattın” sözü üzerinden düşünmeden hem şirk yaygarası yaparak hem de fitneye davetiye çıkararak yapılan linç ve itibarsızlaştırma, toplumun düşünce, inanç, sanat, tasavvuf derinliğini göstermesi açısından bir sosyal deney işlevi görmüştür.
Yaşanan gelişmelerden sonra bu hat levhasının Aktekke Camii’nde Mümine Hatun mezar kafesine asılı durması; tasavvufi derinliğin ve dini hoşgörünün tam özümsenmediği koşul ve ortamlarda fitne ateşi olmaktan başka bir yararı olmayacaktır.
Bu sebeple, Mümine Sultan kıt’asının yazılı olduğu hat levhasının türbeden kaldırılması, hattatına ya da kıymet bilen emin ellere teslim edilmesi en sağlıklı yoldur.
Mümine Hatun için yazılmış olan ancak bir nedenle ortadan kalkmış olan diğer hat levhalarının tekrardan yazdırılıp resmi koruma altında Aktekke Camii’ne asılması hem Karaman’daki Mevlevilik misyonuna hizmet hem de Türk İslam sanatının Karaman’da Mevlâna’nın annesinin makamında temsil edilmesi açısından önemlidir.
Kaynaklar:
Ayten Lermioğlu, Hz. Mevlâna ve Yakınları, Redhouse Yayınevi İstanbul 1969
Emin Işık, Midhat Baharî, TDV İslam Ansiklopedisi, C 30 İstanbul 2020, s. 6-7.
Galip Güner, “Yarat- “Yaratmak, Halk Etmek” Fiilinin Etimolojisi”, Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 7/3, Summer 2012, p. 1415-1423, Ankara-Turkey
Harun Dikkaya, Ahmet Mithat Bahârî Beytur'un Hayatı, Eserleri ve Mihrâb-I Aşk Adlı Eseri, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2016
İbrahim Hakkı Konyalı, Karaman Tarihi, Baha Matbaası, İstanbul 1967
İlhan Ayverdi, Kubbealtı Sözlük, www.lugatim.com, 2024
Midhat Baharî Beytur, Mihrâb-ı Ask, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul, 1964.
Semih Ceyhan, “Tecelli”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 40, İstanbul 2011, s. 241-243
Sevan Nişanyan, Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi, https://www.nisanyansozluk.com/, 2002-2025
Simsekler, Nuri, Pîr Askına, Timas Yayınları, İstanbul 2009
TDK, TDK Sözlükleri, www.sozluk.gov.tr, 2025
Yusuf Yıldırım, “Huzur Mekân-ı Mâder-i Mevlana ya da Aktekke Camii”, www.dunyabizim.com, https://www.dunyabizim.com/gezi-mekan/karamanin-huzur-mekni-mder-i-mevlana-ya-da-aktekke-camii-h29331.html, 06/06/2018, E.T. 06/06/2018
Zeynep Koyuncu, “Mâder-i Mevlânâ Mümine Hatun’a Yazılan Manzumeler”, SEFAD, 2021; (45): 253-270