MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE, KARAMAN, KARAMANOĞULLARI, MANKURTLAŞMA
YUSUF YILDIRIM
Eğitimci Arşivci Yazar
“15 Temmuz 2016 Darbe Kalkışması” sonrası birçok kurum ve kuruluşun kapatılmasını izlerken darbe ile bağlantılı bir dizi tutuklamalara da şahit olduk.
Bu tutuklamalardan bir tanesi biz Karamanlıları daha fazla ilgilendirmektedir. Çünkü tutuklananlar kişilerden biri eski Zaman gazetesinin bodoslama yazarı Mümtaz’er Türköne’dir. Mümtaz’er Türköne; bizi tam altı yıl öncesine götürdü.
Altı yıl önce ne olmuştu bir hatırlayalım!
Altı yıl önce Mümtaz’er Türköne, “Mankurtlar” adlı bir dizi köşe yazısına başlamıştı. Sanırım ki o yazı dizisi altı hafta sürmüştü. O yazılardan bir adedinde Mümtaz’er Türköne freni boşalmış kamyon gibi Karaman’a saldırmıştı.
Mümtaz’er Türköne, 19 Ağustos 2010 tarihli “Mankurtlar (V): Karaman Beyleri” adlı köşe yazısında Karamanlıları ve Karamanoğullarını hiçe sayarak hakaret dolu bir köşe yazısı kaleme almıştı.
Ben de acizane üstüme bir vazife edinip Mümtaz’er Türköne’nin bu köşe yazısına cevap niteliğinde bir yazı kaleme almıştım.
Hiçbir zaman Mümtaz’er Türköne tarafından dikkate alınmayan bu yazıyı; paslanan hafızaları tazelemek için tekrar kamuoyu ile paylaşıyorum.
Mümtazer Türköne Niye Karamanoğulları’na Saldırıyor?
Mümtazer Türköne, geçen Perşembe, köşesine Karamanoğullarını taşıdı. 2009 Mayıs ayında da benzer bir yazı yazmıştı. Yine geçen yıl, Konya menşeli bir yazar da dil fermanını ağzına dolamıştı. Yani, Karaman’ın tarihi değerlerine ya da Karamanoğulları’na saldırmak, her nedense alışkanlık haline gelmeye başladı.
Tamamen polemik tarzında geçen yazının en göze çarpan kısımları ise şöyle:
“…Bugün Karaman Üniversitesi'ni süsleyen ve Türk milliyetçilerinin mottosuna dönen bu ferman, Selçuklu-İlhanlı Sarayı'nın kozmopolit dünyasına karşı bir tür Türkmen tepkisini dile getiriyordu. Şöyle diyordu Karamanlı Mehmet Bey: "Bugünden sonra hiç kimse sarayda ve divanda ve meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya." Ne kadar etkileyici değil mi? …”
“…Karaman Beyi aldığı şehirlerde taş üstüne taş bırakmamış, zayıfı ezmiş, güçlülerle ittifak yapmıştı. Osmanlı, geldiği her yerde adaletle hükmetti, zayıftan yana oldu, farklı olana saygıyla yaklaştı…”
“…Karaman Beyliği'nin tarihi, neredeyse sadece gözünü Batı'ya çevirmiş Osmanlı'ya ayak bağı ve daha ötesi bela olmaktan ibarettir…”
“…Karaman Beyliği sonunda Osmanlı'nın birkaç düzine Karaman'ı kuşatan ufku altında ezildi ve yok oldu. Tarihe hiçbir hayırlı iz bırakmayan bu beyliği, Mankurtlaştırdığı Türkmen taifesi ile hatırlamamız gerekiyor…”
Aslında tüm Karamanlılar, bu tür hakaretlere ve saldırılara alışkındırlar. Çünkü tarihçilerin büyük bir kısmı ve tarih kitaplarının tümü Karamanoğulları ile Osmanlı ilişkilerini bu şekilde anlatırlar. Mutad bilgilere göre Karamanoğulları, her zaman Osmanlı’yı arkasından vuran bir haindir. Mümtazer Türköne Hoca’nın söyledikleri de zaten lise tarih kitaplarındaki bilgilerden ibaret. Yeni bir şey söylemiyor ya da söyleyemiyor. Zaten yeni bir şey söylemeye niyeti de yok görünüyor.
Ulusal düzeyde, Karaman’ın tarihi değerlerinin öyle ya da böyle mevzu edilmesini, çok anlamlı buluyorum. Görünüşte oldukça aşağılayıcı, hakaretvari bir üslup ve içerik ile yazılmış olan bu yazı, aslında Karaman’ın, dil fermanı, Türkçe, Yunus Emre gibi değerlerine ait etkinliklerinin ne kadar ses getirdiğinin bir göstergesi. Çünkü Karaman, ulusal düzeyde hiç bu kadar muhatap alınmamıştı. Demek
ki, Karaman, dışarıdan iyi takip ediliyor, Karaman’da yapılan etkinlikler, gerekli yerlerde etkisini tam gösteriyor.
Tarihten konuşuyorsanız mutlaka tarihin bir bilim dalı olduğunu bilerek konuşmanız gerekir. Aslı astarı olmayan iddialar ile ortaya çıkarsanız, siz dedikoducu, iddialarınız da dedikodu olmaktan öteye gitmez. Tarih bilmek demek, olayları doğru tahlil etmek demektir. Her olayın arka planında mutlaka kültürel, dini, ekonomik, sosyal etkenler vardır. Bu etkenleri doğru süzgeçten geçirmezseniz her olayı yanlış anlar ve yorumlarsınız.
Karamanlılar, Osmanlı’yı sever, çünkü Osmanlı, arkasında büyük bir medeniyet bırakmıştır. Kıskanmaz. Güzel ve iyi olan her şeyi kabul eder. Karamanlılar, tüm tarihi boyunca Karaman oğullarını sevmiş ve onlarla gurur duymuşlardır. Çünkü Karaman oğulları, pek az şehre nasip olan başkentliği, Larende’ye vermişlerdir. Böylece Karaman’da doğan her nesil, tarihi eserlerle dolu bir şehre sahip olmanın mutluluğu içindedir. Ama asla bölgesel milliyetçilik yapmazlar. Kuru bir taraftarlık içinde olmayacak kadar olgundurlar.
Bu noktada yukarıda aktardığımız iddiaları cevaplandıralım:
Mehmet Bey’in dil fermanı, dönemin iktidarına ve kültürüne karşı bir haykırıştı. Bu haykırış, sadece Mehmet Bey’in keyfi ve bireysel bir eylemi değil, tüm Türkmen boy ve aşiretlerinin ortak sesi idi. Türkmenler,1239 yılında da Selçuklu Devleti’ne karşı, tarihe Babai İsyanı adı ile geçen, büyük ve toplu bir isyan başlatmışlardı. Anadolu Selçuklu Devleti o isyanı, ancak paralı Frenk askerleri ile bastırabilmişti. O isyanın da temel sebebi, kültürel farklılık ve ayrışma idi. Ferman’dan 20 küsur yıl sonra ortaya çıkan Osmanlı Devleti, devlet dilini, Farsça değil de Türkçe yaptı. Osmanlı Arşivi’ndeki belgelerin tamamı istisnasız Türkçedir. Yine münşeat, mecmua, şehname tarzı kaynakların hemen hemen hepsi Türkçe yazılmıştır.
Ya Osmanlı, Anadolu Selçuklu Devleti gibi, devlet dilini Farsça yapsa idi? Soruya gerek yok. Zaten Anadolu Selçukluların tüm kaynakları Farsçadır. Farsça o kadar içlerine işlemişti ki, sultan isimleri bile tamamen Farsça kaynaklı idi. Alaaddin Keykubad, İzzettin Keykavus, Gıyaseddin Keyhüsrev…
Altı asır süren ve yetmiş üç milleti içinde barındıran Osmanlı, imparatorluğun her yerinde, yazışma dili, devlet dili olarak, hep Türkçe’yi kullandı. Yani bir Arap, Arnavut, Bulgar, Yunanlı ya da her hangi biri, devlet ile olan ilişkilerinde, Türkçe’yi kullanmak ve yazışmak mecburiyetinde idi. Çünkü devlet, her millete ayrı bir dil kullanmıyor, ortak dil olarak Türkçe’yi benimsemişti. Aksini söylemek imkânı var mı?
Karaman Beyliği’nin şehirleri yakıp yıktığı iddiası, tam bir, çamur at izi kalsın mantığı ile söylenmiş bir söylentidir. Bu sözü söyleyen kişi, bir de örnek verse ya! Ama örnek yok. Karamanoğulları, Antalya’dan Kayseri’ye kadar, idareleri altındaki tüm şehirlerde, mutlaka bir eser bırakmıştır. Verebileceğimiz en iyi örnek ise Hz. Mevlana’nın türbesidir. Bugünkü hali ile yeşil kubbeli Mevlana Türbesi’ni, Karamanoğulları’nın büyük hükümdarlarından Alaaddin Bey yaptırmıştır. Ama Osmanlı, maalesef Larende’yi alırken, şehri tamamen yakıp yıkmıştır. Yıktığı kaleyi tekrar yaparken, bu sefer civarda bulunan sultan saray ve camilerinin taşlarını kullanmıştır. Karaman Kalesi’ndeki Allah isimleri ve ayet yazılı taşlar, Osmanlı’nın yıktığı cami ve saraylardan kalmadır.
Daha önce de söylediğimiz gibi, Karaman oğulları her nedense hep hain olarak görülür. Bizler de tarihe, bir mecburiyet gibi hep günümüzden bakarız.
Sanki Karamanoğulları bir devlet değil de sadece Osmanlı Beyliği bir devlet idi. Osmanlı deyince kafamızda bir imparatorluk resmi çizilidir. Oysa 14-15. Yüzyıllarda, hem Osmanlı, hem de Karamanlı birer beylikti. Yani Osmanlı ne kadar var olma ve gücü elde etme mücadelesi verdi ise Karamanlı da o kadar aynı mücadeleyi vermiştir. Ne yani Osmanlı, doğuda batıda, kuzeyde güneyde sınırlarını genişletirken Karamanlı sessiz mi kalacaktı. Tabi ki Karamanlı da kendi var olma mücadelesini sonuna kadar verecekti, verdi de zaten. Bu mücadeleden elbet bir galip çıkacaktı. O galip maalesef Osmanlı oldu. Ya Karamanlı galip çıksa idi? O zaman hain damgasını, Osmanlı’ya mı vuracaktık? İşte sakat olan anlayış budur. Bu mücadeleye günümüzden bakarak yenilen tarafı hain ilan etmek hiç de sağlıklı bir bakış açısı değildir. Bu açıdan bakarsak, bugün Osmanlı toprakları üzerinde kurulu olan devletlerin, Osmanlı’yı hain ve emperyalist ilan etmelerini son derece haklı bulmamız gerekir.
Mankurtlaştırma! Belki Karamanoğulları hakkında hiç yapılmayacak bir yakıştırma. İnanılmaz, son derece çirkin bir suçlama. Karamanoğulları gibi saf bir Oğuz boyu, acaba kimi mankurtlaştıracaktı ki?
Mankurt terimi, Cengiz Aytmatov’un dünyaya kazandırdığı bir kavram. Aytmatov, dünyaca ünlü romanı, Gün Olur Asra Bedel’de içinde bulunduğu toplumun, kendi kültürüne olan yabancılaşmasını ele alır. Aytmatov, Stalin dönemi Sovyet Rusyası’nda yapılan kültürel emperyalizmi anlatmak için mankurt kavramını kullanır. Mankurt, geçmişini unutmuş, bedeniyle ve ruhuyla karşı tarafın buyruğu altına girmiş, yeni efendisine yaranmak için kendi değerlerine, ailesine ihanet edenlerin ortak adıdır.
Gün Olur Asra Bedel’de geçmiş ile şu an, gerçekler ile destanlar iç içedir. Juan Juanlar(Avarlar-Aparlar), Sarı Özek bozkırında yaşayan Naymanların(çoğunluğu Kazakistan’da yaşayan bir Türk topluluğu) topraklarını istilâ eder. Tutsak aldıkları Nayman gençlerinin kafalarına yaş deve derisinden bir başlık geçirirler. Güneş altında kurumaya ve daralmaya başlayan deri, esirlere korkunç acılar verir. Ayrıca çıkan saçlar deve derisine giremediğinden dönüp kurbanın kendi kafa derisine girer böylece tutsaklar hafızalarını kaybeder. Tutsaklar bu işkencenin sonunda ya ölürler ya da mankurtlaşırlar yani belleklerini ve bilinçlerini yitirirler. Juan Juanlar, tutsakların anılarını belleklerinden silmekle, insanlığın bilincini yok etmekle insanlık onurunu ayaklar altına almayı başarmış bir topluluktur.
Mümtazer Türköne’yi belki de çirkinleştiren ve basitleştiren ifadeler, bu ifadeler. Tamam, sen, şu anki Türk toplumunun mankurtlaştırıldığını söylemek istiyorsun. Ama mankurtlaştırılan bir toplum örneğini, Karaman oğulları üzerinden vermek, tarifi mümkün olmayan bir faciadır. Son derece ağır bir itham olan bu iddia, sahibine ancak bir echel sıfatı yüklemektedir.
Sadede gelirsek: Ne Mankurduz, ne de herhangi bir görüşün kuru taraftarıyız. Tersine ecdadına, geçmişine kültürüne sahip çıkan hem Osmanlıyız, ama daha çok KARAMANLIYIZ.
***
Bu 24/08/2010 tarihinde Karaman’da yerel bir sitede yayımlanmıştır. Mümtaz’er Türköne’nin tutuklanma haberi üzerine altı yıl sonra Karaman kamuoyu ile bir kez daha paylaşılma gereği duyulmuştur.