Giriş
Sapancalı Hasan Hüsnü Savaşçın’ın Karaman kitabı ikinci nüshasında ağırlıklı ele aldığı konulardan biri de Karaman âsâr-ı atîkasıdır (Sapancalı, 1922: 31-46). Kitabın da altıda birlik bölümünü oluşturan âsâr-ı atîka başlığı altında Nefîse Sultan Medresesi, İbrahim Bey İmareti, Emir Musa Medresesi, Canbaz Gazi Mektebi, Mâder-i Mevlânâ Zâviye / Camii, Kızlar (Alaaddin Bey) Türbesi, Larende Kalesi işlenmiş, son bölümünde ise batıl inançlara dair bir eleştirel değerlendirme yapılmıştır.
1922 yılındaki tarihi eserleri kayıt altına alması, bugüne gelemeyen tarihi eserler hakkında zengin veri sağlaması, dolaylıca dönem yaşamına, olaylarına ve sözlü kültürüne kayıt tutması, metinlerin döneminin mimari, sanat tarihi, matematik terimlerini barındırması bakımından Sapancalı’nın Karaman âsâr-ı atikasına dair verdiği bilgiler son derece değerlidir.
Sapancalı Hasan Hüsnü’nün, “Cami ve Mescidler” başlığı altında ayrıca gösterdiği Arapoğlu Camii, Dikbasan Camii, Siyahser Camii ve Tekkesi, Kadiri Zaviyesi (Kadirhane Camii), Yunus Emre Camii, Nuh Paşa Camii de (Sapancalı, 1922: 47-50) aslında âsâr-ı âtika grubunda eserlerdir.
Sapancalı’nın âsâr-ı atîka konusunda verdiği bilgiler; “Karaman’da bulunan eski eserler nelerdir, son durumları nasıldır, mimari ve sanatsal özellikleri nelerdir, Sapancalı’nın metinlerinde dil ve anlatım nasıldır, Sapancalı’nın asâr-ı atîka metinleri halk yaşamı ve kültüründen neler barındırıyor?” sorularına yanıt verir.
Bu yazıda önce “âsâr-ı atîka” terimi açıklanacak sonra Sapancalı’nın Karaman Âsâr-ı Atîka ana başlığı altında konu açtığı eserler bağımsız ele alınıp değerleindirilecektir. İnceleme ve değerlendirme şu sıralamada olacaktır:
1-Eser biriminde özgün metin çevirisi
2-Eser biriminde özgün metin dil içi çeviri
3-Eser biriminde metinlerin tarihçe, kitabe, terim kavram, halk kültürü, dönem olay kaydı, edebi ve kişisel ifadeler, dil ve anlatım özellikleri bakımından metin çözümlemesi
4-Sapancalı’nın Karaman âsâr-ı atîka anlatımında yaptığı yanlışlar
5-Değerlendirme
6-Elde edilen verilerin sonuç bölümünde bağlanarak konunun bitirilmesi
Özgün metin dilici çevirisinde Sapancalı’nın imlasına ve noktalama işaretlerine bağlı kalınacaktır.
Âsâr-ı ‘atîka terimi
Farsça bir tamlama olan âsâr-ı atîka, sözcük anlamıyla “eski eserler” demektir. Tamlamadaki “âsâr” Arapça eserin çoğuludur ve eserler anlamındadır; yine Arapça kökenli “atîk” de eski anlamındadır. Latince kökenli “antika” ve Fransızca’daki “antiquité” âsâr-ı atîka ile eş anlamlı olsa da bir kavram olarak birbirlerini karşılamadıkları görülür (Önge, 2018: 11).
Terim olarak “âsâr-ı atîka” çok daha geniş bir anlamdadır ve batılıların Osmanlı Devleti’ndeki tarihi eser yağmasına karşı aynı adla yaptığı yasal düzenlemelerle kavramlaşmıştır. Buradan hareketle yabancıların tarihi eser kaçakçılığı ve talanına karşı Osmanlı Devleti, 1869, 1874, 1884 ve 1906 yıllarında olmak üzere dört kez âsâr-ı atîka nizâmnâmesi (eski eserler tüzüğü) çıkarmıştır. 1906 yılında çıkan nizamname, Cumhuriyet döneminde de 1973 yılına kadar koruma konusunda biricik yasal dayanak olmuştur (Akozan, 1977: 29).
Son nizamnamedeki tanıma göre (Önge, 2018: 12) Osmanlı Hükümetinin tasarrufundaki arazide vaktiyle yerleşik olan tüm eski toplumların, güzel sanatlar, bilim, edebiyat, din ve geçim sağlamaya yönelik faaliyetler ile ilgili, istisnasız olarak tüm ürünler “âsâr-ı atika”dır.
Verilen döküme göre; cami-i şerifler, hayrat ve diğer kutsal yapılar, terk edilmiş putperest mabedleri, içinde ayin yapılmayan sinagoglar, bazilikalar, kiliseler, manastırlar, kümbetler, hanlar, kale ve burçlar, kasaba surları, evler, tiyatrolar, köprüler, at meydanları, sirkoslar, stadlar, hipodromlar, amfitiyatrlar, hamamlar, rıhtımlar, duvarlı duvarsız kuyular ve sarnıçlar, şoseler, dikili taşlar, su yolları, höyükler, mezar odaları, lahitler, direkler, sandukalar, tasvirler, kabartmalar, steller, heykeller, heykelcikler, figürinler, yazılı ve kabartmalı kayalar, deri, bez, papirüs, parşömen ve kağıt üzerindeki el yazıları, işlenmiş çakmak taşları, silahlar, alet, edevat ve vazolar, topraktan yapılmış ürünler ve züccaciye, süs eşyası, yüzükler, mücevherât, vezinler, sikkeler, madalyalar, kalıplar, yazılı taşlar, ahşap eşya, oyma ve kakma işleri, fildişi ve kemikten yapılmış ürünler, âsâr-ı atika’dır (Önge, 2018: 12).
Bu tanıma göre günümüzde antika, nadir eser, tarihi eser, eski eser, müze eseri, somut kültürel miras adlandırmaları altındaki her türlü kültür eseri “âsâr-ı atîka” kapsamındadır.
Terim tanımından bakışla Sapancalı’nın tespit ettiği ve yazdığı Karaman âsâr-ı atîkası (Karaman eski eserleri); cami, medrese, imaret, zaviye, türbe, künbed, kaledir.
Karaman âsâr-ı ‘atîkası
Âsâr-ı ‘atîka
Özgün metin
Karaman merkezinde gerek san’at mi’mârî gerek kıymet-i târîhiyesi i’tibâriyle pek değerli binalar vardır
Vâ esefâ ki en nâdîdeleri birer birer harâb ve türâb hâline girmekdedir kasaba olsun ekser köyler olsun hakkıyla gezilerek tedkîkât yapılırsa Karaman âsâr-ı ‘atîkası içün cildlerle kitâb dolar. ‘Umûmiyet i’tibâriyle mebânî-i kadîmesi mensî ve metruk kalmış ba’zı zevât devr-i meşrutiyete gelinceye kâdâr İstanbul hükûmetinin Karaman oglı âsârına ve diyârına bi’l-iltizâm kulak asmadı diyorlar. Bu doğrudur eski pâdişâhlarımaza bir isnâd teşkil ider ki söyleyenler her hâlde çok hatâ’ idiyorlar. Karaman zâdeler yapdıkları muhârebelerde kaç def’a maglûb ve esîr oldılarsa her def’asında pedercesine mazhar lutf olarak hükûmetleri i’âde olundı çok zamânlar himâye olundı. Bunı dimek isterim ki saglıklarında Karaman zâdelere bu kâdâr rahîm davranan hânedân oraları kabza-i teshîrine aldıkdan sonra yâdgârları kalan âsârına ri’âyetkâr davranır. Ol zamânlar hükûmet merâm itse Karaman zâdelere ‘âid en ufak eserleri bile mhâ iderdi.
Sâniyen sâ’ir ülkelerimizde hatta pây-i- taht-ı Osmânî’de bile dikkatsizlikden harâb ve mahv derecesine varmış yüzden fazla âsâr-ı nefîse vardır buna da mı ta’arruz diyeceğiz
Ne ise bu cihetleri Karaman zâdelere ‘âid (târîh) kısmını okuyan kâri’lerim mehâkime itsün biz sıra ile âsâr-ı kadime tedkîke başlayalım. (Sapancalı, 1922: 31,32)
Karaman eski eserleri (dil içi çeviri)
Karaman merkezinde hem sanatsal ve mimari hem de tarihi önemi bakımından pek değerli yapılar vardır.
Ne yazık ki, en seçkinleri bile birer birer harab ve turab (toprak) olmaktadır. Hem kasabada (Karaman) hem de köylerde hakkıyla bir araştırma ve inceleme yapılsa (ve yayınlansa) Karaman tarihi eserleri için ciltlerle dolu kitap çıkar. Bazı kişiler, “Meşrutiyete kadar İstanbul Hükümetinin Karamanoğlu eserlerine ve diyarına gerekli önemi verip kulak asmadı” diyorlar. Bu doğrudur. Eski padişahlarımıza bu bir dayanak oluşturur ki söyleyenler aslında çok büyük hata ediyorlar. Karamanoğulları yaptıkları savaşlarda kaç kez mağlub ve esir oldularsa o kadar babacan tavırla Osmanlı’dan iyilik görüp yönetimleri (ve egemenlikleri) iade edildi ve çok zaman da korundular.
Şunu demek istiyorum: Sağlıklarında Karamanuğulları’na bu kadar bağışlayıcı olan Osmanlı hanedanı, yönetimine aldıktan sonra da Karamanoğlu hatıraları olan tarihi eserlerini gözetir, ilgilenir. İkinci olarak diğer bölgelerimizde hatta Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da bile ilgisizlikten harap ve yok olma derecesine varmış yüzden fazla enfes tarihi eser vardır, şimdi buna da mı bir saldırı (bir kötü niyet) diyeceğiz.
Neyse konunun bu yönünü Karamanoğullarına ait tarihi kısmını (ikinci kitabım Karamnaoğulları) okuyan okuyucularım değerlendirsin. Şimdi sıra ile Karaman tarihi eserlerini ele alalım:
Karaman âsâr-ı ‘atîkası (eski eserleri) metin çözümlemesi
Karaman tarihi eserlerine genel bakış
Mimari, sanat tarihi ve tarihi önemi bakımında Karaman’da değerli tarihi eserler vardır.
Yazık ki, en seçkinleri harap durumdadır.
Daha kötüsü iyi bir inceleme ve araştırma yapılırsa köy ve kasabalarda içinde daha birçok tarihi eser ortaya çıkacaktır.
Karaman tarihi eserleri çoğunlukla unutulmuş ve terkedilmiş durumdadır.
Karaman’da bazı kişilerin İstanbul eleştirisi
Bazıları, İstanbul’un Karamanoğlu eserlerine önem vermediğini, sahip çıkmadığını söyler.
Sapancalı kişisel görüş ve yargıları
Osmanlı gerçekten Karamanoğulları eserlerine önem vermemiş olsa idi, Osmanlı Karamanlı savaşlarında tüm Karamanoğlu eserlerini yıkar, yok ederdi.
Bunun haricinde Osmanlı, ülke genelinde yüzlerce ilgisizlik ve bakımsızlıktan yok olma tehlikesi altındadır.
Not: Bu yazıdan sonra Sapancalı’nın Karaman âsâr-ı atîkası sınıfından anlattığı Nefise Sultan Medresesi, İbrahim Bey İmareti, Emir Musa Medresesi, Canbaz Gazi Mektebi, Mader-i Mevlâna, Kızlar Türbesi (Alaadin), Diğer Kızlar Türbesi, Larende (Karaman) Kalesi, sırasıyla tek tek ele alınıp değerlendirilecektir.