Kırk yılı aşkın saltanatında Karamanoğlu İbrahim Bey Karaman, Konya başta, devletin birçok yerinde ölümsüz eser yaptırır. Bunlardan Karaman’daki İmaret ile İbrahim Bey adı ölümsüzler listesine altın harflerle yazılır. Türk tarihinin de özgün eserlerinden olan İmaret’in mihrabı dışında kündekârî kapısı da yüksek sanat ile ortaya konmuş bir eserdir. İmaret’i ve kapısını bir o kadar ilginç kılan bir özelliği de ahşap kapısının kanatlarındaki kitabedir.
Son zamanlarda daha çok soruluyor, İbrahim Bey İmareti’nin kapısındaki “kapımız açıktır girene, malımız helaldir yiyene” sözü kime aittir? Sırf merak gidermek isteyenlerin yanında resmi ya da sivil ziyaretçiler, bu sorunun yanıtını bilmek istemekte.
592 yıldır kündekârî kapıda yazılı duran bu sözün kime ait olduğuna dair tarihten, günümüzden, ulusaldan yerelden hiçbir kimse kesin ve somut bir bilgi veremedi, bir tespitte bulunamadı.
Şimdi 1432 yılında yapılan İbrahim Bey İmareti’nin kündekârî kapısı üzerine yazılan bu söz etrafında birkaç soru daha var!
Gerçekten bu söz anonim mi, birine aitse kim tarafından söylenmiştir?
Diğer yanda, şu soru da yanıt bekler: Bir şiirden bir beyit midir, sloganik bir ifade midir ya da hamâsî bir söylem midir?
Bunların dışında bu kündekârî kapı tarih içinde özellikle son yüzyıllarda kendi etrafında hikâyeler oluşturdu. İmaret’in kapısının İstanbul’a taşınması sanılandan, 1910’lardan biraz daha öncedir. Oppenheim’in 1899 Karaman İmaret fotoğraflarında eserin girişine çoktan bir tahta kapı takıldığı görüldüğünden kündekârî kapının 1899’dan daha önce İstanbul’a götürüldüğü anlaşılmaktadır.
Bir başka bilinmesi gereken de yüzyıllardır saklı bir inci gibi duran ancak Karaman halkının bi-haber olduğu İbrahim Bey İmareti’nin kündekari kapısındaki yazıdan ilk söz eden, 1967 Karaman kitabında, İbrahim Hakkı Konyalı’dır.
Günümüzde “kapımız açıktır girene, malımız helaldir yiyene” biçiminde yaygınlık kazanan bu sözün aslı da Arapçadır. İmaret’in kündekârî kapısı sağ ve sol kanatları üst panolarına istif yöntemiyle, celi sülüs yazı ile yazılmıştır:
bâbunâ meftûhun li-men dahale/mâlunâ mubâhun li-men ekele
Tam Türkçesi şöyledir:
giren kişi kapımız açıktır, yiyen kişi için malımız helaldir
Medeniyetimizde misafirperverliğe, cömertliğe vurgu yapan ve şiir gibi görünen anonim mi, bir şahsa mı ait olduğu belli olmayan bu sözün kime ait olduğunu tespit etmek için yapılan araştırmalarla sonunda bir kaynağa ulaşıldı. Hedefe yüzde yüz isabetle varmanın yanında bu araştırma sürecinde çok şaşırtıcı bilgiler de yakalamak işin tuzu biberi oldu.
Araştırmalar gösterdi ki, bu sloganik sözün Karaman dışından ortağı var. Bodrum’da Hacı Molla Han kapısı üzerine “bâbunâ meftûhun li-men dahale (giren kişi için kapımız açıktır)” metniyle bu sözün ilk yarısı yazılmıştır.
Daha ilginci ise bu söz, tam 1000 yıllık. İlk metninde bir kelime farklılığı var:
bâbunâ meftûhun li-men dahale ve hubzunâ mubâhun li-men ekele
Görüldüğü üzere bu sözün ikinci bölümünün ilk kelimesi için “hubz” kullanılmıştır. Arapça olan “hubz” ise “ekmek” anlamındadır. O zaman ilk şekliyle sözün Türkçe anlamı şöyle olmaktadır:
kapımız açıktır giren kişi için, ekmeğimiz helaldir yiyen kişi için
Buraya kadar her şey tamam, iyi ama asıl soru yanıtını hala bulmadı. Bu sözün bir sahibi var mı yoksa anonim mi?
Evet bu sözün bir sahibi var hem de İslam tarihi literatüründe önemli bir dini ve tarihi kişilik!
Kâzerûnî diye biliniyor. Tam adı Ebû İshâk İbrahim b. Şehriyâr el-Kâzerûnî! İran’ın Fars eyaletinde Kâzerûn kasabasında 963 yılında doğmuş ve 1035 yılında hayata gözlerini yummuş.
Bu sözlerin ona ait olduğuna dair bir kayıt, bir kaynak var mıdır? Tabi ki var!
Kâtip Çelebi’nin “Sullam el-Vusul ila Tabakat el-Fuhul” adlı eserin beşinci cildi, 234. sayfasında onun hakkında nokta atışı şöyle bir bilgi vardır:
Türkçe çevirisi
Şehriyâr oğlu Şeyh Ebu İshak İbrahim, [1035/424 yılında] 69 yaşında vefat etti ve birçok fazileti vardı. Onun sözlerinden: Kapımız açıktır giren için, ekmeğimiz helaldir yiyen için, toprağım en büyük panzehirdir, yolculuğum mahşer gününe kadar uzanır ve korumam altmış fersahta altmış fersahtır.
Bu noktada “bâbunâ meftûhun li-men dahale / mâlunâ mubâhun li-men ekele” sözünün tespitinde iki yönlü sonuç vardır.
Karaman için ise İmaret’in kündekârî kapısı üzerindeki bu meşhur sözün sahibi artık bilinmez değildir. Bin yıllık bu sözün sahibi Kâzerûnî’dir.
Literatürde artık Kâzerûnî’nin sözünün Anadolu’da en az iki yerde kitabe olarak yazılı olduğu biliniyor olacak.
Görüldüğü üzere tam metin, İmaret’teki sözden daha uzundur. Burada sözün sadece şiirsel kısmını; Tacettin İbrahim Bey’in İmaret’in kapısına yazdırdığı değerlendirilebilir.
Yazının makalesi, Akademik Sayfalar’da yayınlanmıştır. İlgili linklerden ulaşılabilir:
www.researchgate.net/publication/385369101_Imaret'in_Kundekari_Kapisindaki_Babuna_Miftahun_Li-men_Dahale_Maluna_Mubahun_Li-men_Ekele_Sozunun_Sahibi)
https://www.merhabahaber.com/d/file/cilt23-sayi25-30ekim2024.pdf
Şimdiye kadar bu biçimde sadece ve sadece benim gerçekleştirdiğim ve bana ait tespitleri hatırlatmakta yarar vardır:
Aktekke Camii Haziresi’nde, Lubbuhu Ahmed El-Mevlevi’nin mezar taşı (Bu konuda tek yayın ve tek tespit bana aittir.)
Hatuniye Medresesi’nin kitabesindeki tarihte hiç kimse tarafından okunamayan orta satırı. (İbrahim Hakkı Konyalı ve Kerim Türkmen ilgili bölümleri okuyamamışlardır.)
Anadolu’daki en eski Türkçe mezar taşlarına Karaman ve Bursa’dan örnekler. (Bu konuda benim dışımda hiçbir yayın ve tespit yoktur.)
Siyahser Sultan Haziresi’nde Türkçe mezar taşı (Bu konuda tek yayın ve tespit bana aittir.)
Fatih’in Çocukluk Defteri’nde okunamayan bir beyit (Süheyl Ünver Hoca’nın okuyamadığı bir beyit benim tarafımdan okunmuştur ve kaynağı tespit edilmiştir.)