ÜLKE HAYVANCILIĞI NEREYE GİDİYOR?
Talat DURU
Bugün Türkiye’nin başını ağrıtan, hükümetin de çaresini bulamadığı bir sorun var.
Hayvancılığın bir türlü istikrara kavuşamaması.
Dışarıdan ithal edilen ne idüğü belirsiz hayvanların etlerini piyasaya sürmekle beklenen netice, et fiyatlarını kontrol etmeğe yönelik olsa gerek.
Fakat yem fiyatları, mazot ve ilaç fiyatları, buna tabiat şarlarını da ilave edelim, rt ithal ettiğimiz ülkelerin fiyatları ile denkleşmediği takdirde bu politika işe yaramaz.
Sütü 75 kuruşa alıp, yemi de dünyanın en pahalı fiyatına vermekle hayvancılığın git gide yok olunmasına yardımcı olunmaktadır.
Bir zaman Karaman merkezde ve köylerinde onbinlerce hayvan meraları doldururdu. Kış mevsiminde besicilerin elindeki binlerce hayvan toplanarak Mersin Limanından ihraç edilirdi. Yerli ihtiyaç için de hayvanlar İstanbul Sütlüce kesimhanelerine götürülerek yerli ihtiyaç karşılanırdı.
Dışarıdan canlı hayvan ve et ithal edilmediği gibi, hudutlardan Arabistan’a ve İran’a kaçakçılık yapılıyordu.
Peki ne yapalım da hayvancılığımız eski durumuna dönsün?
Bunun en iyi çaresi; dışarıdan canlı hayvan, et, süt tozu, peynir gibi hayvansan maddelerin ithalini kesmek. Bunun neticesi olarak pek tabii bu ürünlerin fiyatlarında artış olacaktır. Fakat, zamanla üretici dar boğazdan kurtulunca bu işe dört elle sarılacaktır. Neticede hayvan sayısı artınca yetiştiriciler arasında oluşan rekabet, fiyattaki düzenlemeyi getirecektir.
Eski bir hayvan yetiştiricisi olarak acizane bir yorum yaptım, hoş görün.
Bu arada birde Nasrettin Hoca’yı analım.
Hoca bir gün ağaçtan düşmüş, bağırmaya başlamış.
Hoca yerde uzun kös yatarken yanındaki kalabalık “hekim getirn” diyerek bağırmaya başlamış.
Bunu duyan Hoca yattığı yerden başını kaldırarak;
“Hekim değil, bana ağaçtan düşmüş birini getirin” der.
Bizimde zamanla bu ağaçtan düştüğümüz oldu.