KARAMANLI YUNUS EMRE
Büyük şair, düşünür, bütün devirlere aydınlık saçan Yunus Emre, Karaman’da doğmuş burada ilim irfan tahsil etmiş bir ulu kişidir. Yunus Emre muhtasarlığının şairliğinin yanında meslek ve sanat hayatını da ihmal etmeyerek, o günün fabrikası sayılan kiriş ve tabakhaneler kurmuş, daha hayatta iken emlakını Tescil i şer i ve teslim ile mütevelliye vakfetmiştir.(İslam hukukuna uygun olara) Böylelikle mensubu bulunduğu halveti tekkesine mal varlığını devretmiştir. Bundan hasıl olacak vergileri gelirlerin bir kısmını da ayendeye ve revendeye itamı tam oluna diyerek gelene ve gidene yemek verilmesini şart koşmuştur. Böylelikle Yunus tekkesinde 1915 yılına kadar faaliyet gösteren imaretide kendi sağlığında kurmuş olmaktadır. İmaretin son günlerine şahit olan İbrahim Topak ve Helvacı Kadir Güneş gibi Kirişçi mahallesinin ileri gelen kimselerinden edindiğimiz bilgilere göre, burada üç öğün kazan kaynamakta sofraya Ermeni ve Rumlarda diz çöküp oturmakta yemekten sonra yapılan duaya hep birlikte amin demekte imişler.
Yunus Emre’nin yapmış olduğu bu bağışlar, Ankara kadim kayıtlar arşivi yeni 584 eski 259 no da kayıtlı, 992 hicri 1584 miladi tarihli Konya livasının vakıflarını tespit eden ilyazıcı defterinin 39 B yaprağında şunlar kayıtlıdır.
Vakfiye Yunus Emre İbn i İsmail el meşhur bi Kirişçi baba der nefsi Larende. Bu günkü dilden anlamı şöyle: Larendenin içinde İsmail oğlu Kirişçi baba dernekle meşhur Yunus Emre’nin vakfı. Kayıtta vakıfların doğrudan doğruya Yunus Emre tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Aynı defterde zaviyenin gelir vakıfları 6 parça olmak üzere şöyle sıralanır.
1. Senelik geliri 1300 akça olan zaviye yanında beş kıta yer.
2. Senelik geliri 1700 akça olan zaviye yanında beş kıta yer. Foni vadisin Kirişçi değirmeni.
3. Değirmenin yanında senelik geliri 80 akça olan bağ.
4. Senelik geliri 60 akça olan Larende de bir bab Kirişhane.
5. Geliri tespit edilemeyen ev yeri.
6. Senelik geliri 40 akça olan yeni debbağ hane.
Bu altı parça yer tekkeye, Yunus Emre’nin bizzat kendisi tarafından vakfedildiğine göre, ölümünden sonrada katılanlarla beraber epeyce kalabalık bir vakfiye teşkil etmekte, bununda büyük bir gelir getirdiği belli olmaktadır. Tekkenin kendi mescidinden başka debbağ ve kirişhanelerinde müşterek bir meclisleri vardır. İleriki yıllarda bu iki imalathane birleşerek büyük debbağ han ismini almıştır. Büyük debbağ hanın aşıklar kahvesi isimli bir de büyük kahvehanesi vardır. Dışarıdan gelen ve Karaman’daki aşıklar burada ortaya muamma atar, atışırlar, Ahiler de saz çalıp oynarlardı. (Kaynak tabak Molla, Nalbant Nebi Serin, Durmuş Ali Gülcan) Meraklı bir kalabalık aşıkları ve ahileri izlerdi.
Yunus Emre tekkesinin vakfı olan kirişhane de semer ve at eğerlerinin imalatında dikiş ipi olarak kullanılan sırım ve orduda sekban takımına ok yaylarını germek için bağırsaktan kiriş yapılmaktadır. O zamanlar müzik aletlerinin tümünde tel yerine de kullanılmaktadır. Tabakhanede sahtiyan kösele meşin imal edilmekte ve yurdun büyük bir kısmında pazarlanmaktadır.
Zamanla orduda sekban takımı lağvedilince kirişhane tabakhane ile birleştirilerek büyük debbağ han ismini almıştır. Büyük debbağ han 1935 yılına kadar faaliyet gösterdikten sonra zamanın belediyesi bu fabrika niteliğindeki imalathaneyi şehir dışına taşımıştır. Yunus Emre’nin vakfı olan debbağ hane ve kirişhanelerin yerinde bugün apartmanlar yer almaktadır.
Yunus Emre, İmaretiyle, tekkesiyle, şiirlerindeki kullandığı şivesi ile türül türül Karaman kokmaktadır. Yunus Emre’nin Karaman’lı ve Karaman’da medfun olduğuna dair elimizde onlarca belge bulunmaktadır. Hele dört belge varki: Bu konuda hiçbir kayıt olmasa da elimizdekiler yeter artar bile. O belgeleri de yazının eşliğinde takdim ediyoruz. Hal böyle iken, başta bilim adamları olmak üzere türlü türlü desiselerle gerçeği saptırmaya çalışıyorlar. Vazifeleri bilinmeyenleri gün ışığına çıkarmak olan bu kişiler görünenleri de saptırarak iyice meçhule gömmek istiyorlar. Ak çarşafa kara yazı yazıyorlar. En çok başvurdukları savunmaları Yunus Emre nerede olursa olsun nerede yatarsa yatsın kalbimizde yaşamaktadır, deyip geçiştiriyorlar. Bu şöhretleri büyük kişiler Karaman’a geldiklerinde dinleyiciler bir açıklama beklerken onlar ilkokul talebelerinin okuduğu şiirlerden birkaç tanesini okuyup iniyorlar.
Onlar öylede ya Karamanlı olarak bizler: Bizde elimizden geldiği kadar onlardan geri kalmadık. Cem sultan bedestanı gibi, Emir Musa medresesi gibi daha birçok ana ata yadigarı eserleri elimizle yıktık yok ettik. 1959 yılında Karamanlı duyarsızlığını bir kez daha gösterdi. Bu defa yol geçme bahanesiyle Yunus tekkesini gül bahçesiyle, mutfağı ve bütün müştemilatı ile birlikte yıktılar. Koca koca kamyonlar gelip yıkıntıları götürüp gitti. Hepsi bu kadar. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir duyarsızlığa böyle bir cehalete rastlanmamıştır.
Bugün bu yapılar ayakta kalsaydı, Yunus Emre tekkesindeki mutfak ve misafirhanelerdeki eşyalar korunabilmiş olsaydı, şamdanlar, rahleler koca koca yemek kazanları kepçeler daha birçok hatıra eşya burada sergilenmiş olsaydı, sayılı günlerdeki konferans ve sempozyum gibi toplantılar burada yapılmış olsaydı. Ne gezer bugün geriye kalan camide bile duvarında asılı bir kağıt parçası bile yok. Ben Karaman ve taşradaki Akademisyen yazar gibi daha başka aydın kişilere sesleniyorum. Gelin bu sürüp ataleti üstümüzden atalım.