6 Şubat’ta ülke olarak büyük bir felakete uyandık. Merkez üstü Kahramanmaraş olan Hatay, Adıyaman, Malatya, Gaziantep, Diyarbakır, Şanlıurfa, Kilis, Adana, Osmaniye ve Elazığ gibi şehirleri etkileyen ve özellikle Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya’da çok büyük yıkıma neden olan 7.7 ve. 7.6’lık iki büyük deprem, bize bu doğa afetine karşı ne kadar hazırlıksız olduğumuz gerçeğini bir kez daha ne yazık ki acı bir şekilde hatırlattı.
Depremin üzerinden 44 gün geçti. 11 şehrin genelinde resmi kayıtlara göre 50 binden fazla vatandaşımız hayatını kaybetti. Binlerce yaralı, onlarca kayıp var. Tarih, kültür ve medeniyet kentleri Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman neredeyse haritadan silindi. Depremin şiddeti o kadar büyüktü ki, arama-kurtarma ekipleri hangi bölgeye yetişeceğini şaşırdı. Birçok bölgeye de yardım ne yazık ki geç gitti. Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından arama-kurtarma çalışmalarına katılmak için yüzlerce, binlerce insan bölgeye akın etti. Kimisi uzman, kimisi de tamamen gönüllü olarak birçok vatandaşın enkaz altından canlı çıkarılmasında büyük rol üstlendiler. Enkaz altından çıkan her canlı tüm ülkeye umut oldu. Tabi zaman ilerledikçe umutlarda yerini acıya ve hüzne bıraktı. Deprem bölgelerinde günlerce süren arama-kurtarma çalışmaları şimdilerde ise yerini enkaz kaldırmaya bıraktı. Enkaz kaldırma çalışmaları devam ederken o enkazlardan ne dirisi ne de ölüsü çıkmayan yüzlerce kişi var.
Peki, bu kadar kayıp nerede? İşte bu sorunun yanıtı kimsede yok. Sosyal medyada dolaşan son bilgilere göre ise GSM şirketleri 300 bin abonesinin deprem sonrasında cep telefonlarını hiç kullanmadığını, bankalar ise 183 bin kredi kartının kullanılmadığını saptamış. Eğer bu bilgiler gerçekten doğru ise depremde hayatını kaybeden kişi sayısı sanki açıklanan resmi rakamın çok üstünde gibi.
Bu iki büyük depremle birlikte, geçmişte yaşananlardan ders çıkarılmadığını, hala iş bilmez müteahhitler, liyakatsiz yöneticiler tarafından yürütülen kurumların denetimsizliğinden aslında depremin değil de, binaların nasıl insan öldürdüğünü yine bir kez daha görmüş olduk. Bundan sonra ders çıkarır mıyız ki sanmam. Ama en azından yaşadığımız bunca acı unutulup gitmesin. Bir binayı dikerken zemini ne kadar sağlam, depreme dayanıklı mı, olası bir depremde vereceği zarar ne ve bunun gibi sorular yanıt bulmalı. Daha büyük acılar yaşamamak adına önlemler alınmalı.
Depremin vurduğu şehirlerde evini, barkını, varını, yoğunu bırakıp farklı şehirlere gitmek zorunda kalan depremzedelerden kimisi KYK yurtlarında geçici barınma imkânı bulurken, kimisi de ev kiralayıp, ya da satın alarak gittikleri şehirlere yerleşmeyi tercih ederek yeni bir yaşam kurmanın telaşına düştüler.
Tabi depremle birlikte fırsatçılar da yine sahneye çıktı. Ev sahipleri kira fiyatlarında uç rakamlarla kiracıları zor duruma sokarken, müteahhitler de sağlamlığı tartışılır evlerini milyonlarla satmanın telaşına giriştiler. Depremzedelerin en ihtiyaç duydukları barınma konusu bu fırsatçılar yüzünden hüsrana dönerken, battaniye, yorgan, yastık ve giyecek fiyatlarında da yine afaki bir artış yaşandı. Bu da bize bir kez daha gösterdi ki insanların merhamet ve vicdan duygularının git gide yok olduğuydu. İnsanların en ihtiyaç duydukları zamanda bile kendini bilmez işgüzarların kendi cebini doldurma sevdası hepimizi fazlasıyla üzdü.
Daha depremin yaralarını saramamışken, evsiz-barksız kalmış vatandaşın derdine çare olamamışken geçtiğimiz hafta depremin vurduğu illerden olan Şanlıurfa, Malatya ve Adıyaman’da birde sel felaketi yaşandı. Sel suları önüne ne kattıysa alıp gitti. 20 vatandaşımızı da bu felaketle kaybettik.
DEPREM VE SEL FELAKETLERİ SEÇİMİN GÖLGESİNDE KALMASIN
2023 yılının ilk iki ayına depremler ve sel felaketleri damga vurdu. Bir yandan deprem bir yandan selin ülke topraklarında açtığı hangi yarayı saracağımızı şaşırdığımız günlerde ülke gündemine birde seçim süreci eklendi.
Seçim startının verilmesiyle deprem de ne yazık ki ikinci plana atıldı ki atılmamalıydı. Evet, belki seçimin de yapılması zorunlu ama hükümetin önceliği depremin yaralarının biran önce sarılması olmalı. Binlerce vatandaş evsiz çadırlarda, konteynerlerde, yurtlarda her şeyden mahrum şekilde yaşam sürmeye çalışırken hepimizin önceliği bu insanları biran önce eski düzenlerine kavuşturmak olmalı. Seçimler gelir geçer, hükümetler belki değişir ama baki olan her zaman devlettir. Devletimiz bugüne kadar her felakette vatandaşımızın yanında oldu. Bundan sonra da olacağına inancım tamdır…
Bu ülkenin birinci gündem önceliği seçim değil, deprem ve sellerden etkilenen bölgelerde yaşayan vatandaşların derdine derman olmak olmalı. Ha seçimi ön plana çıkaran ve tek derdi seçilmek olan siyasilerde bunun yanıtını sandıkta mutlaka alır.
Bir gazeteci değil, vatandaş olarak diyorum ki depremi, depremzedeyi seçimin gölgesinde bırakmayalım ki bu günlerde seçim propagandalarına başlayan siyasilerin en azından bu insanlardan oy istemeye yüzü olsun.