Bir deprem ülkesi olan Türkiye'de, yaşanan her deprem
sonrasında yetkililer binaların depreme dayanıksızlığından, yapı
denetimsizliğinden, müteahhitlerin eksik ve yanlış malzeme kullandığından,
hasarlı rapor verilen evlerde yaşamak zorunda kalan vatandaşın sorumsuzluğundan
bahsedip dururlar. Ve her deprem sonrasında kentsel dönüşüm, depreme dayanıklı
binalar yapılacağı ve inşaat sektörüne katı kurallar getirileceği, denetimlerin
artırılacağı söylenir. Peki sonuç; Yine müteahhitlerin malzemeden çalıp diktiği
apartmanlarda yitip giden canlar, solan hayatlar ve milyonlarca liralık maddi
hasar.
17 Ağustos 1999'da Gölcük merkezli meydana gelen ve deprem arşivlerine en fazla kayıp verilen ikinci deprem olarak kayıt edilen 7.5 büyüklüğündeki Marmara depreminde 17 bin 480 kişi hayatını kaybetmiş, 23.781 kişi yaralanmış, 505 kişi sakat kalmış, 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar görmüştü. Bu büyük depremin ardından alındığı söylenen tedbirlere, cezalara rağmen hala her depremde yıkılan binalar, insanlara mezar olmaya devam ediyor.
Ülkemizde sadece 2020 yılında küçüklü-büyüklü 11 deprem meydana geldi. Bu depremlerde ise 166 kişi hayatını kaybetti. Ocak 2020'de Elazığ'da meydana gelen depremde 41 kişi yaşamını yitirmişti.
Daha Elazığ'daki depremin yaraları sarılamadan, 30 Ekim'de deprem varlığını bu kez Ege'de hissettirdi. Türkiye saati ile 14.51'de merkez üssü Yunanistan'ın Sisam adası açıklarında Türkiye'nin İzmir ilinin Seferihisar ilçesine 23 kilometre mesafede bulunan yerin 16.5 kilometre altında 6.9 büyüklüğünde meydana gelen ve yaklaşık 16 saniye süren deprem sonrasında inanılmaz bir kurtarma mücadelesi başladı.
Deprem sonrası çöken binaların enkazı altında kalan vatandaşları canlı kurtarabilmek için Arama Kurtarma ekipleri, gece-gündüz demeden canla başla çalıştı. Kurtarma çalışmalarında kimi zaman mucizeler, kimi zaman ise acı olaylar yaşandı.
Depremin ardından günler geçmesine rağmen arama kurtarma ekipleri durmaksızın çalışmalarını sürdürdü. Tam umutlar tükendi derken küçücük çocukların enkaz altından sağ salim çıkartılması umutları yeniden yeşertti. Depremin 58'inci saatinde İdil, 65'inci saatinde Elif ve 90'ıncı saatinde Ayda'nın sağlıklı bir şekilde kurtarılması tüm Türkiye'ye sevinç göz yaşları döktürdü. Elif, İnci, Buse, İdil, Ayda, Günay. Bu çocuklar mucizenin ta kendisi olarak arama kurtarma ekiplerine tüm yorgunluklarını da unutturmuş oldular.
3 yaşındaki Elif'in enkazdan çıkarılırken itfaiyeci amcasının parmağına sım sıkı tutunması depremin simgesi oldu. Elif depremde bir kardeşini kaybetti ama anne-babası ve ablalarıyla hayata yeniden tutundu. 91. saatte Rızabey apartmanının enkazından çıkarılan 4 yaşındaki Ayda ise o enkazda annesini kaybetti. Anne evladının yaşaması için kendi hayatını hiçe sayarak ona eşyalar arasında bir yaşam üçgeni sağlayarak hayatta tutmayı başardı. Son nefesinde bile annelik duygusuyla hareket etti. Bu çocuklarımızın kurtuluş mucizeleri tüm Türkiye'yi olduğu gibi bende de derin izler bıraktı. Her mucize kurtuluşun ardından sevinç gözyaşları dökerken, enkaz altında kalan hayatların hikayelerini izleyip, okudukça yüreğime bir yumru oturdu kaldı. Tüm Türkiye gibi benimde kalbim Ege'de kaldı.
İzmir depreminde 114 kişi hayatını kaybetti. Bin 35 kişi ise yaralandı. Bayraklı, Bornova ilçelerinde çok sayıda bina yıkıldı. Yine yıkılan binalar arasında hayaller, umutlar, mutluluklar yarım kaldı. Depremde sevdiklerini kaybedenler için hayat bundan sonra eskisi gibi olmayacak hiç. Hayatta kalanların hep bir tarafları yarım ve yaralı kalacak.