Geçmişte tek şehit verdiğimizde bile ülke olarak yeri göğü inleten, sokaklara dökülen biz değil miydik. Şimdi ise her gün 3-5-6-9-12 fidanımız toprağa veriyoruz. İyice alıştırıldığımız şehit haberleri sonrasında herkes vatan sağ olsun, başımız sağ olsun deyip geçiyor. Vatan sağ olsun elbette ama vatan dediğimizde, bu kaybettiğimiz evlatlarımız değil midir?
Sıvasız, derme çatma evlerin yiğit çocukları bu vatan için bir bir toprağa düşüyor. Arkalarında yarım kalan hikâyelerini, hayallerini, umutlarını, geleceklerini bırakıp şehit oluyor. Peki, biz ne yapıyoruz en fazla 2 gün en süslü cümleleri kurarak “Unutursak kanımız kurusun”, “Alışma Türkiye”, “Vatan sağ olsun” deyip yine kendi normalimize dönüyoruz. Vatanı için kurşun yiyen, gençliğini, umutlarını, sevdiklerini yarım bırakıp şehit düşen kahramanlarımızın aileleri onlar peki? Onların içindeki ateş hiç sönmeyecek. Anaların, babaların evlat hasretini, babasız kalan çocukların eksikliğini hiçbir süslü cümle dindiremeyecek, teselli edemeyecek.
Bugüne kadar sayısız gencimizi vatan uğrunda toprağa verdik. Vermeye de devam ediyoruz. Her şehit haberi alındığında televizyonlarda 45 saniyeyle, gazetelerde ise küçücük köşelere atılan haber başlıklarıyla şehitlerimize ne kadar değer verdiğimiz yeterince gösteriliyor ne yazık ki…
Kuzey Irak’ta soğuk, kar, kış demeden ülke bölünmesin, düşman sınırlarımıza yaklaşamasın diye bu ülkenin kahraman evlatları gece-gündüz nöbet tutup, can veriyor. Geçtiğimiz akşam Pençe-Kilit Harekât bölgesinden yine acı haberler aldık. Üs bölgesine sızma girişiminde bulunan teröristlerle girilen çatışmada 9 askerimiz şehadete erdi. 9 eve aynı anda ateş düştü. Daha geçenlerde 12 kahramanımızı şehit vermiş, onların acı hikâyelerine ağlamıştık. Birkaç gün de 9 şehidimizin hikâyesiyle dertlenir, birkaç damla gözyaşı döker sonrasında yine her zaman yaptığımız gibi hayatımıza kaldığımız yerden devam ederiz.
Eskiden bir şehit verdiğimizde yeri göğü inletenler, bugün sayı ne kadar artarsa artsın başımız sağ olsun demekten öteye geçmiyor. Hal böyle olunca benim insan olan yerlerim ağrıyor. Kalbim acıyor. Elbette şehitlerimizin ailelerinin yaşadığı acının yanında bizimkisi önemsiz kalıyor. 9 eve düşen ateş bir ömür sönmüyor.
Aksaray, Adıyaman, Gaziantep, Giresun, Kahramanmaraş, Niğde, Ordu, Eskişehir, daha önce de birçok kez aynı acıyı yaşadı. Kahraman şehit evlatlarının tabutlarına omuz verip, üzerlerine toprak attı. Bu ülkede şehit vermeyen tek bir il, ilçe, kasaba, köy yok. Herkes biliyor bu acının nasıl tarifi olmadığını.
Şehit evleri hep yıkık dökük, sıvasız. Hiçbirinde gösteriş, ihtişam yok. Çünkü fakir çocukları onlar. Ailelerini geçindirmek için asker olmayı seçen, bu uğurda şehit olmayı göze alan onlar. 9 şehidimizden Piyade Sözleşmeli Er Müslüm Özdemir’in ailesinin evi bile yok. Çünkü 6 Şubat’ta meydana gelen depremde yıkılmış, depremin üzerinden bir yıl geçecek neredeyse ama vatan için cephede savaşan askerimizin ailesine başını sokabileceği bir ev bile verememişiz. Kızılay’ın verdiği çadırda kalan aileye oğullarının şehadet haberini verenler utanır mı bilmem ama ben utandım. Bayrağımızı asacak bir duvarı dahi olmayan şehit ailesinin haline mi yanayım, gencecik yaşında ailesine ev alabilmek için şehit düşen Müslüm’e mi ağlayayım. Bütün söyleyeceklerim bundan ibaret…