Özden MISIRLIOĞLU UYSAL
Ne çok yalanlar söyleniyor hayatımızda. Sahte sevgiler, yapay ilişkiler diz boyu. Herkes kendini olduğundan farklı göstermeye bayılıyor. Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” sözü unutulmuş gitmiş. Bilerek isteyerek yapılıyor her şey.
Güzellik önemli değil. . . Hiç yalan söylemem. . . Önce Vatan. . . Çuval giysen yakışıyor. . . İsteseydim çok zengin olurdum, ama istemedim. . . Kimsenin malında gözüm yok. . . Söz paranı haftaya ödeyeceğim. . . Dedikodudan nefret ederim. . . Yarışım kendim ile. . . Ölümden hiç korkmam. . . Çekineceğim bir şey yok. . . vs. vs. . . . uzar gider bu cümleler.
Sizce doğru mudur bu sözler? Önce Vatan diyenler Askere gitmez, hangi güzellik insanı cezbetmez? Kim çok paraya hayır demiştir veya elinin tersiyle itmiştir?
Para arttıkça para sevgisi de artar. “Parayla saadet olmaz” diyenler gerçek mutluluğun maneviyat oluğunu açıklamaya çalışanlardır. Züğürt tesellisi derim ben buna.
Peki öyleyse neden insanları insanlıklarıyla ve başarılarıyla ölçmek yerine, otomobilinin markası, maaşının yüksekliği ya da bulunduğu konum veya bu bir kadınsa güzelliği doğrultusunda değerini ölçmeye eğilimlidirler? Sizce de bir tezatlık yok mu bunda?
Farkında mısınız, düşünmeden öyle lüzumsuz laflar ederiz mesela. Cevabı belli sorular sorarız. “Dersler nasıl?” diye öğrencilere sorulur. Hepsi sinir olur bu soruya. Hiçbir öğrenci “Kötü, galiba sınıfta kalacağım.” demez. “İyi” diyerek geçiştirir.
Satıcıya “Taze mi bu balıklar?” diye sorulduğunda, bugüne kadar hiçbir satıcının “Bayat, yenmez bu” cevabını verdiğini duymadım. Cevap bellidir “Taze, taze, taptaze”. Hiç kimse malını kötülemez. En iyi mal kendisininkidir.
Televizyonda magazin programlarında sanatçılarla röportaj yapılırken muhabir boş vakitlerinde ne yaptıklarını sorar. Hepsi tiyatroya, sinemaya, konserlere, müzelere gittiğini kendini geliştirdiğini söyler. Hiçbiri de dedikodu yaparım, temizlik yaparım, markete giderim, sırtımı kaşırım, yıkanırım, tuvalete vb. demez. İşte böyle.
Yalanın da renkleri vardır. “Aaaa, olur mu” demeyin, oluyor. Kimseye zararı olmayan beyaz yalan, masum olup durumu kurtarmak ve birilerini mutlu etmek için söylenir. Pembe yalan sevgililerin arasında olan yalanlar. Pembe pamuk şekeri gibi. . . Kara yalan, külliyen yalan, vallahi yalan. . . daha ne çeşitleri var bir bilseniz.
Sözümüzü fazla uzatmadan yazımızı bir fıkra ile bitirelim. Karı koca uzun ve mutlu bir evlilik sonrası Hac’ca gitmeye karar verirler. Kabe’de görevlerini tamamladıktan sonra memlekete dönerler. Aradan birkaç ay geçer. Yine bir akşam yemeği sırası işten eve dönen adam suratı iki karış, karısına sitem eder. “Hanım, sen bana hep hayatım, canım, aşkım, yakışıklı kocam derdin. Hacı’dan geldikten sonra bir kez bile “Yakışıklı Kocam” demedin. Ne oldu sana?”
Kadın: Eee Hac’ca gittim bey. Tövbe ettim, artık yalan söylemem.
Demem o ki yalandan kim ölmüş demeyin. Sevgi ölür, güven ölür, dostluk ölür . . .
Ne çok yalanlar söyleniyor hayatımızda. Sahte sevgiler, yapay ilişkiler diz boyu. Herkes kendini olduğundan farklı göstermeye bayılıyor. Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” sözü unutulmuş gitmiş. Bilerek isteyerek yapılıyor her şey.
Güzellik önemli değil. . . Hiç yalan söylemem. . . Önce Vatan. . . Çuval giysen yakışıyor. . . İsteseydim çok zengin olurdum, ama istemedim. . . Kimsenin malında gözüm yok. . . Söz paranı haftaya ödeyeceğim. . . Dedikodudan nefret ederim. . . Yarışım kendim ile. . . Ölümden hiç korkmam. . . Çekineceğim bir şey yok. . . vs. vs. . . . uzar gider bu cümleler.
Sizce doğru mudur bu sözler? Önce Vatan diyenler Askere gitmez, hangi güzellik insanı cezbetmez? Kim çok paraya hayır demiştir veya elinin tersiyle itmiştir?
Para arttıkça para sevgisi de artar. “Parayla saadet olmaz” diyenler gerçek mutluluğun maneviyat oluğunu açıklamaya çalışanlardır. Züğürt tesellisi derim ben buna.
Peki öyleyse neden insanları insanlıklarıyla ve başarılarıyla ölçmek yerine, otomobilinin markası, maaşının yüksekliği ya da bulunduğu konum veya bu bir kadınsa güzelliği doğrultusunda değerini ölçmeye eğilimlidirler? Sizce de bir tezatlık yok mu bunda?
Farkında mısınız, düşünmeden öyle lüzumsuz laflar ederiz mesela. Cevabı belli sorular sorarız. “Dersler nasıl?” diye öğrencilere sorulur. Hepsi sinir olur bu soruya. Hiçbir öğrenci “Kötü, galiba sınıfta kalacağım.” demez. “İyi” diyerek geçiştirir.
Satıcıya “Taze mi bu balıklar?” diye sorulduğunda, bugüne kadar hiçbir satıcının “Bayat, yenmez bu” cevabını verdiğini duymadım. Cevap bellidir “Taze, taze, taptaze”. Hiç kimse malını kötülemez. En iyi mal kendisininkidir.
Televizyonda magazin programlarında sanatçılarla röportaj yapılırken muhabir boş vakitlerinde ne yaptıklarını sorar. Hepsi tiyatroya, sinemaya, konserlere, müzelere gittiğini kendini geliştirdiğini söyler. Hiçbiri de dedikodu yaparım, temizlik yaparım, markete giderim, sırtımı kaşırım, yıkanırım, tuvalete vb. demez. İşte böyle.
Yalanın da renkleri vardır. “Aaaa, olur mu” demeyin, oluyor. Kimseye zararı olmayan beyaz yalan, masum olup durumu kurtarmak ve birilerini mutlu etmek için söylenir. Pembe yalan sevgililerin arasında olan yalanlar. Pembe pamuk şekeri gibi. . . Kara yalan, külliyen yalan, vallahi yalan. . . daha ne çeşitleri var bir bilseniz.
Sözümüzü fazla uzatmadan yazımızı bir fıkra ile bitirelim. Karı koca uzun ve mutlu bir evlilik sonrası Hac’ca gitmeye karar verirler. Kabe’de görevlerini tamamladıktan sonra memlekete dönerler. Aradan birkaç ay geçer. Yine bir akşam yemeği sırası işten eve dönen adam suratı iki karış, karısına sitem eder. “Hanım, sen bana hep hayatım, canım, aşkım, yakışıklı kocam derdin. Hacı’dan geldikten sonra bir kez bile “Yakışıklı Kocam” demedin. Ne oldu sana?”
Kadın: Eee Hac’ca gittim bey. Tövbe ettim, artık yalan söylemem.
Demem o ki yalandan kim ölmüş demeyin. Sevgi ölür, güven ölür, dostluk ölür . . .
Çok güzel tebrikler