Recep ve Şaban ayları gitmiş Ramazan’a girmişizdir. Henüz küçük bir ilçe olan Karaman’da on bir ayın sultanı hoşgörülü ve mutlu yaşanılırdı. Yıl boyu namaz kılmamış olanlar büyük bir huşu içinde namaz kılmaya başlar, lokanta sahipleri oruç tuttuğu halde lokantalar kapatılmaz, içerinin gözükmemesi için camlara kâğıt yapıştırılırdı.
Sahurda davulcular sokaklarda ahenkli ahenkli tokmak vurur herkesi ayağa kaldırırdı. Karamanlı tok tutsun diye çoğunlukla erişte pilavı, hoşaf ve tahinli ekmek yerdi. İftarda pide yemek adetti. Fırınların önünde uzun kuyruklar oluşur, akşam olunca kaleden top atılır şehir hafifçe bir sallanırdı. Aynı anda ezanlar okunurken radyodan bir erkek sesi;
“Allah’ım senin rızan için oruç tuttum.
Sana inandım, sana güvendim, sana sığındım
Senin rızkınla orucumu açtım
Hamdolsun verdiğin nimetlere, sağlık ve afiyete
Ey bağışlaması bol rabbim…
Beni ailemi, milletimi ve inananları koru
Rahmetini ve yardımını esirgeme
Senin her şeye gücün yeter” derdi.
Radyoda bu duayı okuyan kişinin duygulu ve içli sesi bizleri sanki uçsuz bucaksız bir huzur içine götürürdü.
Zeytin, peynir, sucuk, hurma ile oruç açılır; daha sonra çorba ve yemek yenir, arkasından gülsuyu dökülmüş güllaç gelirdi. Çocuklar yarım gün süren “tekne orucu” tutar babalar bunu iftar vakti iki buçuk liraya satın alırlardı…
Bir gün eş, dost, akraba ertesi gün fakir-fukara yemeğe çağrılır, yemekten sonra teravih namazına gidilirdi. Aktekke, Dikbasan, Araboğlu, Şabaniye gibi camiler tıklım tıklım dolardı. Büyükler ziyaret edilip hediyeler götürülürdü. Bir evde aç varsa tok yatılmazdı. Bir evde cenaze varsa müzik çalınmazdı. İnsanın insan gibi olduğu zamanlardı… Ramazan sadakaydı, zekâttı, namazdı ve Kur’andı. Ve hep iyilik yapmaktı.
Arife günü “Bugün kurtlar kuşlar bile oruç tutuyor” diyerek ailedeki oruç olmayanlara da oruç tutturulurdu. Yine aynı gün tüm Karamanlılar Şehir Mezarlığına koşar, rahmete kavuşmuş sevdiklerini ziyaret edip Fatiha gönderirlerdi.
Bayram yaklaşırken tüm evler baştan sona ayağa kalkar, dip bucak köşe temizlenir sonra bayram yemeklerine geçilirdi. Baklavalar elde açılır mahalle fırınında pişerdi. Su böreği, yaprak sarması ve zerde mangalda pişerse tadına doyum olmazdı.
Bayramlarda bahar gibiydik. Çiçek gibi giyinirdi insanlar… Saksıdaki çiçeklerle dolu idi evlerimiz. Pazeni kışın, basmayı yazın giyerdik. Nasılda güzeldi elbiselerimiz. Kumaşlar doğal, insanlar doğal, saygılı ve dürüst. Bembeyaz ve sabun kokardı çarşaflarımız. Maziye gömüldü hepsi…
Bu güzellikler yok oldu. Yerini başka şeyler aldı. Hiçbir şey eskisi gibi değil. O zamanları bugün kırk yaşın altında olanlar bilemezler. Ömür dediğimiz, farkına varmadan yitip giden zaman…
Şimdiki jenerasyonun ileride çocuklarına anlatacak böyle güzel anıları olmayacak. Onlar cep telefonlarından ve bilgisayardan aldıkları mesajları anımsayacaklar sadece.
Hayırlı Ramazanlar…
NOT: Geçmişten Esintiler-Bir Zamanlar Karaman kitabımdan alıntıdır.
Sahurda davulcular sokaklarda ahenkli ahenkli tokmak vurur herkesi ayağa kaldırırdı. Karamanlı tok tutsun diye çoğunlukla erişte pilavı, hoşaf ve tahinli ekmek yerdi. İftarda pide yemek adetti. Fırınların önünde uzun kuyruklar oluşur, akşam olunca kaleden top atılır şehir hafifçe bir sallanırdı. Aynı anda ezanlar okunurken radyodan bir erkek sesi;
“Allah’ım senin rızan için oruç tuttum.
Sana inandım, sana güvendim, sana sığındım
Senin rızkınla orucumu açtım
Hamdolsun verdiğin nimetlere, sağlık ve afiyete
Ey bağışlaması bol rabbim…
Beni ailemi, milletimi ve inananları koru
Rahmetini ve yardımını esirgeme
Senin her şeye gücün yeter” derdi.
Radyoda bu duayı okuyan kişinin duygulu ve içli sesi bizleri sanki uçsuz bucaksız bir huzur içine götürürdü.
Zeytin, peynir, sucuk, hurma ile oruç açılır; daha sonra çorba ve yemek yenir, arkasından gülsuyu dökülmüş güllaç gelirdi. Çocuklar yarım gün süren “tekne orucu” tutar babalar bunu iftar vakti iki buçuk liraya satın alırlardı…
Bir gün eş, dost, akraba ertesi gün fakir-fukara yemeğe çağrılır, yemekten sonra teravih namazına gidilirdi. Aktekke, Dikbasan, Araboğlu, Şabaniye gibi camiler tıklım tıklım dolardı. Büyükler ziyaret edilip hediyeler götürülürdü. Bir evde aç varsa tok yatılmazdı. Bir evde cenaze varsa müzik çalınmazdı. İnsanın insan gibi olduğu zamanlardı… Ramazan sadakaydı, zekâttı, namazdı ve Kur’andı. Ve hep iyilik yapmaktı.
Arife günü “Bugün kurtlar kuşlar bile oruç tutuyor” diyerek ailedeki oruç olmayanlara da oruç tutturulurdu. Yine aynı gün tüm Karamanlılar Şehir Mezarlığına koşar, rahmete kavuşmuş sevdiklerini ziyaret edip Fatiha gönderirlerdi.
Bayram yaklaşırken tüm evler baştan sona ayağa kalkar, dip bucak köşe temizlenir sonra bayram yemeklerine geçilirdi. Baklavalar elde açılır mahalle fırınında pişerdi. Su böreği, yaprak sarması ve zerde mangalda pişerse tadına doyum olmazdı.
Bayramlarda bahar gibiydik. Çiçek gibi giyinirdi insanlar… Saksıdaki çiçeklerle dolu idi evlerimiz. Pazeni kışın, basmayı yazın giyerdik. Nasılda güzeldi elbiselerimiz. Kumaşlar doğal, insanlar doğal, saygılı ve dürüst. Bembeyaz ve sabun kokardı çarşaflarımız. Maziye gömüldü hepsi…
Bu güzellikler yok oldu. Yerini başka şeyler aldı. Hiçbir şey eskisi gibi değil. O zamanları bugün kırk yaşın altında olanlar bilemezler. Ömür dediğimiz, farkına varmadan yitip giden zaman…
Şimdiki jenerasyonun ileride çocuklarına anlatacak böyle güzel anıları olmayacak. Onlar cep telefonlarından ve bilgisayardan aldıkları mesajları anımsayacaklar sadece.
Hayırlı Ramazanlar…
NOT: Geçmişten Esintiler-Bir Zamanlar Karaman kitabımdan alıntıdır.
Haklısınız güzel günler maziye gömüldü....kaleminize sağlık özden hanim
Ne kadar sade ve güzel bir anlatım...kaleminize sağlık
Eline kalemine yüreğine sağlık
Ah o eski ramazanlar...ne guzel anlatmışınıź özden hanım.keşke tekrar dönebilsek o günlere...
Ah nerede eski Ramazanlar.Bizi geçmişe gördünüz.Kaleminize sağlık Özden Hanım