Karaman adına hangi övgüleri sarf etsek hak eden bir
diyardır. O bir yerleşke adı olmaktan öte bir köklü bir kültür, bilinç ve Türk
soyunun simgelerinden birisidir.
Bunu kim diyor?
Karaman’ ı tanıyan ve tanıdığı için ona sevda ile
bağlı olan tüm Karamanlı’ lar.
Tarihi küçük ve ucuz aidiyetlerin propaganda aracına
çevirmemiş tüm tarihçiler.
İnsanlar ülke ve dünya düzeyinde bu değerin yeterince
farkındalar mı?
Hayır!
Peki, nasıl oluyor da bu kadar kıymetli bir olgu, bu
kadar az tanınıyor?
Nasıl oluyor da hâlâ ülkem insanı Konya – Karaman
diyorlar?
Nasıl oluyor da Karaman için, “Karaman’ın Koyunu, sonra çıkar oyunu ”undan
başka bildikleri herhangi bir şey yok? –Hoş, onu da doğru bilmiyorlar ya.-
Şehrimizin, marka değeri oluşturacak çalışma ve
etkinlikler ile hak ettiği mertebeye ulaşmasını sağlayamayan ve vizyon
engellieski ve yeni yöneticilerimiz sayesinde bu haldeyiz diye düşünüyorum. –
Pek azı istisna- İş adamlarımızı ve onların
ürettikleri değerleri, Karaman’ ın devlet bürokrasisinde ve başka alanlarda
önemli yerlere ulaşmış ve sözü geçen muteber insanlarını, bilim sanat, edebiyat
alanındaki kazanımlarımızı bir havuza akıtarak büyük bir farkındalık ve enerji
yaratamamış yöneticilerini sorumlu görüyorum.
Karaman tanınmıyor. Tanınmaması hem bizim kaybımız hem
de ülkemizin kaybıdır. Türk Dünyasının merkezi olması gereken bir mübarek
belde, bırakın soylu bir önderliği kendi adını dahi ayakta tutmayı
beceremiyorsa ve yöneticilerimiz bunun ne kadar acı verici bir durum olduğunu
kavrayamıyorlarsa ortada trajik bir tablo var demektir. Bu duruma itiraz
ediyorum.
Bu saptamalarımızın aynısını Sayın Belediye Başkanımız
Ertuğrul Çalışkan’ da yapıyor. Karaman’ın tanıtım konusunda bir toplu
seferberliğe ihtiyacının olduğunu her fırsatta ifade ediyor. –du- Bir araya geldiğimiz zamanların çoğunda
sohbetlerimizin konusu Karaman’ ı bir marka şehir yapma sancıları
oluşturuyordu. Başkan Bey, bu konunun
sadece belediye ve valilik gibi kurumların değil, toplumun tüm dinamiklerinin
sırtlanması gereken bir konu olduğuna hep dikkat çekiyor ve bu sahabet
zayıflığına da itiraz ediyordu. STK lar, eğitim, sanat ve kültür kurumları,
üniversiteler, siyasi partiler, din görevlileri ve sayamadığım tüm dinamikler.
Büyük bir bilimsel çaba ile hazırlanmış bir master planı uygulamak için
işbölümü yapmış ve arı gibi çalışan tüm dinamikler…
Ama tüm bunların tepesinde, görevlendirmelere ve
sürecin tamamına nezaret edecek bir üst kurumun gerekliliğine olan inancımız
ortak idi. Bu kurum, sözkonusu dinamiklerin tamamını içine alan bir vakıf
olmalıydı.
Bir grup aydın, valiliğimiz ve belediyemizin ortak
düşüncesi olarak vakıf oluşturulması konusunda özverili çalışmalar yapılması
için adım atmak gerekir diye düşünüyor ve sürekli tartışıyorduk. Bunların
içinde Sayın Başkan da vardı. Hatta bu konuda aramızda en hevesli olanımız
belediye başkanımız Sayın Ertuğrul Çalışkan’ dı. Çünkü Yunus Emre’yi anma,
tanıtma ve Dil Bayramlarının bize yakışan bir format içinde kutlanamaması
konusunda en çok eleştiri alan o olduğu için bir an evvel ciddi bir vakıf
kurulması ve bu işlerin sözkonusu vakıf tarafından deruhte edilmesi en çok onu
rahatlatacaktı.
Sayın Ertuğrul Çalışkan tarafından çok daha önceleri
Dil Bayramlarının nasıl kutlanması gerektiği konusunda şahsımızdan rica ettiği
bir çalışmayı büyük bir özenle hazırlamış ve genişçe bir topluluk önünde
sunumunu yapmıştım. Çalıştığımızla kaldık. Görünmez bir el bu talebi ortadan
kaldırıverdi.Bir ay sonraki, iki ay sonraki toplantıda detaylı olarak ele
alınacak derken o çalışmanın yeri gene tozlu bir raf oldu. O tarihten sonra iki
yıl Dil Bayramı kutlamaları düşük yoğunluklu bir şekilde idrak edildi.
Bu durumdan rahatsız olduğunu çok iyi bildiğim Sayın
Belediye Başkanımızdan bir toplantı daveti aldım.Aynı davet, gazeteci- yazar
Sayın Hasan Özünal’ a ve Araştırmacı- Yazar- Avukat Sayın Ömer Karayumak’ a da
gitmiş.
Belediye Başkanımızın makamında ilk toplantımızı
yaptık.
Tahmin ettiğim gibi vakıf meselesini ciddi olarak
gerçekleştirilmesi konusu gelmişti önümüze. Bu toplantı her zamanki genel geçer
temenni toplantılarından daha fazla irade içeriyordu. Anlaşılan Belediye
Başkanımız işin gereğini ciddi olarak kavramıştı. Bizden fazla çabalıyor ve
bizden fazla çözüm teklifleri getiriyordu.
Elbette bizler de heyecanlandık. Yıllardır sürdüregeldiğimiz tanıtım
konusundaki iddialarımızı gerçekleştirecek geniş bir zemine, güçlü bir
manivelaya sahip olmak ne demekti. Hemen arkasından Sayın Valimiz Fahri meral’
in makam odasında bir toplantıya çağrıldık. Aynı heves ve heyecanı Vali Bey’de
de gözledik.
Artık bu iş tamam gözüküyordu.
Valilik ve Belediyelerin tanıtım fonlarını artık çar
çur etmek zorunda kalmayacaktık. Tek elden güçlü ve denetimli bir merkezin
eşgüdümü ile çalışmalara yapılacaktı.
Daha önceleri üzerinde kabaca çalışılmış bir vakıf
senedi bize verildi ve ikmal etmemiz istendi. Ömer Bey’ in hukuksal destekleri
ile senedi ikmal ettik. Kısa süre sonra yaptığımız bir başka toplantıda Vali
Bey’ e sunduk. Kendi hukukçularına inceletmek üzere bizden süre istedi.
Bu arada bizler 20 kişi dolaylarında düşündüğümüz
Vakıf Mütevelli Heyetinin kimlerden oluşması gerektiğini çalıştık. Vali,
Belediye Başkanı, Sanayici Örgütleri, Ticaret Sanayi Odası, Esnaf Odaları,
Toplumun bazı kanaat önderleri ve aydınları, Ankara, İzmir ve İstanbul
Karamalı’ lar Örgütleri’nin mütevelli heyette bulunmaları gerektiği konusunda
mutabakata vardık ve Sayın Belediye Başkanımız ve Valimiz ile de bu konuyu
sürecin her aşamasında konuştuk.
Arkadaşlar Yönetim Kurulu Başkanlığını şahsımın,
mütevelli Heyet Başkanlığını Ömer Karayumak’ ın, Vakıf Müdürlüğünü de Hasan
Özünal’ ın deruhte etmesi gerektiği konusunda mutabık oldular. Hatta yönetim
merkezi olarak da Hürrem Dayı Evi’ nin olmasına karar verdik. Vakfın düzenli
gelir kaynakları konusunda da bazı mutabakatlar sağladık. Denetim
Mekanizmalarının sadece vakfın resmi organları ile sınırlı tutulmaması ve
bağımsız denetçiler ile yılda bir kez denetlenmesi gerektiği konusundaki
teklifim hoşnutlukla kabul edildi.
Son bir kez Sayın Vali Fahri Meral’ in makamında
toplandık. Sanayici ve iş adamlarından bazıları ile bir toplantı yapılması
önerisi yapıldı. Birlikte kabul ettik ve toplantıyı organize etmeyi belediye başkanımız üstlendi. İki veya üç
günlük bir süre istedi.
Güle oynaya ayrıldık.
Ayrılış o ayrılış.
Kendimi bildim bileli siyaset dünyası ile yakınım. Bu
nedenle zaman zaman onur kırılmaları yaşamadım değil. Fakat bu olay beni çok etkiledi, onurumun
zedelendiğini hissettim. Hiçbir gerekçe
gösterilmeden sokak ortasına bırakılmak gibi bir şey bu... Sadece ben değil
kendilerinden görev istediğimiz birçok arkadaş da aynı duyguları yaşadı.
Bir: “AKP li bir belediyenin benden böyle bir görev
istemesi tabanda hoşnutsuzluk yaratacaksa vazgeçin ve bir başkası ile yola
devam edin. Önemli olan bu vakfın kurulması ve çalışır vaziyette olabilmesi”
diye defalarca söyledim. “Kesinlikle hayır, rahatsızlık yok ve olmayacaktır”
denildi. O zaman sebep ben değilim demektir.
(Acaba öyle mi?)
İki: Bizleri bizzat çağıran ve bizden memleket görevi
isteyen kişilerin, görev alan arkadaşları yolda bırakmaları affedilir ve devlet
duruşu ile bağdaşır konulardan değildir. Para-pul talebimiz olmadan salt
Karaman sevdası ile yapmak istediğimiz bir görev için Başkan Bey’ i bu kadar
zorlayan unsur neydi acaba?
Üç: Bu vakıf, bazı çakışan isimlerden dolayı, başka
mahfillerin çalışmalarına daha rahat bir zemin bırakmak için feda mı edildi?
Biliniz ki, Karaman Tanıtımı için ülkemin ve dünyanın herhangi bir yerindeki en
küçük çaba bizi rahatsız etmez. Aksine mutlu eder. Keşke çok sayıda kurum ve kişi bu işi
elleşsin.
Sonuç olarak bu yazıyı neden yazdım konusunda da bir
paragraf yazmak isterim.
Sözkonusu süreci birçok arkadaşla paylaştık. “Yolda
bırakılırsınız” uyarıları oldu ve denemeye değer bulduğumuzu söyledik. Gene bazı arkadaşlara da görev teklif ettik.
Onların bize bakışları konusunu düşünün artık. En azından bizim beklediğimiz
gerekçeyi onlar da bekliyor. Ayrıca, maruz kaldığımız muamelenin açık olarak
tarihin bir yerlerinde not olarak kalmasını istedim. Hem çalışma konusunda bir
farkındalık olsun hem de yarım kalan bu hazin öykü meraklısı için gizli kalmasın
istedim. Sayın Belediye başkanı ile yıllara müştemilsevgi ve saygıya dayalı yakınlığımız vardır. O’ nu üzmek amacıyla yazılmış bir
not ise hiç değildir. Üzülen taraf olarak bizim sesimiz olarak kalsın istedik.
Saygımla…
İnsana değer vermeyen emeğin fedakarlığın kıymetini bilmeyen hiç bir girişim başarıya ulaşamaz. Bizde bu vakıf ve Ankara’daki vakıf konusunda destek ve birliktelik için arandık , olayın kişisel değil kurumsal destek ve işbirliği olarak düşünülmesini önerdik bu düşüncemiz takdir ve kabul gördü. Olacaksa katılımın kurumsal olmasında mutabık kalındı. Bu konularda kişisel ve kurumsal bir talebimiz olmadı aksine biz arandık ama her nedense nezaketen bir açıklama bilgilendirme yapılmaksızın , gelişmelerden haricen haberimiz oldu. Bu gelişmelere YK’daki arkadaşlar bir mana veremedik . Bir sözleşme iki vakıf bir açıklama yapılmadan yok sayı*** insanlar, gönül rızası olmadan el konu*** emekler ,kırı*** kalpler , Karaman’a yazık oluyor ! Herkesi kucaklayan , emeğe saygılı , gönülleri kazanarak ilerlemesi gereken süreç , daha başında kalpleri kıran bir duruma düştü . Gönül kırmak kolaydır ama tamiri zordur. Ben kendi adıma Karaman’a hizmet için emek harcayan herkese teşekkür ediyorum. Ama bu konuda en önemli şeyin birlikte davranmak birlik ruhu olduğunu ,ortak aklın önemli olduğunu düşünüyorum. Saygılarımla...
Sayın öğretmenim düşünülüp yapılmaya çalışı*** vakıf hakikaten çok önemli ve gerekli bir hareket olmuş, fakat bu güzel projeyi sanki birileri savsaklamaya çalışıyor gibi gibi. Belediye seçimlerinden sonra tekrar bir kıvılcım başlatılırsa belki güzel şeyler olabilir.
Karaman ozel bir yer seviyoruz
Üzgünüz...Kırgınız...Sitemkârız... Dargınız diyemeyeceğim.Söz konusu Karaman olunca, söz konusu memleket sevdası olunca dargınlığa yer olmadığını bilenlerdeniz. Her konuşmamızda, her seminerimizde, her konferans ve panellerde ısrarla şu gerçeği duymayan kulaklara duyurmak istedik.Görmeyen gözlerin gözüne sokmak istedik.Titremeyen kalplerin titreyip kendine dönmesini istedik. " Herkesin ama herkesin Karaman için yapacağı bir şeylerin var olduğunu" ısrarla anlatmak istedik. Söz konusu memleket sevdası,Karaman sevgisi olduğu için 25 yıldır yaşamakta olduğumuz Fethiye gibi bir dünyadaki Cenneti bırakıp kalkıp geldik Karaman'a. Üniversitedeki akademik görevimizi, Ulusal televizyondaki yapımcılığımızı, gazetelerdeki köşemizi hiç düşünmeden bırakıp Karaman'a geldik. Sadece ve sadece Karaman için bir şeyler yapabilmek..45 yılı geçen bürokratik ve akademik tecrübe ve birikimlerimizi Karaman için değerlendirmek,kendi memleketimiz için harcamaktı.Bu sevdayı anlamayanlar,istemezük dediler