Bir
Örgün Eğitimimiz, bir de Yaygın Eğitimimiz vardı.
Onlara
bu yıldan itibaren bir yenisi eklendi. Savgın Eğitim.
Yani
baştan savma eğitim.
Türk
Dilinin Başkenti Karaman’ın göz bebeği üniversitesinde artık Türk Dili dersleri
Savgın Eğitim Metodu ile işleniyor.
Uzaktan
kumanda ile…
Öğrenci
var, ders var, derslik var, hoca var ama ders yok.
Yani
Âşık Veysel’ in dediği gibi, “Kapı kitli, cüzdan cepte ama para yok”
Öğrenci
bilgisayarın başında Türk Dili öğreniyor. Dersi uzaktan alıyor.
Misyon
Üniversitesi olması için yıllardır hasretini çektiğimiz meseleye yakın ilgiyi
bir yana bırakınız, sevgili rektörlüğümüz ve okul senatomuz Türk Dilinin Başkentine
yakışır bir şekilde davranarak Türk Dili derslerini hoca- öğrenci yüz yüze
işlenen derslik ortamından çıkararak telgrafın tellerine emanet ediverdiler.
Ya
bizim özellikle yeni yönetimden beklentilerimiz nelerdi?
Yıllardır
ihmal edilen ve eski yönetimin bir türlü ısınamadığı bir beklentimiz vardı. O
da, bizim üniversitemizde “Dil Merkezli”
bir eğitim markasının oluşturmasıydı.
Elbette
üniversiteyi yöneten arkadaşlarımız hangi dersi nasıl işleyeceklerini kalkıp da
bizlere soracak değiller. Haddimizi biliriz. Ülke çapında, özellikle “Türk Dili
ve İnkılap Tarihi” derslerine karşı bir türlü sıcak olamayan arkadaşlarımızın
olduğunu biliyoruz. Hatta bir ara yapılmaya çalışılan YÖK yasasında bu
derslerin külliyen kaldırılmak istendiğini de biliyoruz. Ancak, adı Karamanoğlu
Mehmet Bey olan bir üniversitede bu işin böyle “kör göze değnek”
yapılabileceğine de ihtimal veremiyorduk. Hadsizlik gibi görünen serzenişimiz
ondandır.
Türk
Diline bu kadar şaşı bir tutumu gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum.
Biz
Türk’üz, dilimiz de Türkçe ’dir…
Dilimiz
sesimizin bayrağıdır ve bayrak da özgürlüğümüzün simgesidir.
Burada
yanlış olan şey ne?
Bana
yok gibi gelmesine rağmen, bu duruşa bir türlü ısınamayan Türk Aydınları (!)
var. Aklım almıyor. Edebiyat Fakültesinin yöneticilerinin Türk Dili konusunda
altın gibi düşünceleri olduğunu da biliyorum. Ama mevcut uygulama bir samimiyet
sorunu oluşturuyor gibi.
Bu
durum öğrencilerimizin gözünde dil meselesini itibarsızlaştırır ve dile karşı
özensiz ve ilgisiz yetişir. Tam aksine her Türk vatandaşının diline karşı özel
sorumlulukları vardır ve bu bilinci okullarda kazanır. Dilinin değerini kavrayamamış insandan iyi
bir yurttaş olur mu?
Yazılacak
çok şey var ama bu kadar yeter diyorum ve tarih dersleri de dâhil, bu konuya
ilgimin süreceğinin de bilinmesini istiyorum. Bu durum İnşaallah bu sene ile
sınırlı kalır ve hepimiz unutur gideriz.
-Savgın- Baştan Savma Eğitim de bir kekre tat olarak terk-i diyar eder gider.
Dilini kaybeden uluslar yok olmaya mahkumdur." Latinlerde görüldüğü gibi.Turkçemizin özellikleri ve güzelliklerini tanımadan yetişen gençlerimizin varacağı nokta sınırlı sayıda sözcükle duygu ve düşüncelerini,bildiklerini anlatmak olacaktır.Sonuç olarak bu tutumlar yüksek okul diplomalı ama isteklerini yazılı ve sözlü olarak güzel dille anlatamayan bir gençliğe yol açıyor. CV'sinde, devlet kurumlarına yazacağı dilekçelerde zorluk çeken yazım ve noktalama hatalarıyla dolu bir yazı kaleme a*** bir gençliğin yetişmesini elbette kimse arzulamaz ancak üzülerek belirtmeliyim ki gidişat o yönde. Okuduğunu anlama,anladıklarını güzel bir dille anlatmanın olmazsa olmazı Türkçenin söz dağarcığına en geniş şekilde hakim olmak,Dilimizin kurallarını billmektir.
Millet olmanın en temel ögesi dildir. Dilini kaybeden toplumlar, konustukları dilin mensubu gibi düşünmeğe, hissetmeğe ve yaşamağa başlarlar. O zaman; ne vatanla, ne bayrakla ne de milletle ilgili konular sorurunları içinde yer alır. Artık tek sorunları, karınlarını doyurmak, barınmak ve üremekten ibarettir. Bu sorunlar, benzer şekilde hayvanlarda da var. Bizi, önce insan, sonra da Türk Milleti'nin bir ferdi yapan Türkçemize karşı sorumluluklarımizı hatırlatan değerli yazıniz için çok teşekkür ederim sevgili hocam. Kaleminize, yüreğinize sağlık..!