Dernekler, sendikalar, odalar, kulüpler neden kurulurlar?
Neden koca koca birlikler, federasyonlar, konfederasyonlar kurulur?
Neden devasa yönetim binaları kurarlar, neden milyonluk arabalar alırlar altlarına?
Toplum neden onlara gereksinim duyar?
Demokrasinin üç ana gücü olan yasama yürütme ve yargı toplumun taleplerini kesmemiş demek ki, basın ve sivil toplum kuruluşları devreye girmiş.
Sivil Toplum, devletin ve kayırdıkları sınıfın veya zümrenin oligarşik- despotik yapılanmasına direnmek ve geleceğin kurgulanmasında daha fazla söz sahibi olmak amacıyla, hedef birliği pozisyonundaki insanları organize ederek haklarını koruma ve geliştirme yolu olarak örgütlenme ihtiyacından doğmuştur.
İyi de,
Günün sonunda toplumun gereksinimleri karşılık bulur mu?
Örneğin, 1964 yılından bu yana alın teri ile yaşayan insanlarımız için sendikal alanda reform sayılabilecek bir gelişme olmuş mu?
Elinde soğuk suyun anahtarı olmayan uyduruk kamu sendikaları gelişmelerini reform sayarsak o başka. Grev yok, toplu sözleşme yok, sıradan bir derneğin mücadele alanına sahip değiller. Buna örgütlenme derseniz amenna.
Ama yeni sendika ağalıkları alanı yaratmada son derece mahir olduklarını yakından gördük. Önlerinde sarı sarı o kadar çok model vardı ki, hiç zorlanmadılar.
Durdular divana, uydular sarı sendikalara iş bitti.
Sendikalar için neredeyse bir lütuf sayılabilecek bir ekonomik ortamda sürükleniyoruz.
Eee! Hadi…
Ekonomik tasarruf önlemleri diyerek paranın depolandığı alanlar yerine, emek ve alın teri dünyasının helal kazançlarına el koyan bir zulme karşı kendilerine sendika diyen kuruluşların nasıl bir direniş geliştirdiklerini bilen duyan varsa söyleye bilir mi?
Meydanlarda direnebiliyorlar mı?
İş yerlerinde direnebiliyorlar mı?
Hukuk alanında bir direniş başlattılar mı? Örneğin; TÜİK’i ortaklaşa dava edebildiler mi?
Eğitim alanında, hukuk alanında, sağlık alanında, tarım ve hayvancılık alanında temelleri çatırdayan sisteme karşı seçenek olarak nasıl bir uygulama öneriyorlar ve bu uğurda hangi direniş şemalarını geliştiriyorlar bilen var mı?
O kadar örnek çok ki saymaya kalkarsak başımız ağrır.
Peki ya odalar.
Elli yıldır hedef birliği yaptıkları insanlar için neler yaptıklarını arar sorarım, bir türlü bulamam.
Demokrasinin beşinci gücü olmak, emek, tutarlılık ve kuruluş ilkelerine sadakat gerektirir.
Tuhaf bir durum daha hep kafamı kurcalar.
Halkın iliğini sömürenlere karşı en sert duruşu, kendisine demokrat diyen devletimizden beklerken, kemirgenlerin hep devletin gücünü kullanarak zulümlerini uyguladıklarını görüyorum.
Doğa, orman, madenler, imar alanlarına bir göz atın tonla örnek bulursunuz.
Hani, Oligarşi lâfından alınıyorlar ya.
O zaman uygun nitelemeyi siz bulun onu söyleyelim. Ama bulduğunuz kavram, durumu izah eder nitelikte olsun
TÜİK’in pahalılık hesabı gibi değil.
Sivil Toplum Örgütlerine sahip bir toplumun elinde günün sonunda neler var?
Biraz da milletimiz sorsa bunu ya…